AnaCengiz Aytmatov’un Anne Şeceresi
AKTARANLARIN ÖN SÖZÜ
Tarihçi, yazar Feyziye Bayramova’nın Cengiz Aytmatov’un annesi Nagime Aytmatova hakkında kaleme aldığı ANA adlı eseri, yazılı ve sözlü kaynakların büyük bir titizlikle kullanıldığı bilimsel çalışma olmasının yanı sıra bir ananın çileli hayatı üzerinden bir milletin kaderinin tasvir edildiği duygusal bir edebî eser olma özelliğini de taşımaktadır. Yazar bu eseriyle Aytmatov üzerine yapılan çalışmalara farklı bir soluk getirerek Aytmatov’un annesini ve onun Tatar kimliğini ön plana çıkarmıştır. Elbette konunun ilgilileri bu konular üzerinde daha fazla kafa yoracak ve değerlendirmelerde bulunacaklardır. Biz eserin bu özelliklerini dikkate alarak onun Türk okuru ile buluşturulmasının gerekli olduğu kanaatine vardık. Aynı zamanda Cengiz Aytmatov çalışmalarına da yeni bir bakış açısı getireceği düşüncesindeyiz.
Eser hem Tatar Türkçesi hem de Rusça yayımlanmıştır. İlk yayın 2015 yılında Tatar Türkçesi ile Kazan’da yapılmıştır. Bizim aktarımımızda esas aldığımız çalışma budur. Rusça yayın ise A.İ. Kadırov’un tercümesi ile 2018 yılında yapılmıştır. Bizim metnimiz Tatar Türkçesi yayına dayanmakla birlikte görsellerin kullanımında yazarın da izni ile bazı değişiklikler yapılmıştır. Tatar Türkçesi yayında yer alan birçok görsel bu izinle bizim aktarmamızdan çıkarılmış ve görsellerin kullanımında Rusça baskı esas alınmıştır. Öncelikle bu hususun belirtilmesi gerekir.
Metnin aktarımı ile ilgili bazı hususları da belirtmek gerekir. Özellikle farklı Türk şivelerinin ve Rusçanın kullanımı dolayısıyla kişi adlarının, yer adlarının yazımında farklılıkların olduğunu belirtmek gerekir. Biz bu konuda mümkün olduğu kadar bir standart yakalamaya özellikle yazarın tercihleri ile Türkiye Türkçesindeki kullanımları dikkate alarak gayret ettik. Fakat söz konusu farklı şive ve dillerdeki yazımların ve aynı zamanda Türkiye Türkçesinde bu tür aktarımlarda bir standardın olmayışı bizi oldukça zorlamıştır. Çünkü adlandırmaların Tatar ve Kırgız Türkçeleri ile Rusça yazımında farklılıklar bulunmaktadır. Bunların Türkiye Türkçesine aktarımlarında da farklı tercihler söz konusudur.
Yazarın ana başlıkları olduğu gibi aktarıma yansıtılmıştır. Bu konuda herhangi bir müdahalede bulunulmamıştır. Aynı zamanda kaynak gösterimleri de bir standarda koyulmaya çalışılmıştır. Ancak zaman zaman yazarın edebî eserlerden yapılan alıntılarda eser künyesinin ve sayfa numaralarının verilmemesi gibi tercihleri de tarafımızdan değiştirilmemiştir.
Çalışmanın sonunda yer alan “Dizin” eserin orijinalinde bulunmamaktadır. Kişi, eser, kurum, yer adlarını içeren bu bölüm aktaranlar tarafından hazırlanmıştır.
Aktarım süreci ile ilgili de birkaç söz söylemek de gerekir. Aktarımın başlangıcından “Nagime’nin Alın Yazısı” başlıklı bölümüne kadar olan kısım Duygu Dudi Ertem tarafından yapılmış; diğer bölümler ve metnin tamamında yer alan Rusça kısımlar Bülent Bayram tarafından çevrilmiştir. Bir üslup birlikteliği sağlanması açısından metin defalarca kontrol edilmiştir. Bu süreçte öncelikle eserin editörlüğünü yapan Çulpan Zaripova Çetin ile değerli meslektaşlarım Ömer Aksoy, Ayşe Şener, Yasin Yavuz, Sevda Taşpınar’ın katkılarından dolayı teşekkür ederiz.
Son olarak bu eseri kaleme alan ve yayımlanması için bizlere izin veren Fevziye Bayramova’ya, eserin son şekline ulaşmasında katkı ve desteklerini esirgemeyen yukarıda mezkur meslektaşlarıma ve Türk Dünyası ile ilgili yayınları büyük bir özveri ile neşreden Avrasya Yazarlar Birliği başkanı kıymetli hocamız Yakup Ömeroğlu’ya ve Bengü Yayınevi çalışanlarına teşekkürü bir borç biliriz.
CENGİZ AYTMATOV’UN ANNESİ
ÖN SÖZ
Cengiz Aytmatov’un annesi Nagime Hanım’ın Tatar olduğunu ben çoktandır biliyordum, ama bir gün bu konuda kitap yazacağım aklıma gelmezdi. Doğrusu, yaratıcılığımın başlangıç döneminde Aytmatov’un eserlerini severek okudum. Türk halkları arasından böyle yetenekli bir yazarın çıkmasına çok sevindim. Onun Tatar köklerini düşündüm ve yazarın bu konuda açıklama yapmasını bekliyordum … Sadece ben değil, Tatar aydınları ve yazarları da Cengiz Aytmatov’un Tatar annesi hakkında bir şeyler söylemesini bekledi. Özel konuşmalarda, ona doğrudan doğruya sorulduğunda Aytmatov, annesinin Tatar olduğunu saklamamış ama bu konuyu yüceltip dünyaya da ilan etmemiştir.
Kitabı ortaya koymadan önce, uzun yıllar milletin karşısında duran bu hassas sorulara da değinelim. Çünkü Aytmatovlar konusuna başlayınca durum farklı oluyor. Bu sorular; “Cengiz Aytmatov niçin annesinin Tatar olduğunu dünyaya ilan etmemiş, niçin o güçlü ve gayretli çağlarda, doğduğu yerleri gidip görmemiş ve niçin Nagime Hanım da hiçbir zaman babasının doğduğu yerlere gitmemiş?” tir. Doğru ve adil sorular gibi cevaplar da doğru ve adil olmalıdır. Evet, Aytmatov’un annesi Tatar fakat babası Kırgız olduğu için Cengiz Aytmatov Kırgızistan’da doğup büyümüştür. Okullarda Kırgızca ve Rusça dersleri almış, aynı zamanda şahsi kişiliği de Kırgız bölgesinde oluşmuştur. Tatar ninesi ve dedesi, o daha üç yaşındayken ölmüş, Tatar annesinin hayatı da durmadan çalışarak geçmiştir.
Artık dünyaca tanındıktan sonra Cengiz Aytmatov’un bu büyüklüğü başka halklarla paylaşılmak istenmemiştir. Çünkü o, Kırgızların milli bayrağı olarak tanındı ve milli zenginliği olarak kabul edildi. Böylelikle, Aytmatov sayesinde Kırgızlar dünyaca tanındı. Kırgızlar Aytmatov’u yüceltti, Cengiz Aytmatov da Kırgızları dünyaya açtı… Büyük kürsülerden “Benim annem Tatar, bende Tatar kanı da akıyor.” diye seslenmek ya da yazmak bu büyük yeteneği başka halklarla yani Tatarlar ile de paylaşmak olurdu. Aytmatov, bunu yapmadı. Bu sebeptendir ki güçlü olduğu zaman Tatar köklerini de aramamış, ata yurduna gitmemiş, ata yurdunun Kukmara civarında olduğunu uzun süre bilmemişti. Nagime Hanım ise ailenin en küçük kızı Roza’yı doğurduktan sonra çok hastalanmış ve ömür boyu astım ve romatizma rahatsızlığından mustarip olmuştur. Bir defasında, babasının doğduğu yerlere gitmeye niyetlendiği zaman ağır bir şekilde hastalanıp yatağa düştüğü söyleniyor. Şunu da unutmayalım ki Nagime Hanım da Kırgızistan’da doğmuş ve babasının doğduğu yerleri görememiştir.
Cengiz Aytmatov’un Tataristan’a gelip Tatarlar ile buluşması 21. yüzyılın başında olur. İlk kez Kazan’a gelir, milletini gözlemler, öğrenir… Onun akıl ve yüreğiyle Tatarlığa asıl dönüşü, Kazan’ın 1000. kuruluş yıl dönümünde olmuş olabilir, diye düşünüyorum. O, burada Tatar milletinin büyüklüğü, zenginliği, saygınlığı ve çok eski tarihi ile karşılaşmıştır. 2006 yılının Şubat ayında Musa Celil’in 100. yıl kutlamaları için Kazan’a geldiğinde, Kukmara İlçe Müzesi müdürü Lebüde Devletşina onun önüne İşmen şeceresini çıkarır ve Cengiz Aytmatov da soyunun yüzyıllar öncesine dayandığını ve güçlü köklerinin olduğunu görüp şaşırır… ve Kukmara Müzesine aşağıdaki mektubu yollar:
“Saygı değer Kukmara Müzesinin kurucuları! Size anne tarafından dedelerim, ninelerim olan Abdülvaliyevlerin şeceresini oluşturma yolunda bulmuş olduğunuz malumatlarınız için samimi teşekkürlerimi bildiririm. Mucizeye denk bu haber, benim için beklenmeyen bir şeydi. Aytmatovların bütün ailesi, soyu, nine ve dedelerim için bu tarihî, büyük bir haberdir. Siz Kukmara’da bizim soyumuzun şeceresini hazırladınız. Şimdi bu yer, bu köy bizim için kutsal bir yer olacak…” diye yazar, Cengiz Aytmatov 15 Eylül 2006 yılında Kukmara’ya gönderdiği mektubunda.
Evet, şimdi ömrünün sonunda gönül güneşinin solmaya başladığı zamanda Cengiz Aytmatov, Kazan’a yolculuklarını sıklaştırır. Nine ve dedelerinin doğduğu yerlere kan da çekti, can da çekti… 80 yaşını dolduracağı yıl 2008 yılının Mayıs ayında, annesinin, nine ve dedelerinin tarihî geçmişi hakkında belgesel bir film çekmek için Tataristan’a gelir. O, şimdi bir Tatar olarak olgunlaşmış, Kazan’a özlem duymaya başlamıştır. Annesinin doğduğu Kukmara bölgesine gitmek için yola çıkmaya hazırlanır… Ancak yazgısı onun yolunu keser, yüzyıllara yayılan 80 yıllık ömründe doğduğu memlekete dönüp bir gün diz çökeceği aklına gelmezdi… Cengiz Aytmatov, ağır bir biçimde hastalanınca 16 Mayıs’ta Kazan hastanesine kaldırılır, bilincini kaybettiği için