Tarzan’ın Dönüşü. Эдгар Райс Берроуз. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Эдгар Райс Берроуз
Издательство: Elips Kitap
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 978-625-6486-43-0
Скачать книгу
g>1 Eylül 1875 tarihinde Chicago’da iş adamı bir baba ile ev hanımı bir annenin altı çocuğundan biri olarak dünyaya geldi. Pek çok okul değiştirdikten sonra 1895 yılında lise dengi bir okul olan Michigan Military Academy’den mezun oldu. Kariyerine askerî alanda devam etmek isteyen Burroughs, U.S. Military Academy’nin giriş sınavlarında başarıyı yakalayamadı. Bunun üzerine, Amerikan Bağımsızlık Savaşı öncesinde Kızılderililer ile Avrupalı yerleşimciler arasında patlak veren savaşta önemli rolü bulunan Yedinci Amerikan Süvari Birliği’ne er olarak katıldı ve Arizona Çölü’ndeki görevine başladı. Buradaki görevini kendi tabiriyle “Apaçi kovalamaca” olarak tanımlayan Burroughs, kısa sürede bu görevin kendisine uygun olmadığını anladı ve babasının nüfuzunu kullanarak erken terhis oldu.

      Askerlik serüvenine nokta koyan Burroughs, 1900 yılında çocukluk aşkı Emma ile evlendi ve Amerika’nın çeşitli eyaletlerinde sığır çobanlığı, tezgâhtarlık, demir yolu emniyeti, altın madenciliği ve hatta eğitimi olmamasına rağmen muhasebecilik gibi birçok farklı alanda çalıştı. Girişimde bulunduğu işlerde tutunamasa da biriktirmeyi başardığı bir miktar parayla kendi işini kurdu fakat kısa sürede iflas etti. Birkaç iş kurma girişimi daha başarısızlıkla sonuçlanan Burroughs, kendisiyle birlikte eşini de bir depresyon hâlinin içerisinde buldu ve bu vahim durumu kısmen de olsa unutabilmek adına karikatür çizmeye, fantastik hikâyeler kaleme almaya başladı.

      Otuz beş yaşına geldiğinde işsiz, parasız ve evli olan Burroughs; biri yolda olan üç çocuğa sahipti. Yazdığı hikâyeler de artık teselli olmuyordu. Yiyecek ve kömür gibi temel ihtiyaçlarını alabilmek için saatini ve eşinin mücevherlerini rehin vermek zorunda kaldığında, içerisinde bulunduğu çaresizlik onu Çin ordusunda görev almak için başvuru yapmaya yöneltti ancak başvurusu reddedildi. Kalan son parasıyla kalem açacağı üreten bir firmanın satış acenteliğini üstlenen Burroughs, bu firma için reklam yazarlığı yapmaya başladı ancak reklamını yapmış olduğu kalem açacakları satmadı.

      İlk bakışta yeni bir başarısızlık hikâyesi olarak görünen bu iş, aslında Edgar Rice Burroughs’un yazarlık kariyerinin başlamasına vesile olmuştu. Reklam yazarlığı yaparken işten arta kalan zamanlarında, daha sonra A Princess of Mars adıyla yayımlanacak olan ilk romanı Under the Moons of Mars’ı yazmaya başladı. “Dayanılmaz bir yazma isteği duyduğumdan veya yazmayı sevdiğimden değil; bakmam gereken bir karım ve iki bebeğim olduğu için yazıyordum.” diyen yazar, romanının ilk kısmını bir edebiyat dergisi olan All-Story Magazine’e gönderdi. Romanın ilk kısmını beğenen editör, yazarı romanın devamını da yazmaya teşvik etti ve böylece Burroughs, yazarlık kariyerinin ilk adımını atmış oldu.

      Bugün birçok akademisyen tarafından yirminci yüzyılın bilim kurgu türü adına bir dönüm noktası olarak kabul edilen A Princess of Mars romanı, günümüzde tüm dünyada basılmaya devam ederken, yazarın ikinci roman denemesi aynı başarıyı yakalayamadı. Tarihî roman türünde yazdığı eseri, yayınevi tarafından reddedilince, Burroughs, yazarlık kariyerine veda etmeyi düşündü ancak yayıncısının ısrarı ve tavsiyesi üzerine yeniden popüler türlere yöneldi. Yazar, bu noktada kaderini değiştiren ikinci kitabı Tarzan of the Apes’i yazdı.

      İlk kez 1912 yılında All-Story Magazine’de yayımlanan Tarzan of the Apes müthiş bir ilgi gördü. 1914 yılında kitap olarak ilk basımı yapılan roman, çok satan kitaplar listesine girdi. Yazarın ilk kitabını, yirmi üç adet devam kitabı takip etti ve serinin kitapları birçok çizgi roman, çizgi film, televizyon filmi ve sinema filmine uyarlandı. Yazar, başarılı yayın sürecine kaleme aldığı birçok roman ile devam etti. Finans durumunu güvenceye aldıktan sonra, 1919 yılında California’da satın aldığı ve “Tarzana Ranch” adını verdiği çiftliğine yerleşti. 1923 yılında Los Angeles şehrinin gelişmesiyle birlikte çiftlik, yerleşim yerinin ortasında kaldı ve Burroughs, arazisinin bir kısmını ev inşası için sattı. Kısa sürede büyüyen yerleşim yeri, bir mahalle hâline geldi ve mahalle sakinlerinin oyuyla, bu yere Leydi Alice’in “Tarzana” adını verdi.

      Eşi Emma ile 1934 yılında boşanma kararı alan yazar, ertesi yıl eski aktris Florence Gilbert Dearholt ile evlendi. İkinci evliliği de uzun sürmeyerek 1942 yılında boşanma ile sonuçlandı. Japonya’nın, Pearl Harbor’a saldırı düzenlediği sırada Burroughs’un savaş muhabirliği başvurusu kabul edildi ve altmış yaşındaki yazar, İkinci Dünya Savaşı’nda Amerika’nın en yaşlı savaş muhabiri oldu.

      Savaş bittikten sonra California’ya dönen yazar, 1950 yılında geçirdiği kalp krizi nedeniyle vefat etti. Yaşama gözlerini yumduğunda seksene yakın eseri bulunan yazar, kendi yarattığı karakterin adını taşıyan Tarzana’ya defnedildi.

      İnci Nazlı, 1986 yılında İstanbul’da doğdu. Çeviriye lise yıllarında hobi olarak, beğendiği hikâye ve şarkı sözlerini çevirerek başladı. 2008 yılında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, İngilizce Öğretmenliği bölümünden mezun oldu. Dört yıl öğretmenlik yaptı, bu arada bir internet sitesinde başladığı profesyonel çevirmenlik işini de sürdürdü. 2012 yılından bu yana hayatına çevirmen olarak devam ediyor.

      Çevirierinden bazıları: Devrim 19 (G. Rosenblum), Kördüğüm (C. Read) Gölgeler (P. Weston), Sis (P. Weston), Işıltı (P. Weston).

      1. BÖLÜM

      YOLCU GEMİSİNDEKİ HADİSE

      “Muhteşem!” diye heyecanla fısıldadı Kontes de Coude.

      “Hı?” dedi Kont, genç karısına dönerek. Etrafa bakınarak karısında hayranlık uyandıran şeyi aradı. “Neymiş o muhteşem olan?”

      “Ah, hiçbir şey, canım.” diye cevap verdi Kontes; zaten pembe olan yanakları bir anlığına biraz daha kızarmıştı. “Sadece, hani şu New York’taki gökdelen dedikleri müthiş binalar vardı ya… İşte bir an onlar aklıma geldi de.” Güzel Kontes, buharlı gemideki sandalyesine iyice yerleşip “hiçbir şey” yüzünden kucağına düşürdüğü dergisini geri alarak okumaya devam etti.

      Kocası tekrar kitabına gömüldü lakin karısının, daha üç gün önce New York’tayken korkunç olarak addettiği o binalara şimdi birdenbire hayranlık duymaya başlamasına bir miktar şaşırmıştı.

      Bir süre sonra Kont kitabını bıraktı. “Ben çok sıkıldım, Olga.” dedi. “Gidip bir bakacağım, benim kadar sıkılan birileri var mı diye. Belki bir el kâğıt oynayacak kadar kişi toplayabilirim.”

      “Pek centilmen bir refakatçi değilsin, kocacığım.” diye karşılık verdi genç kadın, gülümseyerek. “Fakat ben de bir o kadar sıkıldığım için seni mazur görebilirim. İstersen git oyna o sıkıcı kartlarınla.”

      Adam gidince kadın da çaktırmadan bakışlarını az ötedeki sandalyesinde tembel tembel yayılan uzun boylu genç adama kaydırdı.

      “Muhteşem!” diye fısıldadı bir kez daha.

      Kontes Olga de Coude yirmi yaşındaydı; kocası ise kırk. Çok sadık bir eşti lakin koca seçimi konusunda kendisine hiç danışılmadığından, kaderinin ve Rus bir aristokrat olan babasının ona münasip gördüğü kocasını tutkuyla sevdiği de söylenemezdi. Ancak sırf gördüğü fevkalade bir yabancı karşısında duyduğu şaşkınlıkla ağzından böyle ufak bir hayranlık ifadesi kaçtı diye de eşini herhangi bir şekilde aldatma fikrine kapıldığı düşünülmesin. Sadece hayranlık duymuştu; herhangi bir türden, güzel bir canlıya duyacağı şekilde bir hayranlıktı bu. Ayrıca genç adam da beğenilmeyecek gibi değildi, şüphesiz.

      Kaçamak bakışları adamın profiline odaklanırken genç adam ayağa kalkıp güverteden ayrıldı. Kontes de Coude, oradan geçen bir garsonu eliyle işaret ederek yanına çağırdı. “Şu beyefendi kim?” diye sordu.

      “Rezervasyonda adı Afrikalı Mösyö Tarzan olarak geçiyor, hanımefendi.”

      “Epey geniş bir mülkü varmış.” diye düşündü genç kadın fakat şimdi ilgisi daha da artmıştı.

      Tarzan sigara içme odasına doğru yavaşça ilerlerken kapının önünde heyecanlı heyecanlı fısıldaşan iki adama denk geldi. Adamları bir anlığına bile kafasına takmazdı aslında ama bir tanesi ona doğru, sanki bir suçu varmış gibi tuhaf şekilde bakmıştı. Adamlar, Tarzan’a Paris’teyken melodramatik sinema filmlerinde gördüğü kötü adamları hatırlatmıştı. İkisi de oldukça esmerdi; buna bir de