Alaeddin tepesi, diyor. Tepe arıyorum etrafımda. Konyalıların tepe dediği yer burası, anlıyorum. Ben de Settar’la beraber olduğum zamanlarda kendimi bulutların üstünde sanıyordum ya, o hesap. Değil öyle. Sarışın kadın ellerini açıp dua ediyor. Dudakları kımıldıyor. Dileklerini dile diyor bana, şimdi, tam zamanı. Aç ellerini. Aklımdan silinip gitmiş dilekleri düşünüyorum. Yok, hiçbir şey yok. Burada yaşayan, yaşlanan, pişen, aşka düşenleri düşünüyorum. Küçük adımlarla yürüyorum içerde, ayağımdaki mavi galoşlar hışırdıyor. Mevlevilerin etek sesini duyamıyorum. Yazık. Peşimden gelen kadın durmadan fotoğraf çekiyor. Durmadan, bıkmadan. Oysa dört kere daha gelmiş, dört kere daha çekmiş, telefonunun hafızası dolmuş taşmış. Elime tutuşturuyor kocaman, ışıl ışıl parlayan avizenin altında poz veriyor. Tam o anda yanımdan geçen biri,
Hatırlayanlar hikâye eder, hatırlamayanlar şikâyet eder,