“Seni görebilmek için buraya koşarken evinde bir düşmanla karşılaşacağımı ummamıştım Mercédés!” dedi.
Mercédés hırsla kuzenine bakarak “Düşman mı?” dedi. “Burada sana düşman kimse yok Edmond. Fernand benim kardeşimdir. Senin de dostça elini sıkacaktır.”
Emreder gibi Fernand’ya baktı. Bu bakışın tesiri altında kalan Fernand elini yavaşça Edmond’ya uzattı. Bu emir karşısında nefreti, kızgın fakat tesirsiz bir dalga gibi parçalanmıştı. Ancak eli Edmond’nun eline değince aklı başına geldi. Aceleyle döndü. Kendini evden dışarı attı. Bir taraftan koşuyor bir taraftan da başını elleri arasına almış deliler gibi söyleniyordu: “Bu adamdan nasıl kurtulacağım? Ne yapmalıyım? Ne yapmalıyım?”
Biri “Nereye böyle telaşla Fernand?” diye seslendi.
Fernand durdu. Etrafına baktı. Bir meyhanenin çardağındaki masa başında, Caderousse ile oturan Danglars’yı gördü. Caderousse, “Gelsene Fernand!” dedi.
“Arkadaşlarınla iki çift laf edemeyecek kadar ne acelen var?” diye ilave etti Danglars.
Fernand şaşkın şaşkın onlara baktı. Bir şey söylemedi Danglars dizi ile Caderousse’u dürterek “Çok üzgün bir hâli var.” diye mırıldandı. “Aldandık galiba. Dantés kızı bunun elinden aldı mı dersin?”
Caderousse alçak sesle cevap verdi: “Anlarız.”
Fernand’ya dönerek seslendi: “Haydi Fernand karar ver, gelecek misin?”
Fernand alnında biriken terleri sildi. Ağır ağır çardağa doğru yürüdü. Yanlarına gelince “Merhaba!” dedi. “Beni çağırdınız, değil mi?”
Oturdu. Dirseklerini masaya dayadı. İnler gibi bir soluk koyuverdi.
Caderousse, “Biliyor musun Fernand, bu hâlinle tıpkı terk edilmiş bir sevgiliye benziyorsun.” dedi.
Kaba kaba güldü.
Danglars, “Ne konuşuyorsun sen!” dedi. “Fernand gibi yakışıklı bir genç aşkta hiçbir zaman kaybetmez. Şaka ediyorsun herhâlde…”
“Hayır şaka etmiyorum. Ancak terk edilmiş bir âşık böyle iç çeker. Haydi Fernand, başını kaldır da konuş biraz; insanın, sağlığını soran dostlara cevap vermemesi ayıptır.”
Fernand yumruklarını sıktı fakat başını kaldırmadan cevap verdi:
“Sağlığım iyi.”
Caderousse arkadaşına göz kırparak “Ben sana hikâyeyi anlatayım Danglars.” dedi. “Bu cesur Katalanyalı, Marsilya’nın en iyi balıkçılarından biri olan bu Fernand, Mercédés adında güzel bir kıza âşık fakat ne yazık ki kız Firavun’un ikinci kaptanını seviyor. Firavun bugün Marsilya’ya döndüğüne göre tabii üst tarafını anlıyorsun…”
Danglars, “Hayır anlamıyorum.” dedi.
“Zavallı Fernand’ya yol göründü.”
Fernand başını kaldırarak hırsını almak için birini arar gibi Caderousse’a baktı.
“Ne olmuş yol göründüyse? Mercédés istediğini sevemez mi?”
Caderousse cevap verdi: “Sen böyle kabul ediyorsan o zaman başka. Ben seni Katalanyalı sanmıştım. Benim bildiğim Katalanyalılar, rakibinin kendisini bir tarafa itmesine razı olmaz. Sonra benim bildiğim Fernand Mondego, kimsede intikamını bırakmaz.”
Danglars ona çok acıyormuş gibi “Zavallı ne bilsin Dantés’nin böyle apansız çıkageleceğini.” dedi. “Belki onun öldüğünü, yahut Mercédés’i unuttuğunu sanıyordu. Böyle bir şey aniden olursa daha ızdırap vericidir.”
Danglars konuşurken şarabını içen ve hafiften sarhoş olan Caderousse, “Dantés’nin bu mesut dönüşünden rahatsız olacak tek insan Fernand değil!” dedi. “Öyle değil mi Danglars?”
“Tabii! Muhakkak Dantés’nin başına da bir felaket gelecektir.”
“Gelirse gelsin. Güzel Mercédés’le evlenecek ya!”
Danglars, Caderousse’un bu sözleri altında feci şekilde ezilen Fernand’ya dikkatle baktı. “Düğün ne zaman?”
Fernand mırıldandı: “Daha düğün olmadı.”
Caderousse, “Olmadı ama olacak.” dedi. “Dantés nasıl
Firavun kaptanı olacaksa bu düğün de olacak. Dantés, Firavun’un kaptanı olmayacak mı Danglars?”
Danglars bu sözlerin bir maksatla mı söylendiğini anlamak için Caderousse’un yüzüne baktı fakat bu yüzde gördüğü sadece kıskançlık oldu. Bardakları doldurdu.
“Madem öyle, güzel Mercédés’in kocası Kaptan Edmond Dantés’nin şerefine içelim!” dedi.
Caderousse ağır bir hareketle bardağını kaldırarak içindeki şarabı bir hamlede içti. Fernand kendi bardağındaki şarabı yere döktü.
Caderousse, “O da ne?” diye bağırdı. “Ne görüyorum tepenin üstünde? Bak hele Fernand, senin gözlerin daha iyidir. Sarhoş mu oldum ne; gözlerim buğulanıyor. El ele yürüyen iki sevgili görür gibiyim. Tanrı’m sen kusurumu affet! Bizim kendilerini gördüğümüzü bilmedikleri için öpüşüyorlar.”
Danglars, Fernand’nun yüzündeki ızdırabı kaçırmadı.
“Tanıyor musun onları Fernand?” diye sordu.
Fernand acı ile cevap verdi: “Evet. Dantés ile Mercédés.”
Caderousse, “Bak hele!” diye bağırdı. “Demek onlar. Ben tanımamıştım hâlbuki. Hey Dantés; hey genç kız… Gelin bir dakika da düğünün ne zaman olacağını söyleyin bize. Fernand öyle inatçı ki söylemiyor.”
Danglars, sarhoş inadı ile çardaktan sarkan Caderousse’a mâni olmak istermiş gibi “Sus Caderousse!” dedi. “Doğrul hele. Bırak sevda kuşlarını sevişsinler. Bak Fernand, ne kadar hâkim kendine.”
Danglars onlara bakarak; Bu budalaların hiç faydası yok bana,diye düşündü. Biri sarhoş, öteki de korkak. Dantés’nin talihi yaver gidiyor. Kızı alacak, kaptan olacak, sonra da karşımıza geçip gülecek ama…Hafifçe gülümsedi. Ama bir de ben el atayım şu işlere.Caderousse masaya yaslanmış, bağırmaya devam ediyordu: “Hey Edmond! Arkadaşlarını görmedin mi? Yoksa gelmeye tenezzül etmiyor musun?”
Dantés cevap verdi: “Ne münasebet Caderousse. Sadece mesudum. Saadet insanı gururdan fazla kör ediyor.”
“Güzel bir mazeret. Merhaba Madam Dantés…”
Mercédés vakarla cevap verdi: “Ben henüz Madam Dantés değilim. Hem bir kızı evlenmeden önce nişanlısının adı ile çağırmanın uğursuzluk getirdiğini söylerler. Onun için bana Mercédésdeyin lütfen.”
Danglars genç çifti selamlayarak “Herhâlde düğünü yakında yaparsınız değil mi Mösyö Dantés?” dedi.
“Mümkün olduğu kadar çabuk Mösyö Danglars. Bütün hazırlıklarımızı bugün babamın evinde kararlaştıracağız. Yarın yahut en geç öbür gün de bu meyhanede düğün ziyafetimiz olacak. Bütün dostlarımız gelecek. Tabii siz Mösyö Danglars ve sen Caderousse davetlilerimiz arasındasınız.”
Caderousse anlamsız bir kahkaha ile “Ya Fernand?” diye sordu. “O da davetli mi?”
“Karımın arkadaşı benim de arkadaşımdır. Eğer gelmezse çok üzülürüz.”
Fernand cevap vermek için ağzını