Yanılgılarımız gerekliliğin sevinci içinde....
Bir sülük gibi yapışmışlar güneşin dudaklarına
Sonra bir yonca tarlasının ortasında
Bir falcı eline bırakarak yazgımızı, ayrılıyoruz.
Atlayışlarımızla setleri aşmış
Mavi umutlu, yeşil ışıklı bir pencereyiz şimdi
Yok hele yenilgi yok, yok hele, yitmek yok
Ko özgün ve uyaklı bir şiir kaysın içimizden
Yıldız gibi.........
Ko mecazdan bir iz kalsın ardında ateşten
Sen bu açık pencereden giren aydınlığın puantası21 ol !
Bu defa falcı biziz.
NO: 78 ALİ ŞEVKET DURMUŞ (1940)
Ali Şevket Durmuş 1940 yılında Kırcali ilinin Nenkovo köyünde fakir bir tütüncü ailesinde doğdu. İlk ve orta okulu kendi köyünde okudu. Daha sonra Kırcali Türk Pedagoji okulundan 1956 yılında ilk okul öğretmeni olarak mezun oldu. Uzun yılar Kırcali ilinin Bel İzvor köyünde sınıf öğretmeni olarak görev yaptı. Daha sonra Sofya’da ki “Kliment Ohridski” adlı Devlet Üniversitesi’nin Türkoloji Bölümüne yazıldı ve dışarıdan verdiği sınavlarla yüksek öğrenimini tamamladı. Halen Ardino orta okulunda Türkçe öğretmeni olarak görev yapıytı. 2004 yılında emekli oldu. Bulgarca ve Rusça biliyor.
Ali Şevket Durmuş şiirle çocukluk yaşlarında tanıştı ve bir daha şiirin büyüsünden kurtulamadı. Şiirlerinde Rodop insanının göç acılarını, sevgi konularını, çocukların temiz ve renkli dünyasını sıcak bir dille işledi. Bunun dışında kalemini edebiyatın diğer dallarında da denedi ve başarılı eserler kaleme aldı. Birçok şiirinde toplumun aksaklıklarını dile getiren hiciv ve mizah yüklü bir yaklaşım göze çarpmaktadır. Ali Şevket Durmuş zorunlu göç fırtınasından kendini kurtaranlar arasındadır. O doğduğu topraklarda kalmayı başardı. Boşalan ve yalnızlığa itilen Rodop köylüsünün yeni trajedisini yaşayan biri olarak bu faciayı şiirlerine esas konu edip, protestosunu sürdürdü.
Şiirleri Bulgaristan’da yayımlanan Türkçe merkez ve yerel basım sayfalarında yarım asırdan beri yer almaktadır.
“Kadın Deyip Geçme”, Şiirler, Sofya, 2003
KÖYÜME 22
Güzel köyüm, şirin köyüm seninle
Aramızda zıddiyet var bilirsin
Benim yaşım yıl geçtikçe ilerler
Senin aksine sen gencelirsin.
Bu gencelme, güzelleşme nereden?
Dile gelip anlatsana olmaz mı?
Geçmişini bilen, halini gören
Aşka düşüp hiç sana vurulmaz mı?
Yeni, yeni yükselen şu evlerin
Andırıyor küçük birer sarayı
Televizyon ve radyo antenlerin
Süslüyor üzerinde semayı.
Boydan boya uzanan sokakların
Benzetiyor seni hepten şehre
“Emrimizdesin sen artık” diyorlar
Köylülerin hırçınlaşan nehre…
Anlatmazsan söyle bana a köyüm
Seni gören geçmişini anmaz mı?
Ve çehreni seyreden her yabancı
On sekizlik Rodoplu kız sanmaz mı?
BAHÇE 23
Bahçe, bahçe olmak için
Çapa ister, kürek ister
Çapa ile kürek ise
Merak ister yürek ister.
Bahçe, bahçe olmak için
Zararlıyı sezmek ister
Zararlıyı sezmek ise
Her yanını gezmek ister.
Bahçe, bahçe olmak için
Sıkça, sıkça bol su ister
Bol suyunu vermek ise
Deposunu bulmak ister.
Bahçe, bahçe olmak için
Merak ister emek ister
Emeğin ürünü ise
Tatlı, tatlı yenmek ister.
YEŞİL ORMAN 24
Yeşil orman cıvıl, cıvıl
Kuşlarıyla zevkli bana
İnsan oğlu vurulur mu
Sesiz kalan ormana?
Yeşil orman şırıl, şırıl
Irmağıyla zevkli bana
İnsanoğlu vurulur mu
Susuz kalan bir ormana?
Yeşil orman tavşanıyla
Geyiğiyle zevkli bana
İnsanoğlu vurulur mu
Cansız kalan bir ormana?
Yeşil orman rengi ile
Rüzgarı ile zevkli bana
İnsanoğlu vurulur mu
Renksiz kalan bir ormana?
ÇIPLAK EV 25
21 Mayıs 1991 yılında Türkiye’ye göç etmesiyle içimde onarılmaz yaralar bırakan pek sevimli ve yetenekli öğrencim N. N.’ ye.
Avlusunda kuzu vardı
Oğlanı ve kızı vardı
Kalplerinde sızı vardı
Her canlının çıplak evin.
Adreslendi mobilyası
Büyük küçük her eşyası
Sezildi Bursa havası
İçinde bu çıplak evin.
Kuşlar gamlı bahçesinde
Telaş var köpek sesinde
Gözler yaşlı faresinde
O karşıda ki çıplak evin.
Nesi eksik, nesi yoktu
Karı koca terler döktü
Her canlısı boyun büktü
Göç yüzünden çıplak evin.
Ağlama sen güzel evim
Şirin evim, çıplak evim
Yaşlar dökme siyah kedim
Talih böyle ne edeyim?
SAKIN