Tarzan Maymun Adam. Эдгар Райс Берроуз. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Эдгар Райс Берроуз
Издательство: Elips Kitap
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 978-625-6486-44-7
Скачать книгу
olmasa onu daha küçükken ortadan kaldırmış olurlardı.

      En yılmaz düşmanı ise Tublat’tı ancak, oğlan on üç yaşlarındayken diğer düşmanlarının ona zulmetmeyi birdenbire bırakmaları da yine Tublat sayesinde olmuştu. Aralarından bir tanesi, ormandaki vahşi hayvan türlerinin çoğunun erkeklerini arada sırada ele geçiren o tuhaf, kontrol altına alınamaz delice öfke nöbetlerinden birine tutulup ortalığı birbirine katmadığı sürece, oğlanı tamamen kendi hâline bırakıyorlardı. O öfke nöbetleri sırasında ise hiç kimse güvende değildi.

      Tarzan’ın saygınlık hakkını elde ettiği gün kabile, ormanın yabani asmalarının ve sarmaşıklarının ulaşmadığı birkaç alçak tepenin arasında kalan bir çukurluktaki küçük bir doğal amfi tiyatroda toplanmıştı.

      Açıklık alan, neredeyse daire şeklindeydi. Dairenin etrafında, her on santimetrede bir balta girmemiş ormanın dev ağaçları yükseliyordu. Ağaçların koca gövdelerinin aralarında ise birbirine geçmiş sık çalılar kümelenmiş; dairenin ortasındaki küçük, düz arenaya ulaşmak için ağaçların üst dalları arasındaki açıklıktan başka yer kalmamıştı.

      Bu yerde kimse onlara mâni olamadığından kabile sık sık burada toplanıyordu. Amfi tiyatronun ortasında, şu tuhaf toprak davullardan bir tane duruyordu. İnsansı maymunların tuhaf ritüeller için yaptıkları bu davulların, ormanın derinliklerinden gelen seslerini insanoğlunun işittiği oluyordu ama çalındıkları âna gözleriyle şahit olan hiç olmamıştı.

      Birçok seyyah, büyük maymunların davullarını görmüş; bazılarıysa bu davulların sesleri ile ormanın başnazırları olan bu hayvanların vahşi, tuhaf cümbüşlerinin gürültülerini duymuştur. Lakin bu vahşi, delice, sarhoş edici Tam Tam cümbüşüne bizzat katılmış olan tek insanoğlu, şüphesiz ki Greystoke Lordu Tarzan’dır.

      Tüm çağdaş kilise ve devlet âdetleri ile törenleri, kuşkusuzdur ki bu ilkel işlevden doğmuştur. Zira yeni yeni oluşmakta olan insan türünün en uç surlarının ötesinde, ilk kıllı atamızın bir daldan aşağı sarkarak ilk buluşma yerinin yumuşak çimenlerine atladığı uzak geçmişin o çoktan unutulmuş, karanlık, tasavvur edilemez gecesinde olduğu hâliyle günümüze kadar hiç değişmeden gelen bu muhteşem ormanın derinliklerinde, tropikal toprakların üstüne doğan ayın parlak ışığı altında; vahşi ve kıllı atalarımız, asırlar boyunca, toprak davulların sesleri eşliğinde dans ederek Tam Tam törenleri yapmıştır.

      Tarzan’ın on üç yıllık yaşamının on iki yılı boyunca peşini hiç bırakmayan amansız zulümden kurtuluşu kazandığı o gün, artık nüfusu yüze ulaşmış olan kabile dev ağaçlarla kaplı alçak yamaçtan aşağı toplu hâlde ve sessizce ilerleyerek amfi tiyatronun zeminine indiler.

      Tam Tam ritüelleri; zafer, bir düşmanın esir alınması, ormanın büyük ve güçlü bir sakininin öldürülmesi, bir kralın ölümü ya da tahta çıkması gibi kabile yaşamının önemli hadiseleri için yapılır ve ciddi bir tören atmosferinde gerçekleştirilirdi.

      Bugünkü ritüel ise başka bir kabileye mensup büyük bir maymunun öldürülmesini kutlamak için yapılıyordu. Kerchak’ın halkı arenaya girerken iki iri yarı erkek maymun, öldürülen maymunun cesedini arenanın merkezine taşıyorlardı.

      İki erkek, cesedi toprak davulun önüne bıraktıktan sonra muhafızlık vazifeleri gereği davulun iki yanına çömelirken; kabilenin diğer üyeleri de ay doğana kadar uyumak üzere çimenlerin arasına kıvrıldılar. Vahşi cümbüş, ayın doğmasıyla birlikte başlayacaktı.

      Küçük açıklık alana saatlerce hâkim olan mutlak sessizliği, parlak tüylü papağanların ahenksiz ötüşleri ya da ormanın dev ağaçlarının yosun kaplı dallarını süsleyen rengârenk çiçekler ve capcanlı orkideler arasında hiç durmadan uçuşan binlerce orman kuşunun cıvıltıları ve cıyaklamaları haricinde, tek bir çıt bile bozmamıştı.

      Nihayet karanlık ormanın üzerine çöktüğünde, maymunlar bir bir canlanmaya başladılar. Kısa bir süre sonra toprak davulun etrafında büyük bir çember oluşturmuşlardı. Dişiler ve çocuklar, çemberin dış kısmında ince bir sıra hâlinde yere çömelirken onların önüne yetişkin erkekler dizilmişti. Davulun önünde üç ihtiyar dişi oturuyordu, her birinin elinde otuz kırk santimetre uzunluğunda budaklı birer dal vardı.

      Yükselen ayın ilk loş ışık hüzmeleri, etraflarını çevreleyen ağaçların tepelerini gümüşi bir ışıkla aydınlattığında ihtiyar maymunlar, davulun ses çıkaran yüzeyine yavaşça ve hafifçe vurmaya başladılar.

      Amfi tiyatro yükselen ayın ışığıyla aydınlandıkça ihtiyar dişiler de vuruşlarının sıklığını ve kuvvetini gitgide artırdılar. Kısa bir süre sonra muazzam ormanın dört bir yanına vahşi, ritmik bir tını hâkim olmuştu. Büyük, vahşi hayvanlar avlarını bıraktılar; kulaklarını dikip başlarını kaldırarak maymunların Tam Tam’ının habercisi olan monoton gümbürtüyü dinlediler.

      Arada sırada içlerinden biri, kulakları delen bir çığlık atarak veya gür bir sesle kükreyerek insansı maymunların vahşi şamatasına meydan okuyordu ancak hiçbiri olup biteni incelemek ya da saldırmak için yanlarına yaklaşamıyordu. Zira maymunların hepsi bir araya toplandığında vücut bulan güç, ormanın diğer sakinlerinin yüreklerini onlara karşı derin bir hürmetle dolduruyordu.

      Davulun gümbürtüsü âdeta kulakları sağır edecek bir seviyeye ulaştığında Kerchak, açık alana çıkıp iki muhafız ile davulcuların arasında durdu.

      İki ayağı üstünde dik durup başını olabildiğince arkaya attı; yükselen aya gözlerini dikerek büyük kıllı pençeleriyle göğsünü yumrukladı ve kükrer gibi korkunç bir sesle bağırdı.

      Bir, iki, üç kez daha yankılandı o dehşet veren haykırış; tarif edilemeyecek kadar atik ancak tasavvur edilemeyecek kadar da cansız olan bu dünyanın kalabalık ıssızlığında.

      Sonra Kerchak, sunak davulun önünde yatan cesede yaklaşmadan çemberin iç kısmında sessizce dönmeye başladı; cesedin önünden geçerken o küçük, vahşi, şeytani, kırmızı gözlerini ondan ayırmıyordu.

      Sonra, başka bir erkek daha arenaya atıldı ve kralının korkunç haykırışlarını tekrar ederek onun peşinden yürümeye başladı. Ardından bir tanesi daha onlara katıldı, onu hızla peş peşe diğerleri takip etti. Şimdi orman, âdeta hiç durmak bilmeyen kana susamış haykırışlarla yankılanıyordu.

      Bir meydan okuma ve av çağrısıydı bu.

      Tüm yetişkin erkekler tek sıra hâlinde, davulun etrafında dönerek dans edenlerin arasına katıldığında, saldırı başladı.

      Bu amaçla kenara yığılmış sopaların arasından koca bir tane kapan Kerchak, ölü maymuna doğru öfkeyle koştu ve bir yandan savaştaymış gibi kükreyip hırlarken bir yandan da cesede vahşice vurmaya başladı. Davulun sesi şimdi daha gür çıkıyordu, vuruşlar da daha sıktı ve savaşçılar birbiri ardına av kurbanına yaklaşıp sopalarıyla vururken kurbanın etrafında çılgınca dönerek “Ölüm Dansı”nı icra ediyorlardı.

      O çılgınca hoplayıp zıplayan topluluğun arasında Tarzan da vardı. Kavruk, ter içinde kalmış kaslı vücudu, ay ışığının altında parıldıyor; kıvraklığı ve zarafetiyle etrafındaki kaba, hantal, kıllı mahlukların arasında kendini belli ediyordu.

      Hiçbiri ondan daha sinsi ya da vahşi değildi bu avlanma oyununda, hiçbiri onun kadar yükseğe zıplayamıyordu “Ölüm Dansı”nda.

      Davulun sesi ve hızı yükselirken dansçılar, vahşi ritim ve saldırgan haykırışlarla kendilerinden geçiyordu. Daha çok atlıyor, zıplıyor, hırlarken dişlerinden