Fennî Bir Roman yahut Amerika Doktorları. Ахмет Мидхат. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Ахмет Мидхат
Издательство: Elips Kitap
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 978-625-6485-84-6
Скачать книгу
trong>Ahmet Mithat Efendi, 1844 yılında İstanbul’da doğdu. İlköğrenimine Vidin'de ağabeyinin yanında başladı ancak okulu yarıda bırakıp İstanbul'a döndü. Mısır Çarşısı’nda bir aktarın yanına çırak olarak girdi. Bu arada özel olarak edebiyat ve Fransızca dersleri aldı. Dört yıl sonra tekrar ağabeyinin yanına Niş’e giderek ortaokulu bitirdi.

      Ahmet Mithat, ilk memuriyetine 1864 yılında Vilayet Mektubi Kaleminde başladı. 1868'de Tuna gazetesinde yazar, bir yıl sonra da başyazar olarak yazmaya başladı. 1869 yılında Zevrâ gazetesinin müdürü oldu ve burada Doğu ve Batı kültürü ile yoğrulmuş bir çevre edindi.

      İlk kitapları Hâce-i Evvel serisi ile Kıssadan Hisse’yi Bağdat’ta kaleme aldı. 1871 yılında Bağdat mutasarrıfı olan ağabeyinin ölüm haberi üzerine İstanbul’a döndü. Ceride-i Askeriye’ye başyazar oldu. Bu arada Tahtakale’de oturduğu evine matbaa kurdu ve kendi kitaplarını basmaya başladı. Bir yıl içinde matbaasını genişleterek önce Sirkeci’ye sonra Beyoğlu’na nakletti. Aynı yıl, arka arkaya kapanan Devir, Bedir ve Dağarcık dergilerini çıkardı. Dağarcık ancak 10 sayı yayınlanabildi. Bu dergide çıkan “Duvardan Bir Seda” başlıklı yazısı nedeniyle 1873 yılında, İslam düşmanlığıyla suçlanarak Genç Osmanlılar’la birlikte Rodos’a sürüldü. Üç yıl süren sürgün hayatında çocuklar için Medrese-i Süleymaniye’yi kurdu ve burada ders verdi. Ders kitaplarını ve ilk romanlarını yayınlamaya başladı. V. Murat padişah olunca affedilerek İstanbul’a döndü.

      Ahmet Mithat Efendi, İstanbul’da 1878 yılında Tercüman-ı Hakikat gazetesini çıkarmaya başladı. II. Abdülhamit’tin desteğini aldı ve 1879'da Matbaa-i Âmire müdürü, 1895’te Umûr-ı Sıhhıye ikinci reisi oldu. Çeşitli hocalıklarda bulundu. 1889’da Stockholm’da toplanan Şarkiyatçılar Kongresi’ne katılmak için gittiği Avrupa’da iki buçuk ay kaldı ve dönüşünde gezi intibalarını yayınladı. İkinci Meşrutiyet’ten sonra emekli olarak Darülfünun, Medresetülvâizîn ve Darulmuallimâtta genel tarih, dinler tarihi ve felsefe tarihi dersleri okuttu. İstanbul’da vefat etti. Kabri Fatih Cami haziresindedir.

      Kemal Timur, 1969 yılında Besni’nin Yazı Yalankoz Köyü’nde doğdu. 1993’te Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde lisans, 1995’te yüksek lisans, 2001’de doktora öğrenimini tamamladı. Türkiye’nin farklı illerinde bulunan Kredi Yurtlar Kurumu öğrencilerine Safahat atölyesi çerçevesinde Mehmet Akif ve Safahat Okumaları konusunda seminerler verdi. Çeşitli kitap ve dergilerde editörlük görevinde bulundu. Yeni Türk Edebiyatı alanında yirmi üç kitaba imza attı. Halen Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümündeki görevini sürdürmektedir.

      Eserlerinden Bazıları: Türk Romanında Dinler ve İnançlar 1872-1896, Ömer Seyfettin’in Kaleminden Şair ve Yazarlar, Meçhule Yolculuk Türk Romanında Sürgün.

      Yayına Hazırladığı – Sadeleştirdiği Eserlerden Bazıları: Hasan Mellah, Felatun Bey ile Rakım Efendi, Müşahedat, Altın Âşıkları, Paris’te Bir Türk, Dürdane Hanım, Jön Türk, Dünyaya İkinci Geliş yahut İstanbul’da Neler Olmuş?, Mesail-i Muğlaka, Çengi, Cinli Han, Bahtiyarlık.

      Ön Söz Makamında İki Söz

      Edebiyatımızın nail olduğu değişimler münasebetiyle ortaya çıkan türlü türlü münazara ve tartışmaların en tuhafı fennî şiirlere dair olanı idi. Günlük basını takip edip meşgul olan okuyucularımız pek iyi hatırlarlar ki şiir denilen şeyi münhasıran sarhoşluğa ve aşka ait çirkin olan zarafetten kurtarmak isteyenler, Avrupa ediplerinin hâkimane ve âlimane şiirlerinden örnek alınmasını tavsiye etmiş idiler de bazı yanlış anlayan ve yorumlayan adamlar, bundan maksadın matematik ilmi gibi, tabii ilimler gibi, fenlerin de şiir olarak ifade edilmesi zannına düşerek, o surette gayet gülünç şeyler yazmaya başlamışlardı.

      Edebiyatın fennî olmasından maksat, edebî olan hayallerin meşhur fenler görüşüyle edilecek hayaller üzerine tasviri demek olacağını elbette biz dahi anlıyor isek de fenni ilerlememizin henüz pek başlarında bulunduğumuzdan, bunun için biraz daha zamanın geçmesine ihtiyaç vardır.

      Edebiyatın şiirden başka kısımlarında ve özellikle roman vadisinde fenlerden yardım almak Avrupa’da gittikçe gelişmektedir. Jules Verne adındaki yazar bütün romanlarını farklı olan fennî konuların esası üzerine bina ederek okuyucularının o kadar rağbetlerine mazhar olmuştur ki rağbetin bu derecesini diğer romancıların hiçbirisinde bulmak mümkün olmaz.

      Ancak bizim “Fennî Bir Roman” başlığıyla başlamış olduğumuz şu eser, Jules Verne’in romanlarından birisinin tercümesi değildir. Amerika’da birçok incelemeler ve araştırmalar ile uğraşmayı bir cinnet derecesinde ileriye vardırmış olan ve tıp ilminde de çok ileri giden Oscar Mişon namındaki Fransız yazarın kaleme almış bulunduğu “Aşk ve Galvanoplasti” adındaki makalesini esas kabul ederek şu romanı kaleme almaktayız ki makalenin aslını üç beş defa okuduğumuz hâlde her defasında kahkahalardan çatlamak derecesine gelmiş olduğumuz gibi, kendi kaleme alacağımız şu romanda dahi o letafetleri korumakla birlikte, onları çokça arttıracağımızı da katiyen ümit ederiz.

      Burada “kaleme alacağımız” ve “arttıracağımız” diye işi geleceğe havale etmekle söz söylemekte olduğumuza okuyucularımız hayret ederler mi?

      Bazı yazarlar vardır ki eserini yazıp bitirdikten sonra ön sözünü kaleme alırlar. Biz de onlar gibi yazı yazsaydık ön sözde böyle gelecek kiplerini kullanmaya mecbur olmayıp “Eserimizde aslının letafeti asla kaybolmamıştır. Aksine tarafımızdan da şu surette düzenlenerek yayınlanmıştır.” diye haber verirdik. Fakat bizim âdetimiz, her eserimizi bir yandan yazıp bir yandan da tertip ve baskıya vermek olduğu için henüz yazmamış olduğumuz şeyleri ön sözde güya yazmışız gibi bir haberde bulunamayız. Hikâyenin aslı okuyanları gülmekten kıracak derecelerde tuhaf olduğu gibi biz de o suretle yazma kararıyla işe başladığımızdan bu hikâyenin aslına kıyasla daha latif olacağını katiyen ümit ettiğimizden başka bir şey haber veremeyiz.

      Ha! Şunu da arz ve ihtar edelim ki hikâyemiz fennî olacağına göre bu hikâyede okuyucularımıza fennî bir ders vereceğimiz de zannolunmasın. Biz ayrıca edebiyatı ve şiiri fen ve matematik olarak kabul edip ve yazacaklarımızı da bu şekilde ifade edenlerden de değiliz. Hikâye esnasında fen veya sanayi ile ilgisi olan bazı konular geldikçe, onları fen ve sanayi ile de ilgisini kurarak ve hatta bu konuları kadınların bile anlayabilecekleri derecelerde sadeleştirerek izah edeceğiz.

      Kısacası, şimdiye kadar yazdığımız bunca romanlar ile okuyucularımızı nasıl eğlendirerek memnun etmiş isek, bu hikâyemizde de elbette daha fazla eğlendirerek daha çok memnun edeceğimize şüphemiz yoktur.

Ahmet Mithat

      BİRİNCİ BÖLÜM

      Amerika

      Amerika’nın coğrafi olarak ne demek olduğunu anlamak isterseniz düz bir harita üzerine baktığınız zaman bir anda görürsünüz. Amma Amerika’yı bu suretle görmeniz neden ibaret kalır? Şüphe yok ki Panama denilen ara bölgenin birbirine bağladığı iki büyük adadan ibaret kalır ki kuzey tarafı Kuzey Kutbu’na doğru kaybolup gitmek derecesinde ilerlemiş ve güney kısmı da Büyük Okyanus içine doğru sivrilip gitmiştir.

      Ya Amerika bundan mı ibarettir?

      Farz edelim ki Amerika’nın ne olduğunu öğrenmek için coğrafya kitaplarını açtınız. Eğer bunlar Türkçe kitaplar olacaklar ise acırız zahmetinize! Beş kıtanın beşinden de bahsedilmek üzere henüz beş yüz sayfalık bir coğrafya kitabımız bulunmadığından, elde bulunan coğrafya kitaplarımız size Amerika denilen kıtanın başlıca kaç devlete ayrıldığını ve ne kadar dağı, deresi, inişi ve yokuşu bulunduğunu bile layıkıyla haber veremezler. Zira tüm Amerika’ya dair olan bilgileri yirmi sayfaya varmış bir coğrafya kitabımız mevcut olduğunu biz bilemiyoruz. Yirmi sayfalık bir tarif ile Amerika’nın ne demek olduğu anlaşılabilir mi?

      “Fransızca olan coğrafya kitaplarına müracaat ederiz.” deseniz yine boştur. Gerçi onlar size Amerika’yı bir dereceye kadar tanıtabilirler ise de yalnız bir dereceye kadar tanıtabilirler ki o derece de tabii coğrafyayı, siyasi coğrafyayı, sanayi coğrafyayı, ticari coğrafyayı, istatistikî coğrafyayı vesaireyi genel olarak öğretebilirler.

      Amerika’yı