Bu hakikatlerin güzelliklerini insanlığa aktarabîlmek için, Hasan Basrî Hazretleri de sohbet meclislerinde, Rabiatü’l Adeviyye Pîrânın da bulunması istermiş. Bu şekilde şeriat, hakikat-marifet güzelliklerini O’nunla dengeleyerek insanlığa tebliğde bulunurmuş. Rabiatü’l Adeviyye Hazretleri, aşkın zirvesini yaşamış. Aşk başlı başına O’nun için âb-ı hayatmış. Hasan BASRÎ Hazretleri insanlığa, şeriat kaidelerini sıbgatullah ile taçlandırmanın yollarını bu işin erbabı olan Rabiatü’l Adeviyye ile tanıtmaya çalışırmış.
BAYEZID-I BİSTAMÎ HAZRETLERİ: Rabb’imin selamı, rahmeti, bereketleri, katındaki türlü hikmet cevherleri; Efendimiz (s.a.s.), diğer Peygamberler (a.s.), Ehl-i Beyt, Ashab-ı Güzin (r.a.ecmain), tâbiın, tebe-i tâbiın (rahimehullah) yüzü suyu hürmetine bütün insanlığın, hususan Hak yolunda aşk ile daim ilim öğrenmek için mücadele edenlerin üzerine daim-baki olsun. Âmin, âmin, âmin, velhamdülillahirabbilalemin.
Bu fasılda; Hz.Yakup (a.s.) ile Hz. Yusuf (a.s.) arasındaki muhabbet hakkında ve Hz.Yakub’un (a.s.) Hz.Yusuf’a (a.s.) öğrettiği hikmet dili ile rüya yorumlama ilminden bahsedilecektir. Her olay ‘inşallah’ kelimesinde Rabb’in dilemesi ile olur. Hz. Yakub (a.s.), Hz.Yusuf’un (a.s.) diğer kardeşlerinden farklı olduğunu biliyordu. Bu sebeple küçüklüğünden beri O’nu (a.s.) diğer evlatlarından ayrı terbiyede yetiştiriyordu. Hz. Yusuf (a.s.) kardeşleri ile pek oynamazdı. Hz. Yakub’un (a.s.) dizinde vahyi soluklar ve o vahiyle gönlüne Rabb’den gelen hikmet dilinin ilhamları kazınırdı. Hz. Yakub (a.s.), Hz. Yusuf’u (a.s.) her zorluğa manevi güç ile hazırlıyordu. Sadece Rabb’ine dayanması gerektiğini kalbinde sabitliyordu. Her olay karşısında sabır ile bekleyip sonunun ne olacağını düşünmeden sadece Rabb’e teslim olması gerektiğini öğütlüyordu. Bu öğütler vahiy ile birlikte Rabb’in marifetullah esintilerinin hikmet dili olarak yansımasıydı. Hz. Yusuf (a.s.), zaman ilerledikçe Rabb’in ahlakıyla güzel şekilde ahlaklanıyor, hikmet dilinin marifetleri yüzünde nur olarak aksediyordu. Küçük yaşlarda kalbi Allah aşkıyla coşardı. Hz. Yakub (a.s.), O’ndaki (a.s.) bu hâlleri bildiği için kardeşleri ile fazla bir arada bulunmamasını tavsiye ederdi. Yüce Hakk’ın yarattığı aşk makamı, kutsallığı hiçbir varlık ile kıyas edilemeyecek bir makamdır. Allah insanın bu makamlar ile azalarını coşturur. Sadece Hakk’ı görmesini sağlar. Rabb’ini Rabb’i ile gören hangi varlık olursa olsun aşk makamında cûşa geçer. Peygamberler sürekli insanlara Allah’ın emir ve yasaklarını bildirdikleri için Allah peygamberlerinde bu makamları dengelemiştir.
Rabb’e aşk makamlarına yakînliği artan insanların bu makamları bir mürşid gözetiminde devam ettirmeleri gerekir. Bu hikmetleri bilene, anlayana aşığın hâl dili uzaktan-yakından yeterlidir. Asıl olan, âşıklık makamının hep gizli olmasıdır. Ancak âşıklar izin dairesinde hikmet dili vasıtası ile bu makamı inkişaf ettirebilirler. Sebebi de diğer âşıklara yollar açılsın, âşıklığın yolu, yöntemi, hakikatleri öğrenilsin.
Hz. Yusuf’un (a.s.) sesi de çok güzelmiş. Hikmet dilinin esintilerini güzel nefeslerle ifade edermiş. Kardeşleri O’nun (a.s.) söylediği hakikatleri anlamazmış. O da (a.s.), Hz. Yakub’a (a.s.) şakırmış. Hz. Yusuf’un (a.s.) divan şeklinde bir kitabı da varmış. Züleyha Valide’miz, O’nun (a.s.) güzelliğinden ve konuşmasından etkilendiği için O’na âşık olmuştur. Hz. Yusuf’a (a.s.), vahiy yoluyla rüya yorumu da bahşedilmiştir. Yüce Allah peygamberlerine (a.s.), vahiy ile birlikte hikmet dilini de bahşettiği için Hz. Yusuf (a.s.) rüyaları Rabb’in gösterdiği hikmetlere göre yorumlarmış. Rüya yorumlama; Allah’ın izni ile hakikat perdelerin açılması, ilim yolunda seçtiği kuluna hikmetlerini bildirmesi ile gerçekleşir. Hz. Yusuf (a.s.) küçüklüğünden, kuyuya atılana kadar ki zaman dilimine kadar, bu ilimleri Hakk’ın izniyle Hz. Yakub’dan (a.s.) öğrenmiştir. Onların mürşidleri Hz. Cebrail (a.s.) idi. Belirli süreden sonra Allah O’nu (a.s.) peygamberi olarak terbiye etmeye devam etmiştir. Peygamberleri terbiye eden her daim Rabb’dir ve Rabb’in görevlendirdiği melekleridir. Hz. Yusuf’un (a.s.), Hz. Yakub’dan (a.s.) ayrıldıktan sonraki zaman diliminde Hak tarafından yetiştirilmesi önemlidir. Hz. Yusuf (a.s.), hikmet dilinde ileri seviyelere getirilmiştir. İnsanlar O’nun (a.s.) konuşmalarına, olayları yorumlama fehmine hayran olurlarmış. Peygamberlerin (a.s.) vahiy gelmediği zamanlardaki buyrukları da yine hikmet dilindendir. Bu da Allah vergisidir.
Hikmet dilinin makamları ilerletildikçe, âşık daha çok imtihanlara maruz kalır. Âşık, Rabb’den gelen her sıkıntıyı imtihan olarak görmek yerine imtihanı aşk yolunun basamakları olarak lütuf şeklinde yaşar. Sonra daha çok yanar ve yandıkça hikmet dilinden daha yakıcı ifadeler dökülür. Hz. Yusuf’un (a.s.) dilinden dökülenler gibi. Rabb’im hepimizi Hz.Yakub (a.s.), Hz. Yusuf (a.s.) gibi, sabırla, aşkla kuyularda, saraylarda sadece kendisine güvenen eylesin. Hz. Yusuf (a.s.) kuyuda iken sadece bedeni kuyudaydı. Ruhu Rabb’i ile güzel hâllerdeydi. Her işin böylece başı sabır idi. Allâhümme salli ala seyyidinâ Muhammed.
MUHYİDDİN İBN-İ ARABÎ HAZRETLERİ 10 : Rabb’imin selamı, rahmeti, bereketleri, katındaki türlü hikmet cevherleri; Efendimiz (s.a.s), diğer bütün peygamberler (a.s.), Ashab-ı Güzin (r.a.ecmain), tâbiın, tebe-i tâbiın(rahimehullah), peşinden kıyamete kadar devam eden hakiki aşk ve ilim erbabları yüzü suyu hürmetine bütün insanlığın, hususan da ilim yolunda nefsi ile daim mücadele edenlerin üzerine baki olsun. Âmin, velhamdülillahi rabbilalemin.
Rabb’ime, Kendi katındaki varlıkları sayısınca şükürler, hamdler, zikirler daim olsun. Rabb’in her ‘ol’ emrinde öyle güzellik hikmetleri vardır ki, Hak bu güzellikleri görmemizi nasip etsin. Seyr-i sülûktaki öncelikle afakî (dış) yolculuğumuz, kâinatı seyre çıkışımız iledir. Önce Rabb’in tecellilerini görürüz. Bu tecelliler sonrasında Rabb’in Zat’ını görmemize vesile olur. Sâlik, Rabb’ini marifetullah ile bilme, bulma, olma aşkı ile girdiği menzillerde sürekli farklı semboller, sayılar, kavramlar ile karşılaşır. Sayılar bu yolculukta önemli yere sahiptir. Sayılar, sâlikin seyr-i sülûkundaki varlıklar, eşyalar üzerinde gösterilir. Sayılar sâlikin azalarında manevi hâl ve makamların açılımlarına vesile olur. Bir sayısından dokuz sayısına kadar sâlikin azalarına, tasavvufun temel kaidelerinin (istikamet, aşk, sabır, ihlâs, sadakat, tefekkür, tevekkül, tezekkür, tefvîz ve menzillere göre yeni hikmetlerin karşılığı kavramların öğrenilmesi) sırları yerleştirilir. Dokuz sayısından sonraki hâller ve varidatlar değişmeye başlar. Sâlik, muhabbbetullah eksenine girdiği için farklı ilimler ile hissedar olur. Sabır, istikamet, sadakat iyice yerleştikten sonra bunlar zamanla aşka, ihlâsa döner. Sâlik için geri dönmeyi isteme söz konusu olmamalıdır. Sâlik ilerlemek için nefsi ile mücadele hâlindedir. Hiçliğinin farkına vardıkça, daim Tek’te var olacağı için ilerlemesi de hızlanır. Sâlik kendi varlığından vazgeçemezse bu ikiliktir ki, Hak nasıl iki olan yerde tam şekilde var olabilsin. İnsanın yaratılış gayesi bu hakikatlere vakıf olabilmektir. Hakk’tan başka varlık olmadığı için sen aradan çekil ki, bu sırlara vakıf olasın. Bu hiçlik ile manevi yolculuğun (seyr-i sülûk) hakikati ayn’a (öz) dönmektir. Hiçliğini bilmeyen yolda olduğunu sanandır.
Seyr-i sûlukta genelde tek sayılarla yürünür. Varlık tekliktir. On sayısından sonra sayılar ile birlikte, devirler de değişmeye başlar. Yan yana sayılar iki olur. On bir sayısından sonrası için sâlik yolculuğa