Oysa daha asrın başında Gaspıralı İsmail Beg, “Dilde, fikirde, işte birlik” düsturuyla çıkardığı Tercüman gazetesiyle bütün Turan illerine ulaşıyordu, anlaşılıyordu. 20. asrın başında Türklerin talihi yaver gitseydi, tek bir kişi (Gaspıralı) tek bir gazeteyle Dilde Turan fikrini gerçekleştirmiş olacaktı. Dilde birlik olunca gerisi çok kolay gelirdi…
Bütün ayrıştırma çabalarına rağmen bugün de Turan dünyasında konuşulan, yazılan Türk lehçeleri, kadim Türk dilinin, ortak ulu çınarın kollarıdır. Ulu çınar kolundan armut dalı yetişmez. Çınarın kolu çınar olur. Türkçenin kolları da Türkçedir. Onlara boy adları ile hitap ediyor olmamız başka bir dil, başka bir dünya oldukları anlamına gelmemektedir. Bugünkü yazı dillerinin altını birazcık kazdığımızda ortak binlerce deyim, atasözü, söyleyiş biçimleri şaşkınlıkla görülmektedir. Bu konuda Türk dünyasında çok çalışan bilim adamlarından biri olarak en çok ortaklıklarımızın dillerimizde, dillerimizin derinliklerinde olduğunu çok rahatlıkla söyleyebilirim. Bin tane atasözü alsanız en az dokuz yüzü bütün Türk dünyasında ortak çıkacaktır. Turan Birliği kardeş olup kaynaştıkça binlerce yıllık tarihi olan bu zenginlikleri yeniden keşfetmenin keyfini yaşayacaktır.
Türkçenin zayıf noktaları Türk boylarının konuştuğu ve yazdığı lehçelerin birbirlerinden yapacağı alıntılarla zenginleştirilir. Turan tarihten günümüze konuşulan ve yazılan bütün Türk lehçe ve ağızları bir bütün olarak alır. Bu bütünlüğün ve zenginliğin ortaya çıkarılması, kullanılması ve geleceğe aktarılması için çaba sarf eder. Çünkü kültür zenginliklerinin tamamına yakınının ifade aracı dildir. Dil millî varlığın bütün unsurlarını geçmişten geleceğe taşıyan araçtır. Turan ülkesinde bu araç etkin bir şekilde kullanılmak için ortak irade gösterilir ve bilimlik çalışmalar yapılır. Şimdilik bütün Turan boylarında Türk hançeresindeki bütün sesleri karşılayan 34 harfli Latin alfabesi esas alınır. Uzak hedefte Türklerin millî yazısı Köktürk alfabesine geçme çalışmaları yapılır. Bütün Türk boyları birbirlerini daha iyi anlamak için Türkçenin bütün dil zenginliklerini içine alan bir Türkçe bankası oluşturulur. Bu bankanın zenginliğinden mümkün olduğunca çok nüfusun faydalanması sağlanır.
Bütün Türk lehçeleri karıştırılarak ortak bir suni dil yaratılamaz. Lehçeler birbirlerinde bulunmayan, unutulmuş kelimeleri almalıdır. Atatük’ün Türkçe ile ilgili koyduğu hedeflerden biri de budur. Dille ilgili gelişmeler liderlerin ortaya koyacağı politik tavırlarla daha çok ilgilidir. Turan Birliğinin aksakalları, Ulu Keneş zaman içerisindeki gelişmeye göre bu konuda tavır geliştirecektir. Dince, ırkça, kültürce hiç bağları bulunmayan “Rusça”da birleşebilen Turan Birliği üyeleri alfabe birliğinde epeyce yol almış bulunmaktadır, ortak Türkçede de buluşacaktır. Ortak dilin gelişimi konusunda su akacak yatağını bulacaktır.
İyilikten yana olan Turan ülkesinde ortak Türkçede buluşmanın önündeki engeller nelerdir? Özellikle Sovyetler Birliği içinde kalan coğrafyada en az yüz yıldır, bazı bölgelerde 3-4 asırdır boyların kendi dilleri yok edilmiş yerlerine ortak dil olarak Rusça konulmuştur. Bir asırlık yoğun bir çabayla ortak dil hâline getirilen Rusçanın sökülüp yerine Türkçenin konulması hiç de kolay görünmüyor. Bunun için her boyun kendi özüne, kendi diline dönmesi gerekiyor. Almatı sokaklarında herkes Kazakça, Bişkek sokaklarında herkes Kırgızca konuştuğu zaman bu Türk boyları kendi özlerine dönmüş olacaktır. Bağımsızlık kazanıldığından bu yana 30 yıla yakın bir süre geçmesine rağmen ilerleme istenilen düzeyde değildir. Kendi özlerine dönmek özellikle bu kardeş boyların kendi kendileriyle, kendi ana dillerinde anlaşmaları sağlanmış olacaktır. Kazakça-Kırgızca birbirine, Özbekçe-Uygurca, Tatarca-Başkurtça, Türkiye Türkçesi-Azerbaycan Türkçesi birbirlerine çok yakındır. Öncelikle birbirlerine çok yakın bu Türk lehçelerinin konuşurlarının birbirleriyle kendi dillerinde anlaşmaları teşvik edilmelidir. Turan’ın iyiliği her boyun kendi kültürünü özgürce yaşayıp yaşatması anlamına gelir. Emperyalist güçlerin toplumların milli kültürlerini yok ederek yerine kendi dil ve kültürlerini ikame etme politikasına karşılık Turan, kendi değerlerinizi yaşayacağınız ve yaşatacağınız bir birliktir. Bu değerler çok büyük oranda ortaktır. Turan illerinin vatandaşları birbirlerinin kültürlerini ortak değerler olarak görüp öğrenmeye, kendini zenginleştirmeye çalışır. Ben Tuva’ya gidince Tuvaca, Kırgızistan’a gidince Kırgızca öğrendim. Bir Rus öğretmen ancak kendi dilini öğretmek için gidiyordu oralara. Nitekim bütün Turan coğrafyasında Rusça bu şekilde ortak dil olmuştur. Oysa Turan Birliğinde birimizin zenginliği hepimizin zenginliği kabul edilecek, öğrenme, kültür zenginliğini paylaşma karşılıklı olacaktır. Türkiye Türkleri “tapmak” kelimesinin bulmak, “tartmak” kelimesinin çekmek, “ötmek” kelimesinin geçmek anlamına geldiğini hemen öğrenmelidir. Çünkü Doğu Türkçesinde bu kelimeler ortak ve yaygındır. Aynı şekilde tarihten gelen mirasımızdır.
Bir Türkiye Türkünün Kazak kardeşine “Sen Türksün, senin dilin Türkçedir.” deme hakkı yoktur. Bu Kazak için onun varlığını inkâr ettiğiniz anlamına gelir. Bu hemen bütün Türk boyları için geçerlidir. Böyle söylerseniz ancak kavga edersiniz. Buna karşılık, “Kazakça da Eski Türkçenin bir koludur, Kazaklar ve Türkler kardeştir, aynı atanın çocuklarıyız.” demek anlaşmamızı sağlar. Turan illerinde amaç anlaşarak, gönül bağı kurarak birlikte mutlu ve güçlü olmaktır. Öyleyse kavga dilinden kaçıp iyilik, güzellik dilinde buluşmak gerekir. Bin yıllardır ayrı kalmış kardeşlerin dillerinde ayrılıktan doğan farklılaşmaları bahane ederek birbirlerini kardeş görmemelerinden daha garip ne olabilir. Kardeşlik hukukumuzu geliştirmek yoluyla derinlerde, özümüzde, genlerimizde olan ortaklıklarımızı yeniden keşfederiz. Birbirlerimizden öğreneceklerimiz unuttuğumuz kendi değerlerimizdir, kendi zenginliğimizdir, kendi renk çeşitliliğimizdir. 21. asır Türkün, Turan’ın asrı olacaktır, üçüncü bin yılda dünya nizamını “Turan Birliği, Turan Kardeşliği” sağlayacaktır. Bunu yapmak, insani şekilde yapmak, dünyayı yok etmeden yapmak bizim genlerimizde olan, bize verilmiş bir yetenektir. Başkalarının dünyayı yok etmek üzere olduğunu yaşayarak gördük, dünyanın Türk’ün ona nizam verme gücüne ihtiyacı var. Bunun bilincinde ve birlik içinde olmalıyız.
Prof. Dr. Ahmet Buran’dan Yazıya Yorum: 2003 yılı idi… Kırgızistan’da Bereke Pazarı’nda, benim çocukluğumda köyümüzde de yapılan “kurut” gördüm. Bu bizim kuruta benziyor ama acaba nedir ve adı nedir diye içimden geçirdim. Satıcıya yaklaşıp bu nedir dedim, gayet doğal bir şekilde “KURUT” dedi. Şaşırdım. Doğrusu beklemiyordum. Türkiye’de bile çok kişi kurutu tanımaz, adını bilmez! Başka bir gün de, yine Türkiye’de çok kişinin tanımadığı ve adını bilmediği bir bitki var. Baharda, Elazığ’ın Palu ilçesi tarafları ile Tunceli dağlarında yetişir. Ekşimsi tadı olan, kabuğu soyularak yenen bir bitkidir. Elazığ ve çevresinde bu bitkiye “ışkın” denir. Yol kenarında bir kadının bizim ışkın dediğimiz otu sattığını gördüm. Gittim bir miktar alayım dedim. Satıcı istediğim miktarı verirken bunun adı nedir, dedim. Cevap beni kuruttan daha çok şaşırtmıştı. Adı IŞKIN dedi… Ben bu adın sadece Elazığ çevresinde bilinip kullanılan bir mahalli kelime olduğunu sanırken Kırgızistan’da bir sesi bile farklı olmadan karşıma çıkmıştı.
2008