Ama sonra günün birinde o felaket olmuş. Öğleden önce saat on birde bir bekçi ile bir gizli polis gelmiş, yakasındaki rozeti göstermiş ve “Buraya Jakob Mendel diye birisi girip çıkıyor mu?” diye sormuş. Sonra hemen kendisine kitap satacaklarını ya da bir şeyler soracaklarını zanneden Mendel’in masasına gitmişler. Ama ona hemen kendileriyle gelmesini söylemişler ve yanlarında götürmüşler. “Kafe için bütün insanların orada öyle durup iki adamın arasında, kendisinden ne istediklerini anlamaksızın saçlarının üzerine düştüğü gözlüğüyle bir o adama bir öbür adama bakıp duran zavallı Mendel’in etrafına toplanmaları ne kadar ayıptı.” Ama kendisi hemen jandarmaların karşısına geçmiş ve bunun bir yanlışlık olması gerektiğini, Bay Mendel gibi birisinin bir sineğe bile bir şey yapamayacağını söylemiş; ama gizli polisler ona bağırmış, resmî işlere karışmamasını söylemiş. Sonra da onu götürmüşler ve uzun süre, iki sene boyunca artık gelmemiş. Bugün bile hâlâ o zamanlar ondan ne istediklerini gerçekten bilmiyordu. “Ancak yemin ederim ki…” dedi yaşlı kadın heyecanla. “Bay Mendel yanlış bir şey yapmış olamaz. Sizi temin ederim, kesinlikle yanıldılar. Bir suç işlediler. Bu zavallı, suçsuz adama karşı suç işlediler!”
Haklıydı da bu iyi, bu saf Sporschil Hanım. Ortak arkadaşımız Jakob Mendel gerçekten de suç teşkil edecek bir şey yapmamıştı, sadece -daha sonraları ayrıntıları öğrendiğim gibi- tamamen kendisiyle ilgilenmesi ve eşsiz kişiliğiyle açıklanabilecek, çılgınca, safça ve o saçma zamanlarda bile inanılmaz bir aptallık yapmıştı.
Şöyle olmuştu: Yurt dışıyla yapılan tüm yazışmaları kontrol etmekle yükümlü olan askerî sansür dairesinde günün birinde Jakob Mendel diye birisinin yazdığı, imzaladığı ve gerektiği gibi yurt dışına gönderilmek üzere pullanmış bir posta kartı ele geçmişti. Ancak inanılmaz olan, kartın düşman bir ülkeye, Jean Labourdaire, Kitapçı, Paris, Quai de Grenelle adresine gönderilmesi ve bu Jakob Mendel’in aylık “Bulletin biblographique de la France”8 dergisinin yıllık abonman bedelinin önceden ödenmiş olmasına rağmen eline geçmediğine dair şikâyet etmesiydi.
Özel hayatında eskiden lisede Roman dilleri profesörü, şimdi ise üzerine mavi bir savaş üniforması geçirilmiş olan alt kademe bir sansür memuru, bu kart eline geçtiğinde çok şaşırdı. Aptalca bir şaka, diye düşündü. Her hafta iki bin kadar mektupta şüpheli bilgiler ve casusluk şüphesi olan ifadeler ararken ve incelerken böyle absürt bir vakaya rastlamamıştı; yani Avusturya’dan birisinin rahatça Fransa’daki bir adrese bir mektup göndermesi, sanki bu sınırlar 1914’ten beri dikenli tel ile çevrili değilmiş ve Tanrı’nın yarattığı her gün Fransa’nın, Almanya’nın, Avusturya’nın ve Rusya’nın erkek vatandaşları karşılıklı olarak nüfus sayılarını birkaç bin eksiltmiyormuş gibi, yani gayet rahat savaş içinde yurt dışına bir kart yazıp posta kutusuna atması gibi bir şey hiç eline geçmemişti. Bu yüzden bu posta kartını garip bulmuş ve bu saçmalığı üstlerine bildirmeksizin yazı masasının çekmecesine koymuştu. Ancak birkaç hafta sonra yine aynı Jakob Mendel’in Kitapçı Jaoh Aldridge, Londra, Holborn Square adresine gönderdiği “Antiquarian”9 dergisinin son sayılarını temin edebilir mi diye sorduğu bir kart geldi ve yine aynı garip şahıs, bu Jakob Mendel kartı imzalamış ve safça açık adresini bile vermişti. O zaman kendisine giydirilmiş üniforma lise profesörünü biraz huzursuz etmeye başladı. Yoksa bu anlamsız şakanın arkasında gizemli bir şifre mi vardı? Her ne ise, yerinden kalktı, binbaşının önünde topuklarını birbirine vurdu ve iki kartı masasının üzerine bıraktı. Binbaşı omuzlarını kaldırdı. Garip bir durum!
Önce polisi haberdar etti, bu Jakob Mendel gerçekten var mı diye araştırmalarını istedi. Bir saat sonra Jakob Mendel bulunmuş ve şaşkın bir durumda binbaşının önüne getirilmişti. Binbaşı bu garip kartları önüne koydu ve gönderenin kendisi olduğunu kabul edip etmediğini sordu. Sert ses tonundan ve özellikle de önemli bir kataloğu karıştırırken rahatsız edildiğinden dolayı sinirlenen Mendel neredeyse kaba bir tavırla, tabii ki bu kartları kendisinin yazdığını söyledi. İnsanın parasını ödediği abonelik hakkında şikâyet etme hakkı da vardı herhâlde. Binbaşı sandalyesiyle yan masadaki teğmene doğru döndü. İkisi aynı fikirdeymişçesine birbirlerine göz kırptı: Katmerli bir kaçık! Sonra binbaşı bu budalaya sadece bağırıp kovsa mı, yoksa konuyu ciddiyetle ele mi alsa diye düşünmeye başladı. Resmî dairelerde böyle kararsız ve sıkıntılı durumlarda neredeyse her zaman bir zabıt tutulmasına karar verilir. Bir zabıt her zaman iyidir. Faydası olmasa bile zararı da olmaz, sadece milyonlarca yaprak kâğıt arasına anlamsız bir sayfa daha eklenmiştir.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.