Monte Kristo Kontu. Александр Дюма. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Александр Дюма
Издательство: Elips Kitap
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 978-625-6485-54-9
Скачать книгу
Hepsi, bilhassa Jacopo, Dantés’nin de aralarında olup adam başına elli gümüş İspanyol lirası tutan hissesini alamadığına çok üzülmüşlerdi. Dantés gülümsemesini tutmasını bildi. Genç Amelie Monte Kristo’ya sırf onu almaya gelmiş olduğu için o akşam Leghorn’a doğru yola çıktılar.

      Leghorn’ya vardıkları gün Dantés, en küçük boydaki dört elmasını -her birini beş bin frank karşılığında- orada tanıştığı bir Yahudi tüccara sattı. Ertesi gün Jacopo’ya küçük bir tekne satın aldı ve Marsilya’ya gidip Louis Dantés adında yaşlı bir adamla, Mercédés adında genç bir kadın hakkında bilgi toplaması şartı ile tekneye tayfa tutabilmesi için bu hediyeye yüz gümüş İspanyol lirası ekledi. Jacopo rüya gördüğünü sanıyordu. Dantés ona sırf bir gençlik hevesi ile gemiciliğe atıldığını ve Leghorn’ya gelince amcasından kalmış bir mirası aldığını söyledi. Dantés’nin geniş bilgisi bu hikâyeyi inanılır bir hâle sokmuştu. Jacopo inanmakta tereddüt etmedi. Ertesi gün Marsilya’ya doğru yola çıktı. Dantés ile Monte Kristo Adası’nda buluşacaklardı.

      Dantés aynı gün Genç Amelie mürettebatına da hediye olarak bolca para dağıttı. Kaptana tekrar görüşmek vaadinde bulunarak onlardan ayrıldı. Doğru Cenova’ya gitti. Şehre geldiği gün, Cenevizlilerin Akdeniz’in en iyi gemi inşaatçıları olduklarını duymuş olan bir İngiliz tarafından ısmarlanmış küçük bir yatı satın aldı. İngiliz, kırk bin franga yatı satmaya razı olmuştu. Dantés yatın hemen teslim şartı ile altmış bin frank verdi. Yatı inşa etmiş olan adam, mürettebat bulmak üzere Dantés’ye yardım teklif etti. Dantés yalnız seyahat etmek niyetinde olduğunu fakat yata gizli bir bölme yapılırsa çok memnun kalacağını söyledi. Bölme ertesi gün tamamlandı. İki saat sonra da Dantés Monte Kristo Adası’na doğru Cenova Limanı’ndan yola çıktı

      İkinci gün akşama doğru adaya geldi. Mükemmel bir tekne olan yatı bu mesafeyi otuz beş saatte almıştı. Adada kimsecikler yoktu. Dantés doğru hazinenin saklı olduğu yere gitti ve sandığı bıraktığı gibi buldu.

      Ertesi gün bu muazzam hazine yata taşınmış ve gizli bölmeye kilitlenmişti.

      Dantés adada sekiz gün bekledi. Bu süre içinde yatla adanın, çevresinde dolaşarak atını kontrol eden bir binici gibi tekneyi kontrol etti. Bu arada geminin bütün iyi ve kötü taraflarını belirledi. İyi taraflarını daha mükemmel hâle sokmaya, kötü taraflarını da düzeltmeye karar verdi.

      Jacopo, sekizinci günün akşamında geldi. Küçük teknesini Dantés’ninyatına bağladı. Dantés’nin öğrenmek istediği şeyler hakkında getirdiği haberlerin ikisi de üzücü idi. İhtiyar Louis Dantés ölmüştü. Mercédés de kaybolmuştu. Dantés, Jacopo’yu dinlerken sarsıldı. Sonra hemen tek başına karaya çıktı. Kimsenin kendisi ile beraber gelmesini istemedi. İki saat sonra döndü. Jacopo’nun gemisinden iki tayfa ona yardım etmek üzere yata geldiler. Dantés, Marsilya’ya doğru hareket emrini verdi.

      Babasının ölüm haberi, beklemediği bir şey değildi. Fakat Mercédés’e ne olmuştu? Öğrenmek istediği başka şeyler de vardı ama bunlar hakkında kendisine bilgi edinebilecek, güvendiği kimse yoktu. Leghorn’daki berberin aynası, kendisi için tanınma tehlikesi olmadığını ortaya koymuştu. Üstelik kim olduğunu açıklamadan dolaşabilmek için her türlü imkâna sahipti. Bu bakımdan, peşinde Jacopo’nun gemisi olan yat, bir sabah cesaretle Marsilya Limanı’na girdi ve Dantés’nin İf Kalesi’ne götürülmek üzere kayığa bindirildiği yerin karşısında demirledi.

      Dantés, karantina kayığı ile bir jandarmanın yata geldiğini gördüğü zaman heyecanlanmadı değil. Fakat Leghorn’da temin ettiği bir İngiliz pasaportunu büyük bir soğukkanlılıkla jandarmaya gösterdi. Hiçbir zorluk yaşamadan da karaya çıktı.

      15

      Fransa’nın güneyini yaya olarak dolaşmış olanlar, Bellegarde ile Beaucaire arasında, önündeki demir levhada iri harflerle Pont de Gardeyazılı küçük hanı bilirler. Son yedi sekiz yıldan beri bu hanı bir karı koca işletmekteydi. Fakat Beaucaire ile Aigues Mortes arasında açılan kanal, hanın üstünde bulunduğu yolun bütün müşterisini aldığı için şimdi işleri hiç de iyi gitmiyordu.

      Bu talihsiz hancı, Dantés’nin eski arkadaşı Gaspard Caderousse ile karısından başkası değildi. Caderousse günlük işlerle uğraşırken soluk yüzlü, zayıf, hastalıklı karısı hemen hemen daima ateşi olduğu için hanın ikinci katındaki yatak odasında yatıyordu. Kadın bu kötü talihlerine söylendikçe adam “Ne yapalım. Tanrı’nın dediği olur.” diyordu.

      Caderousse bir sabah han kapısının önünde durmuş, üzgün gözlerle bomboş yolun altına ve üstüne bakarken uzakta, Bellegarde taraflarından gelen bir atlı gördü. Gelen, siyahlar giyinmiş ve müthiş sıcağa rağmen başında üç köşeli şapka olan bir rahipti. Rahip hanın önünde attan indi. Kırmızı keten bir mendille alnındaki terleri sildi.

      Caderousse sevinçle onu karşıladı. Rahip iki üç saniye dikkatle ona baktıktan sonra İtalyan şivesi ile “Siz Mösyö Caderousse’sunuz, değil mi?” diye sordu.

      Hancı hayretle “Evet efendim.” dedi. “Gaspard Caderousse. Bir emriniz mi var?”

      “Eskiden terzi değil miydiniz siz?”

      “Evet. Fakat işlerim bozuldu. Marsilya’da hava o kadar sıcaktır ki Marsilyalıların artık elbise giymediklerini duyarsam hiç şaşmayacağım. Sıcak dedim de… Bir şey içmek istemez misiniz?”

      “Evet… Bana en iyi şarabınızdan getirin. Sizle biraz sohbet edelim.”

      Caderousse birkaç dakika sonra döndüğü zaman rahibi bir sandalyeye oturmuş, dirseklerini de masaya dayamış buldu. Önüne şarapla bardağı koyduğu zaman rahip, “Burada yalnız mısınız?” diye sordu.

      “Hemen hemen… Zavallı karım her zaman hasta. Bana pek faydası olmuyor.”

      “Evlisiniz demek?”

      Rahip, harap eşyalara bir kıymet biçer gibi gözlerini etrafta gezdirdi. Caderousse iç çekerek “Görüyorsunuz ki zengin değilim.” dedi. “Ama elden ne gelir Bu dünyada mutlu yaşamak için namuslu olmak yeterli değil.”

      Rahip ona gözlerini dikti. Hancı da ona aynı şekilde bakarak sözlerine devam etti: “Evet namuslu. İftihar ederek söylerim bunu. Bunu söyleyebilecek çok kimse yok zamanımızda.”

      “Eğer sözleriniz doğru ise talihiniz var demektir. Eminim ki er geç iyiler iyiliklerinin mükâfatını, kötüler de kötülüklerinin cezasını görürler.”

      Caderousse acı acı “Sizin mesleğiniz böyle konuşmayı gerektirir.” dedi. “Fakat herkes buna inanmaya mecbur değil.”

      “Böyle düşünmekle hata ediyorsunuz çünkü ben size bu sözlerimin doğruluğunu ispat edebilirim.”

      Caderousse hayretle “Nasıl?” diye sordu.

      “İlk önce aradığım adamın gerçekten siz olup olmadığınızı bilmem lazım… 1814 yahut 1815 yılında Dantés adında bir gemici tanıdınız mı?”

      “Dantés mi?.. Tabii tanıdım. Zavallı Edmond! En iyi arkadaşlarımdan biri idi benim. Onu tanıyor musunuz? Sağ mı? Serbest mi? Mesut mu?”

      “Sefil ve perişan bir hâlde hapishanede öldü.”

      Caderousse sarardı. Başını çevirdi. Boynuna sardığı kırmızı mendille gözlerini sildi.

      “Zavallı çocuk!..” diye söylendi. “İşte size demin söylediklerimin bir örneği de bu çocuktur. Tanrı yalnız kötülerin yardımcısıdır. Dünya gittikçe beterin beteri oluyor.”

      “Dantés’yi