Düşüncelere dalmış gibi görünen kaptan cevap vermedi; fakat Bayan Weldon, “Bu harfler size bir şey çağrıştırıyor sanki kaptan!” dedi.
“Tam olarak dediğiniz gibi değil de…” dedi ve devam etti. “Bu harfleri cesur bir kâşifle özdeşleştirmekten kendimi alamıyorum.”
“Kimi kastediyorsunuz?”
“1871 yılında, yani iki yıl önce Fransız bir gezgin Paris Coğrafya Derneğinin de yardımıyla Afrika’yı batıdan doğuya geçme amacıyla bir sefer düzenlemişti. Bu seferin başlangıç noktası Kongo Nehri’nin ağzıydı ve bitişi için hedeflenen yer ise Delgado Burnu yakınlarında Ruvuma Nehri’nin ağzıydı. Bu adamın adı Samuel Vernon’du ve Dingo’nun tasmasına işlenmiş harfler beni bu ilginç tesadüf ile ilgili olarak düşündürdü.”
“Peki bu gezginle ilgili bir şeyler biliniyor mu?” diye sordu Bayan Weldon.
“İlk ayrıldığı zamandan beri onunla ilgili hiçbir şey bilinmiyor. Muhtemelen yolculuk sırasında öldüğü için doğu kıyısına ulaşmayı başaramadı. Veya yerliler tarafından esir alındı. Eğer durum buysa köpek, muhtemelen Waldeck kaptanının onu bulduğu yere yani deniz kıyısına kendi başına gitti.”
“Peki Vernon’un böyle bir köpeğe sahip olup olmadığı ile ilgili bir bilginiz var mı kaptan?”
“Böyle bir şeyi hiç duymadım.” dedi kaptan. “Ama zannediyorum ki köpek ona ait. Bu iki harfi ayırt etmeyi başarması çok ilginç. Ona bakın hanımefendi. Harfleri okumakla kalmıyor, bizim de okumamızı bekliyor sanki.”
Bayan Weldon köpeği ilgiyle izleyedursun konuşmaya şahit olan Dick Sands, kaptana Vernon’un yolculuğa tek başına çıkıp çıkmadığını sordu.
“Bununla ilgili bir şey bilmiyorum delikanlı. Ancak kendisine hatırı sayılır miktarda yerlinin eşlik ettiğini söyleyebilirim.”
Kaptan, konuştuğu sırada Negoro’nun güvertede sessizce durduğunu görmedi. İlk başlarda güvertede olduğu fark edilmemişti ve Dingo’nun ısrarla tuttuğu iki harfi ilginç bakışlarla seyrettiği, kimsenin dikkatini çekmedi. Ne var ki köpek aşçının varlığını fark eder etmez öfkeyle hırıldamaya başladı. Bunun üzerine Negoro gayriihtiyari gibi görünen bir tehdit hareketiyle mutfağına doğru yollandı.
Bu durum kaptanın gözünden kaçmadı. “Şüphesiz bu işte bir gizem var.” dedi ve Dick Sands konuşmaya devam ederken bu konu üzerine düşündü.
“Köpeğin alfabeyi bilmesi sizce de fevkalade bir durum değil mi?”
Bu sırada Jack, “Annem bana öğretmen kadar iyi okuyabilen Munito adlı bir köpekten bahsetti. Bu köpek domino bile oynayabiliyormuş.” dedi.
Bayan Weldon gülümsedi. “Ama o köpek senin düşündüğün kadar eğitimli değildi yavrucuğum. İki harfi birbirinden ayırt edebildiğini zannetmiyorum. Ama akıllı bir Amerikalı sahibi vardı ve köpeğin işitme konusundaki hassasiyetini fark ettiğinden ona birkaç numara öğretmişti.”
“Nasıl numaralar?” diye sordu neredeyse küçük Jack kadar meraklı Dick.
“Gösteri yapması gerektiğinde seninkilere benzeyen harfler masanın üzerine dizilirdi ve köpek onların arasından kalabalığın istediği kelimelerin harflerini seçerdi. Hayvan istediği her harfin önünde dururdu. İşin sırrı şuydu ki, efendisi cebindeki kürdanı sallayarak sadece hayvanın duyacağı tizlikte bir ses çıkarır, köpeğin gerekli harfleri seçmesini sağlardı.”
Duyduklarına şaşıran Dick, “Fakat bu köpek, sahibi olmadığında hiçbir şey yapamazdı.” deyince Bayan Weldon cevap verdi:
“Aynen öyle. Dingo’nun bütün bunları kendisini yönlendirecek bir sahibi olmadan yapması ise çok hayret verici bir şey.”
“Üzerinde ne kadar düşünürsen o kadar ilginç geliyor insana.” dedi Kaptan Hull ve devam etti: “Fakat Dingo’nun yaptığı dilencilere ayrılan yemeği almak için manastır zilini çalan köpeğin durumundan daha ilginç değil. Öyle görünüyor ki Dingo ‘S’ ve ‘V’ harfleri dışında hiçbir harfi tanımıyor. Ona bu harfleri neyin öğrettiğini asla bilemeyeceğiz.”
“Konuşamaması büyük şanssızlık.” dedi miço. “Negoro’ya her seferinde neden dişlerini gösterdiğini bilirdik eğer konuşsaydı.”
“Ne şahane dişler ama…” dedi kaptan, Dingo ağzını açtığı sırada.
6
BALİNA GÖRÜNDÜ
Köpeğin ne kadar akıllı olduğunu görmek, Bayan Weldon, kaptan ve Dick’in bu konuda sık sık konuşmalarına sebep olmuştu. Genç miço her ne kadar bundan şüphe duyulmasına sebebiyet verecek bir harekette bulunmasa da Negoro’ya karşı gizli bir güvensizlik hissetmeye başlamıştı.
Dingo’nun bu olağanüstü becerisi sadece yolcular arasında konuşulmuyordu. Köpek, tayfa arasında da okuma biliyor olmasıyla nam salmıştı. Hatta oradaki herhangi bir denizci kadar yazma bildiğini söyleyeceklerdi neredeyse. Bu kadar şeyin üstüne köpeğin konuşmamasına ise gerçekten şaşırıyorlardı.
“Belki de konuşuyordur.” dedi Dümenci Bolton. “Belki bir gün ona rotamız hakkında soru sorarız. Veya rüzgârın hangi yönde estiğini…”
“Neden olmasın?” dedi başka bir denizci. “Papağanlar konuşur, saksağanlar konuşur. Peki köpekler neden konuşmasın?.. Bana soracak olursanız ağzı olan bir canlıyla konuşmak gagası olanla konuşmaktan daha kolaydır.”
Bir başka denizci -Howick- “Dediğinde haklısın. Ancak herhangi bir dört ayaklının böyle bir şey yaptığı duyulmuş şey değil.” dedi. Fakat bu değerli arkadaşımız eğer Danimarkalı bir bilgine ait köpeğin yirmi farklı kelimeyi gırtlaktan ve ağızdan telaffuz edebildiğini bilseydi kesinlikle çok şaşırırdı. Ne var ki bu hayvan söylediği kelimelere herhangi bir anlam yükleyemiyordu. Papağanın da ağzından çıkan sesleri anlamlandıramadığı gibi.
İşte böylece bilmeyerek de olsa Dingo kahraman oluvermişti. Kaptan Hull birkaç sefer hayvanın önüne harfleri dizecek oldu fakat köpek her seferinde en ufak bir tereddüt dahi göstermeden sadece iki harfi seçiyor, diğer harflere göz ucuyla bile bakmıyordu.
Sadece Kuzen Benedict bu olaya herhangi bir ilgi duymadığını insanın gözüne sokarcasına dile getiriyordu. Köpek aynı numarayı birkaç kez tekrar ettikten sonra Kaptan Hull’a şunları söyledi:
“Köpeklerin akıl atfedilen yegâne hayvanlar olduğunu düşünüyor olamazsınız. Biliyorsunuz ki fareler batmakta olan gemiyi her zaman terk ederler. Kunduzlar sel basmadan önce kurdukları seti yükseltirler. Nicomedes’in, İskender’in ve Oppian’ın atları, sahipleri hayatını kaybettikten sonra acılarından ölmediler mi? Eşeklerin mükemmel hafızalarının olduğu ile ilgili örnekler mevcut değil mi? Kuşlar da eğitildiklerinde şahane şeyler yapabilirler. Mesela sahiplerinin söylemesiyle bir sürü kelime yazabilirler. Odadaki insanların sayısını bir matematikçi kesinliğiyle bilen papağanlara dair rivayetler var. Papazın yüz altın verseler vazgeçmem dediği papağanını duymadınız mı? Bu hayvan havariler amentüsünü teklemeden tekrar ederlermiş. Ve böcekler…” Heyecanı gittikçe artıyordu. “In minimis maximus Deus (Tanrı küçük şeylerde gizlidir.) sözünü nasıl da doğruluyorlar. Karıncaların inşa ettikleri değil midir mimarlara bir şehir modelini gösteren. Veya su örümceğinin ördüğü keseciği en başarılı mekanik öğrencisi yapabilir mi? Peki ya pirelere ne demeli… Deliğinden içeri girip silahı ateşlemezler mi? Bu Dingo’da hiçbir fevkaladelik yok. Sanırım çoban köpeklerinin