Rabb’im o sırların hakikatlerini sizlere de inşallah açsın. Bu yolda yürüyen sâlikler Hz. Musa (a.s.) ile de manevi olarak görüşürler ve O’ndan (a.s.) kelimullâh olan aşk dilinin derslerini almaya çalışırlar ki dilleri, sadırları çözülsün, her daim aşk ile konuşsunlar.
Kelimullâh makamı, ruhullâh makamı, safiyullâh makamı, halilullâh makamı… Her bir peygamberin farklı makamı vardır ve her sâlik meşrebine göre bu makamlardan istifade eder. Rabb’imin selamı himmeti üzerinize ola.
MUHYİDDİN İBN-İ ARABÎ HAZRETLERİ: Rabb’imin hakikat cevherleri, katındaki varlık mertebelerinin hikmetleri Allah Resul’ünün (s.a.s.), Ashabının, Ehl-i Beyti’nin (r.a.ecmain) yüzü suyu hürmetine daima üzerinize olsun. Aşk olsun, nur oldun. İlla hû…
Hikmet dilinin sırları zaman, sabır ve aşk ile açılmaya başlar ve derviş açılan hakikatler ile Rabb’inin güzelliklerini hayranlıkla izler. Mürşidi dervişinin belirli yaşa, istikametine kadar yetişmesini düzenler. Derviş bu yetişme süresinde evliyalarla manevi âlemlerde buluşur, onlardan emanetler alır. Belirli makama gelen derviş -bu sayılardan dokuzu da geçmeyi ifade eder- peygamberler ile görüştürülür ve onlardan manevi hikmet dilinin sırlarını ve araçlarını almaya başlar. Evliya ile görüşmeler de devam eder. Özellikle Rabb’e yakînliğin artması ile peygamberler ve sahabeler ile birliktelik artar. Amaç, dervişi bu dünyada dünya amaçlı yaşamaktan koparmak ve yaratılışının özünde kalmasını muhafaza etmektir. Bu sebeple mürşidi onu nefis muhasebesi konusunda iyice terbiye eder.
Dervişin zamanla omuzundaki yükleri artar ve muhabbetullaha doğru aşkla koşmaya başlar. Hakk’a hayranlık arttıkça daim Hak ile olmak ister ama muhabbetullâha giden yollar dikenler ile örülüdür. Daha dikkatli yürümek gerekir ki, hikmet dili de bunu gerektirir.
Derviş bu yoldan sonra terk ettiği alışkanlıklarına dönemez. Sevgilisi olan Rabb’ini üzme endişesi ile daha çok titrer ve sürekli ‘Rabb’im! Yârim, yarenim, elim, kolum, gözüm ol ki nefsime uymayayım.’ diye yalvarmalıdır. Rabb’imiz her şeyde olduğu gibi burada da çok cömerttir. Kuluna manevi güzellikleri sürekli bahşeder. O vermekte geri değildir ama derviş aldıklarını muhafazada Rabb’inden daha çok yardım istemelidir. Bu yolda heybenin doluluğundan öte heybede var olanları bedende-ruhta baki şekilde diriltmek ve bunları istikamet ile tutabilmektir. Devamı zamanı gelince bahşedilir.
Musab bin Umeyr Hazretleri’ni düşün! Rabb’i O’na yedi ayet ile neler bahşetti? Kızım bu yolda aşk ile yürünür. Akıl belirli yere kadar vardır. Akıl yöntemleri ile hikmet dilini nasıl anlatabilirsin? Gönül dilini maddi kavramlarla nasıl açıklayabilirsin ki? Hikmet dilini iyice anlayabilmek için muhafazanı sıkı tutmalısın. Dünyaya bakarken dünya niyeti ile bakmayacaksın. Sürekli zamanın, mekânın zahîrinden batınına yolculuk edeceksin. Her daim farklı âlemlerde olmaya şartlanacaksın. Zamanla bu da inşallah olacak. Derviş olarak bunları iyice anlamalısın ki, diğer makamlarda zorlanmayasın. Tefekkür et evladım.
Dervişin Hak için nefsi ile girdiği büyük cihattaki bu makamlara nefsinin, şeytanın girmemesi için gelen ilham ünslerini Kur’ân ve sünnet ayarına göre değerlendirmelidir. Bu ayarı bedenine, ruhuna yerleştirmesi gerekir. Rabb’im kolay kılsın, her daim rızası istikametine çevirsin. Âmin.
Yüce Allah, Hz. Ali’ye (r.a.) hikmet dilinin farklı özelliklerini bahşetmişti. Efendimiz (s.a.s.) O’nun (r.a.) için, ‘İlmin kapısı’ teşbihinde bulunmuştu. Hz. Ali Efendimiz çok sadık ve teslimdi. Yazdığı beyitleri Divan oluşturulacak kadardır. Hz. Ali (r.a.) bu aşk dilinin güzelliklerini Hasan Basrî Hazretleri’ne aktardı. İlmi aktardığı farklı kişiler de olmuştur. Selman bin Farisî Hazretleri de bunlardan birisidir ki, özellikle zikir konusunda onların sırları fazladır. Hz. Ali, Hasan Basrî Hazretleri ile derin hakikatlere girmiştir. Bu ilimlerin halka aktarımı ile ilgili izin verilen kısmı ile halka irşad etmiştir. Hz. Ali’nin (r.a.) Rabb’ine kavuşmasından sonra ruhunun Hasan Basrî Hazretleri’ne tevessülü ile dersleri devam etmiştir. Abdülkadir Geylani Hazretleri, Muhyiddin İbn-i Arabî Hazretleri de, Hasan Basrî Hazretleri’nden dersler almıştır.
Hz. Ali (r.a.) Hasan Basrî Hazretleri’ne muhabbetullâhın ileri safhalarını aktardı. Bu aktarımın hikmet kaideleri ihtiyaca göre kimi zaman bu dünya âleminden kimi zaman da uhrevi âlemlerden oldu. Muhabbetullahın bu manaları Hasan Basrî Hazretleri’nin kalbini yaktı geçti. Bu makamlardan birisi; Rabb’in varlığının insanı kuşatmasıydı. La Mevcude illâ hû sırrıydı.
Hz. Ali bu zikri dönerek çekerdi. Kalbinin diğer odacıklarına ‘hû zikrini’ indirerek yer ve gök arası gezinirdi. Onların çektiği ‘hû zikirleri’ ile yeryüzündeki belalar yok edilirdi. Çok şükür. Kıyamete kadar bu ‘hû zikirleri’ ile kâinat neşv ü nema bulmaya daim devam edecektir. Bu hikmetleri okuyanlar muhabbetullâhın demine varsınlar ve inşallah salih zürriyetlerini de istifade ettirsinler. Bu halka oldukça Allah kıyameti kopartmayacak inşallah. Çünkü bu aşktır, Tek karşılığı Rabb’dir. Bu zaman ile anlaşılır.
Hz. Ali’nin (r.a.) öğrettiği sırlar Allah Resülü’ndendir (s.a.s.). Aşk dilinin mebdeinden, menbaındandır. Bu yüzden Hz. Ali (r.a.) olmak zor, Ali vasfını taşıyabilmek oldukça ağırdır. Rabb’im çok şükür kolay kılmıştır. Hz. Aliler olacak ki, nesiller devam etsin, Hz. Zeynelabidinler gelsin inşallah.
Bâb – 5: Hayret Kapısı
HASAN BASRÎ HAZRETLERİ: Rabb’imin Es-Selam isminin hakikatleri ile birlikte bilinen-bilinmeyen esmaları, katındaki hikmet cevherleri, var ettiği bilinen-bilinmeyen her türlü varlıkları adedince Efendimizin (s.a.s.), diğer bütün peygamberlerin (a.s.), Âl-i Beytin, Ashab-ı Güzininin (r.a.ecmain), tabiın, tebe-i tabiinin (rahimehullah) üzerine selam olsun, aşk olsun, nur üstüne nur olsun. Daim hû…
Tasavvufî eser okumaları dervişi ilerletir. Efendimiz’den (s.a.s.) kıyamete kadarki zaman diliminde Allah’ı marifet ile anan ilim meclisleri, eserleri var olacaktır. Önemli olan husus dervişin, yüzyıllarca farklı diyarlarda yer edinmiş marifet meclislerinin örneklerini yaşadığı çağdaki insanlığa aktarabilmesini bilmesidir. Bu tasavvuf meclisleri var oldukları zamanın okullarıdır. İnsanı Yaratıcısı, yaratılış gayesi ile buluşturup yeniden dirilişine vesile olmaktır. Bunlardan birisi de Rabia’tül Adeviyye okuludur ve bu okuldan nice aşk erenleri yetişmiştir. Rabia Hazretleri’ni dünyanın varlıkları adına, dünya kokusu ile anlamak zordur. Varlığından geçer isen onun aşk eksenine girersin ve O, sende açılmaya başlar. Her bir derviş meşrebine göre bu ve diğer okullarda kendisinde var olan cevherleri bilme, bulma ve olma gayreti ile yeniden farklı metodlarla inşa edilir. Derviş bu inşayı kalbine indirebilmek için nefsi ile mücadele vermelidir. Hakikatler ağır mevzuları içerir ve her bir hakikat batınıyla anlaşılırsa sırlara kapılar açılır. Bu sırlar dünya perdesinden kurtulmak ile açılır. Yüce Allah her ‘ol emri’ndeki hikmetlerini istekli olan müridin düşünmesi için gönderir. Tefekkür eden derviş zamanla bu parçaları birleştirerek dilinden inci taneleri gibi hikmet dilini döker. Derviş bu hakikatleri kendisi için değil, insanlığın Rabb ile buluşması için bulur, gönüllere vesile olur.
Tasavvuf yolunda ‘ben’ diye bir kelime yoktur. Her hâlde, makamda benliğinden ayrılma vardır ki acziyeti son dereceye kadar kabuldür bu, Rabb’inin tezahürleri ortaya çıksın. İnsaoğlu sınırlıdır. Rabb’inin ona tecellisi ile sınırlar ortadan kalkar.
Hz.