Caderousse, gözleri parlayarak “Dediğiniz gibi, herhâlde çok kıymetli bir elmas olmalı.” dedi.
“Dantés için çok kıymetli idi. Elli bin frank kıymet takdir ettiler.”
Caderousse hayretle tekrar etti: “Elli bin frank!..”
“Elmas şimdi bende. Dantés, arzusunu yerine getirmek vazifesini bana verdi. ‘Çok iyi üç arkadaşım ile nişanlım vardı. Eminim ki dördü de hâlâ benim için üzülüyorlardır. Arkadaşlarımdan bir tanesinin adı Caderousse idi.’ dedi.”
Caderousse ürperdi. Rahip, onun bu hâlini fark etmemiş görünerek sözlerine devam etti: “Sonra dedi ki ‘İkincisinin adı Danglars idi. Üçüncüsü rakibimdi ama o da beni severdi. Adı Fernand idi. Nişanlımın adı da Mercédés idi. Marsilya’ya gidin. Bu elması satın. Parayı beşe bölün ve beni seven bu insanlara verin.’ ”
“Niye beşe bölün dedi? Siz sadece dört kişiden bahsettiniz.”
“Beşinci ölmüş. Dantés’nin babası idi. Marsilya’da söylediler bana onun öldüğünü.”
Çok lakayt görünmeye çalışarak devam etti: “Dantés’nin babası öleli o kadar zaman olmuş ki niçin, nasıl; öldüğü hususunda hiçbir şey öğrenemedim. Acaba siz bu hususta bir şey biliyor musunuz?”
“Benden başka kimse bu hususta bir şey bilemez. Dantés’nin babası ile komşu idik… Evet, oğlunun arkasından bir sene bile yaşamadı zavallı ihtiyar.”
“Neydi ölüm sebebi?”
“Yanılmıyorsam doktorlar ‘bağırsak iltihabı’ dediler. Kendisini tanıyanlar ise üzüntüsünden öldüğünü söylediler. Fakat ben bu ölümün sebebini çok iyi biliyorum. İhtiyar…”
Caderousse sustu. Rahip ilgi ile sordu: “Evet neden öldü?”
“Açlıktan.”
Rahip, “Açlıktan mı?” diye bağırarak ayağa fırladı. “Hayvanlar bile ölmez açlıktan! Sokaklarda dolaşan bir köpek bile daima kendisine kuru ekmek atacak birisini bulur. Şimdi siz bana bir adamın kendilerini Hristiyan sayan başka adamların ortasında açlıktan öldüğünü söylüyorsunuz, imkânı yok! Hayır imkânı yok!”
“Size doğrusunu söyledim.”
Merdiven başından bir ses “Ama hata ettin.” dedi.
Adamlar başlarını çevirdiklerinde konuşulanları dinlemek için merdiven başına kadar kendini sürüklemiş olan Caderousse’un karısının bitkin yüzünü gördüler. Kadın başını dizlerine dayamış olarak en üst basamakta oturuyordu.
Caderousse, “Seni ilgilendirmez bu! Bu efendi bizden bazı bilgiler istedi.” dedi. “Söylememek ayıp olurdu.”
“Ama söylemek de pek akıllıca bir hareket değil. Senden niçin bu bilgiyi alıyor biliyor musun budala?”
Rahip, “Yalan söylemediği müddetçe kocanızın bir şeyden korkmasına neden yok madam.” dedi. “Benim yüzümden size bir kötülük gelmeyeceğinden emin olabilirsiniz.”
Caderousse’un karısı anlaşılmaz bir şeyler mırıldandı. Tekrar başını dizlerine koydu ve titremeye devam etti. Yerinden kımıldamadı.
Rahip, “Fakat zavallı adamın bu şekilde ölmesi için herkes tarafından terk edilmiş olması lazım.” dedi.
Caderousse cevap verdi: “Hayır. Mercédés ile Mösyö Morrel onu terk etmediler.” Sonra alaycı bir gülümseme ile devam etti:
“Fakat ihtiyar adam, Dantés’nin size arkadaşım diye bahsettiği Fernand’dan hiç hoşlanmazdı.”
“Fernand hakikaten arkadaşı değil miydi onun?”
Merdivenin başındaki ses, “Sözlerine dikkat et Gaspard.” dedi.
Caderousse omuz silkerek devam etti: “İnsan, karısına göz diktiği adamın arkadaşı olabilir mi? Dantés’nin altın gibi bir kalbi vardı. Herkese ‘dostum’ derdi… Zavallı Edmond! Bütün bunları öğrenmediği çok iyi oldu. Yoksa ölürken onları affetmek kendisi için çok zor olurdu ama kim ne derse desin ben bir ölünün lanetinden çok canlı bir adamın nefretinden daha fazla korkarım.”
“Fernand’nun, Dantés’ye nasıl kötülük yaptığını biliyor musunuz?”
“Tabii biliyorum.”
“Söyleyin bana bildiklerinizi öyleyse.”
Madam Caderousse tekrar seslendi: “Gaspard, istediğin gibi hareket etmekte serbestsin fakat beni dinlersen bir şey söylememelisin.”
Caderousse, “Bu sefer haklısın.” dedi.
Rahip sordu: “Bu mesele hakkında başka bir şey söylemek istemiyor musunuz?”
“Ne faydası var? Eğer Edmond sağ olsaydı ve bana gelip sahici dostlarının kimler olduğunu öğrenmek isteseydi ona söylerdim fakat bana söylediğinize göre Edmond öldü ve gömüldü. Artık bundan sonra ne kimseden nefret edebilir ne de kimseden intikam alabilir. Bırakalım bütün bunları.”
“Hakiki dost oldukları için kendilerine verilmesi istenen hediyeleri, dost olmadıklarını söylediğiniz bu insanlara vermemi ister misiniz?
“Hayır, istemem tabii! Hem zavallı Dantés’nin vereceği hediyeden ne olacak bu adamlara? Denizde bir damla gibi!”
Karısı tekrar söylendi: “Ama unutma ki bu adamlar isteseler seni küçük parmakları ile ezebilirler.”
Rahip “Peki bu adamlar bu kadar zengin ve kudretli kimseler mi oldular?” diye sordu.
“Bilmiyor musunuz onların hikâyelerini?”
“Hayır. Anlatın bana.”
Caderousse bir an düşündü.
“Hayır, çok uzun sürer.”
Rahip lakayıt bir ifade ile “Konuşmamakta serbestsiniz dostum.” dedi. “Tereddüdünüze hürmet ederim. Artık bu hususta hiç konuşmayalım. Ben elması satayım.”
Elması cebinden çıkardı ve Caderousse’un hayran bakışları altında, elinde evirip çevirmeye başladı.
Caderousse, “Gel şuna bak.” diyerek karısını çağırdı.
Kadın, “Elmas!” diyerek kalktı ve basamakları inmeye başladı. “Nereden geldi bu?”
“Duymadın mı? Dantés; babasına, nişanlısına ve üç arkadaşı Fernand, Danglars ve bana bırakmış.”
“İnsana, ihanet eden adam arkadaş değildir.”
“Ben de onu söylüyordum. İhaneti, hatta cinayeti mükâfatlandırmak, mukaddesata tecavüz olur.”
Rahip sükûnetle elması cübbesinin cebine koyarken “Bu kabahat sizin olacak.” dedi. “Şimdi söyleyin bana, Dantés’nin arkadaşlarını nerede bulabilirim.”
Caderousse’un alnında iri iri ter taneleri belirdi. Rahibin, atına bir göz atmak için kapıya kadar gittiğini, sonra geri döndüğünü gördü. İzahı mümkün olmayan bir şekilde karısı ile bakıştılar.
Caderousse, “Elmas sadece bizim olabilir!” dedi.
Karısı,