“Korkunç değil mi? Ama ben de Mösyö Paulvitch hakkında öyle bir şey biliyordum ki St. Petersburg polisinin haberi olsa onu Rusya’da darağacında sallandırırlardı. Hadi uygula planını bakalım dedim ve kulağına eğilip bir isim fısıldadım. İşte o zaman delirmiş gibi boğazıma saldırdı. Siz müdahale etmeseydiniz beni öldürecekti.”
“Canavarlar!” diye homurdandı Tarzan.
“Daha da kötüsü bunlar, dostum.” dedi kadın. “Şeytan bunlar. Senin için korkuyorum, zira düşmanlıklarını kazandın. Sürekli tetikte olmanı istirham ediyorum. Olacaksın, değil mi? Benim hatırıma, yoksa bana yaptığın iyilik yüzünden zarar görürsen kendimi asla affetmem.”
“Onlardan korkmuyorum.” diye karşılık verdi Tarzan. “Rokoff ve Paulvitch’ten daha zalim düşmanlarım oldu ve hayatta kalan ben oldum.” Kadının Rue Maule’da olanlardan haberdar olmadığını anlamıştı; o yüzden, onu sıkıntıya sokmamak için kendisi de o konuyu açmadı.
“Kendi emniyetiniz için o düzenbazları neden yetkililere teslim etmiyorsunuz?” diye devam etti. “Çabucak icaplarına bakarlar.”
Kadın kısa bir tereddütten sonra cevap verdi:“Bunun iki sebebi var.” dedi sonunda. “Bir tanesi, Kont’u bunu yapmaktan alıkoyan şey. Diğeri ise benim onları ifşa etmeme mâni olan asıl sebep, ki bunu kimseye anlatmadım; sadece Rokoff ve ben biliyoruz. Merak ediyorum…” cümlesini bitirmeden duraksadı ve uzunca bir süre Tarzan’a dikkatle baktı.
“Neyi merak ediyorsunuz?” diye sordu Tarzan, gülümseyerek.
“Kimseye, hatta kocama dahi anlatmaya cesaret edemediğim yegâne şeyi, niçin size anlatmak istediğimi merak ediyorum. Sanki siz beni anlarsınız ve bana doğru yolu gösterirsiniz gibi hissediyorum. Beni pek sert bir şekilde de yargılamazsınız diye düşünüyorum.”
“Maalesef, benden iyi bir yargıç olmaz, madam.” diye cevap verdi Tarzan. “Zira siz cinayet işlemiş olsaydınız ben, böylesine hoş bir katili olduğu için kurbanın şanslı olduğunu söylerdim.”
“Ah, yok, yok!” diye itiraz etti. “O kadar korkunç bir şey değil. Ama ilk önce size, Kont’un o adamları dava etmeme sebebini söyleyeyim. Ondan sonra, cesaretimi kaybetmezsem kendi asıl sebebimi anlatırım. İlki şu ki Nikolas Rokoff benim kardeşim. Biz Rus’uz. Ben kendimi bildim bileli Nikolas kötü biriydi. Yüzbaşı olarak görev yaptığı Rus ordusundan atıldı. O zamanlar bu epey bir skandal olmuştu ama sonra kısmen unutuldu ve babam da ona gizli serviste bir iş ayarladı.”
“Bir sürü korkunç suçla itham edildi Nikolas fakat her seferinde cezadan sıyrılmayı başardı. Son zamanlarda bunu, kurbanlarının Çar’a ihanet ettiklerine dair deliller uydurup onları mahkûm ettirerek başardı; bu mahiyetteki suçları herhangi birinin üzerine yıkmaya her daim fazlasıyla hazır ve nazır olan Rus polisi de Nikolas’ın anlattıklarını doğru kabul edip onu serbest bıraktı.”
“Size ve kocanıza karşı işlemeye teşebbüs ettiği suçlar, kan bağının ona verdiği hakları hükümsüz kılmadı mı?” diye sordu Tarzan. “Sizin onun kız kardeşi olmanız, onu sizin namusunuzu lekelemeye kalkışmaktan alıkoymadı. Ona sadakat borcunuz yok, madam.”
“Ahh ama işte bir de diğer sebep var. Kardeşim diye ona sadakat borçlu olmasam dahi, hayatımın belli bir döneminde olup bitenleri bildiğinden ona karşı duyduğum korkuyu kolaylıkla bir kenara atamam.”
“Bu kadar anlatmışken hepsini anlatayım gitsin.” diyerek devam etti bir müddet durduktan sonra. “Zira öyle görünüyor ki eninde sonunda size anlatacağım zaten. Ben bir manastırda eğitim gördüm. Oradayken beyefendi olduğunu zannettiğim bir adamla tanıştım. Erkekler hakkında pek bir şey bilmiyordum, aşk hakkında ise neredeyse hiçbir şey bilmiyordum. Ah, aptal kafam, o adama âşık olduğumu sandım ve ısrarı üzerine onunla kaçtım. Güya evlenecektik.”
“Onunla kaçalı daha üç saat olmuştu. Bu üç saatin tamamı gündüz vakti ve halka açık yerlerde, istasyonda, trende geçti. Nikâhımızı kıyacağımız yere ulaştığımızda, trenden inerken iki memur geldi ve onu tutukladı. Beni de götürdüler ama onlara hikâyemi anlatınca beni alıkoymadılar; onun yerine beni bir kadın memurun nezaretinde manastıra geri yolladılar. Meğer gönlümü çelen adam hiç de beyefendi değilmiş; hem asker kaçağı hem de adaletten kaçan bir suçluymuş. Avrupa’nın hemen hemen her ülkesinde sabıka kaydı varmış.”
“Manastırın yetkilileri meseleyi örtbas etti. Annemle babamın dahi haberi yok. Lakin, Nikolas daha sonra o adamla tanışmış ve ondan tüm hikâyeyi öğrenmiş. Şimdi onun istediklerini yapmazsam beni bunları Kont’a anlatmakla tehdit diyor.”
Tarzan güldü. “Hâlâ küçük bir kızsınız. Bana anlattığınız bu hikâye, hiçbir şekilde sizin adınızı lekeleyemez; özünüzde hâlâ küçük bir kız olmasaydınız, bunu bilirdiniz. Hemen bu gece gidip tüm hikâyeyi tıpkı bana anlattığınız gibi kocanıza da anlatın. Şayet yanılmıyorsam bu korkunuza gülüp geçecek ve o kıymetli kardeşinizi ait olduğu hapishaneye attırmak için gerekeni derhâl yapacaktır.”
“Keşke cesaret edebilsem.” dedi. “Ama korkuyorum. Tecrübelerim bana erkeklerden korkmayı öğretti. Önce babam, sonra Nikolas, sonra da manastırdaki papazlar. Neredeyse arkadaşlarımın da hepsi kocalarından korkuyor. Ben neden benimkinden korkmayayım?”
“Kadınların erkeklerden korkması bana doğru gelmiyor.” dedi Tarzan; aklının karıştığı yüz ifadesinden belliydi. “Ben insanlardan ziyade orman halkını bilirim; orada işler daha çok tam tersi yürüyor. Tabii siyah erkekler hariç ama onlar da benim gözümde birçok açıdan hayvanlardan daha aşağılar. Hayır, medeni kadınların niçin erkeklerden korkmaları gerektiğini anlayamıyorum; erkekler, kadınları korumak için yaratılmıştır. Bir kadının benden korktuğunu düşünmek dahi istemiyorum.”
“Kadınların senden korkacağını zannetmiyorum, arkadaşım.” dedi Olga de Coude, yumuşak bir sesle. “Seni tanıyalı henüz kısa bir zaman oldu fakat kulağa aptalca gelse de zannediyorum ki sen hayatım boyunca tanıdığım erkekler arasında korkmayacağım tek erkeksin. Tuhaf, çünkü çok da güçlüsün. O gece kamaramda Nikolas ile Paulvitch’in icabından o denli kolay gelmiş olman beni hayrete düşürdü. Muhteşemdi.” Kısa bir süre sonra Tarzan, Kontes’in evinden ayrılırken kadın Tarzan’ın elini biraz fazlaca tuttu ve yarın araması için ısrar edip söz verdirdi. Kadının bu davranışı, Tarzan’da merak uyandırdı.
Tarzan veda ederken karşısında durup gülümseyerek ona bakan kadının şuh bakışlarını ve mükemmel dudaklarını günün geri kalanı boyunca aklından çıkaramadı. Olga de Coude çok güzel bir kadındı ve Maymunların Tarzanı da yalnızca bir kadının alakasıyla iyileşebilecek yaralı bir kalbe sahip, çok yalnız, genç bir adamdı.
Tarzan gittikten sonra odaya geri dönen Kontes, kendisini Nikolas Rokoff’la karşı karşıya buldu.
“Ne zamandır buradaydın?” diye bağırdı, korkuyla geri çekilirken.
“Âşığın gelmeden önce geldim.” diye cevap verdi adam, pis pis sırıtarak.
“Kes şunu!” dedi buyurgan bir sesle. “Böyle bir şeyi bana, kız kardeşine nasıl söylersin!”
“Peki, sevgili Olgacığım, âşığın değilse af buyur ama âşığın olmaması senin suçun değil. Benim kadınlar hakkındaki tecrübemin onda biri bile onda olsaydı, şu an adamın kollarında olurdun. Aptalın teki o herif, Olga. Hayret bir şey! Her kelimen, her hareketin adama açık bir