Hatıralar. Ebubekir Hâzim Tepeyran. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Ebubekir Hâzim Tepeyran
Издательство: Elips Kitap
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 978-605-121-802-1
Скачать книгу
şivesiyle yazdığı şiirleri Mutayebât-ı Türkiye adlı bir kitapla neşretmesinden ileri gelse gerektir.

      Bu Galip Paşa, Antalya’da bir, Niğde’de iki defa mutasarrıflık etmiş ve babamın, Tahrirat Müdürlüğü ile bu iki livada kendisiyle birlikte bulunmuş olduğunu ve bu sebeple Galip Paşa ve ailesiyle münasebetimizin akrabalık derecesine vardığını Hasan Fehmi Paşa bilirdi.

      Paşa, Selanik’te Bu sebeple evvelce uzaktan, yakından tanışmadığımız hâlde İzmir’e geldiği günden itibaren hakkımda büyük bir emniyet eseri gösterdi. Kısa bir müddet sonra münasebetimiz baba evlat münasebeti şeklini aldı. On sene kadar sonra Gümrük İdaresi Eminliği ile İstanbul’da bulunduğu müddetçe, Galatasaray Lisesine devam eden oğlum Celal’in mektep velisi idi.

      Hasan Fehmi Paşa, Aydın Vilayeti’nde bilhassa yol yaptırmak, iptidai mekteplerini çoğaltmak için çalıştığı gibi, zeybeklerin kıyafetini düzeltmek, uzun püsküllerini kestirerek kısaltmak ve paçaları diz kapaklarına kadar inen poturlarını uzatarak, baldırı çıplaklığa nihayet vermek için de uğraşmıştı.

      Hasan Fehmi Paşa’nın valilik bakımından hakiki kıymeti, en çok Selanik’te çıkan çetin ve cidden tehlikeli olaylar sırasındaki metaneti, her hususta beliren ahlaki faziletleri ile umumi dikkat ve takdiri celp etmiştir. Kendisinden evvel ve sonra hiçbir vali, Hasan Fehmi Paşa kadar Selaniklilerin hürmet ve muhabbetini kazanamamıştır, demekte tereddüt edilemez.

      Paşa, Selanik’te nasıl samimi ve umumi bir sevgi, hakiki bir baba saygısı kazandığını bildiğinden; trenler Selanik’ten gece yarısı hareket ettirildiği için, sırf kendisini uğurlamak maksadıyla Selaniklilerin, öyle münasebetsiz bir saatte rahatsız olmalarını istemeyerek Serez’e kadar hususi bir trenle gelmiş ve ücretini kesesinden vermişti. İstanbul’a giden trene bir gün sonra binmişti.

      Bizzat kendisinin bana anlattığına göre, İstanbul’a vardığından birkaç gün sonra padişahın ikinci kâtibi Arap İzzet Paşa tarafından Yıldız Sarayı’na çağırılmış. İzzet Paşa:

      “Selanik’ten niçin umumi trenle hareket etmeyip de Serez’e kadar hususi bir trenle gelmiş olduğunuzu Şevketpenah Efendimiz soruyorlar.” demiş. Hasan Fehmi Paşa şaşırmış:

      “O senelerde bütün büyük devletler hesabına Rusya ve Avusturya tarafından Rumeli’ye sivil memurlar göndererek memleketimizin iç işlerine karışmaları göz önünde olduğuna göre, Rumeli’den henüz gelen ihtiyar bir hukukçu olduğum için, bu ağır musibet hakkında fikrimi sormak üzere çağırtıldım, sanmıştım. Siz ise Serez’e niçin hususi trenle geldiğimi soruyorsunuz. Ne garip sual! Allah Allah… Allah Allah!”

      Hasan Fehmi Paşa, belki son defa bu “Allah Allah!”ları tekrar etmekten başka hiçbir şey demediğinden, İzzet Paşa da söyleyecek bir söz bulamayarak sessizce odadan çıkıp gitmiş.

***

      Hasan Fehmi Paşa İzmir’de bulunduğu esnada Mabeyin Başkâtibi’nden şu telgrafı aldı:

      “Telhis-i Hukuk-ı Düvel namında bir kitap yazmış ve neşretmiş olmanız, nezd-i şahanede büyük esefi mucip olduğu bâ irade-i seniyye tebliğ olunur.”

      Paşa, damdan düşer gibi gelen bu esef tebliğinin sebebini bulamayarak, yalnız şu yolda cevap yazmakla kaldı: “Bütün dünyaca kabul edilen hukuk-ı düvel kurallarını en muteber Avrupa kitaplarından özet ile tercüme etmekten ibaret olan bu kitap, bu abd-i âcizin, eseri olmamakla beraber, basıldığı zaman bir nüshasını Zat-ı Şahane’ye takdim etmiştim. Lütfen manzur-ı âli buyurularak hoşlanılmasından dolayı, diğer bir nüshanın daha takdimi irade buyurulmak suretiyle taltif edilmiştim. Neden dolayı esefi mucip olduğunu bilmediğim için müdafaa yolunda maruzatta bulunmama imkân olmadığı maruzdur”.

***

      Bir müddet sonra paşanın İstanbul’daki dostları tarafından verilen hakiki malumat ile padişahın neden dolayı esef ettiği anlaşıldı.

      O yıllarda “İstanbul’da emniyet ve asayiş yoktur.” diye icat edilen bir bahane ile gereğinde kendi vatandaşlarını korumak üzere büyük devletler, İstanbul’a “İstasyoner” adıyla birer harp gemisi göndermişlerdi.

      Maarif Nezareti memurlarından jurnalcılıkla bilinen biri padişaha takdim ettiği jurnalda şöyle demiş:

      “Aydın Valisi Hasan Fehmi Paşa’nın vaktiyle neşrettiği Telhis-i Hukuk-ı Düvel adlı kitapta: ‘Hiçbir devletin iç işlerine karışmak suretiyle, diğer bir devletin bağımsızlığına tecavüz edilmesine devletler hukuku asla izin vermez. Fakat bir devlet kendi ülkesi içinde emniyet ve asayişi korumaktan âciz kalır da bu hâl, komşu devletlerin rahat ve emniyetini bozacak olursa, diğer devletler bu hâli gidermek için müdahale edebilirler.’ Ve yine o kitapta ‘Devletler arasında devletler hukukunda geçmeyen bir olay çıkarsa tanınmış devletler hukuku âlimlerinin fikirlerine müracaat edilebilir.’ yolunda sözler bulunması ve Hasan Fehmi Paşa’nın bizim en ileri hukukçularımızdan olması, İstanbul’a bu istasyonerlerin gönderilmelerine sebep olduğu hasbessadâka maruzdur.”

      Hasan Fehmi Paşa, İzmir mahkemelerini ziyaret ettiği bir günün akşamında, bunların tamamında döşeme itibariyle gördüğü sefaletten esefle bahsettiği sırada:

      “İfrat derecesine varmamak şartıyla mahkemelerin iyi döşenmiş olması; jandarma neferinden valiye kadar, bütün hükûmet memurlarının, kıyafetlerinin düzgünlüğü, halk üzerinde iyi bir tesir yapmak suretiyle memleket için faydalıdır.” demişti. O gece kendisinden ayrılırken not defterine bakarak:

      “Ha!” dedi. “Yarın saat dokuz buçukta Kordon önünde kayık yarışı var. Siz saat sekiz sıralarında geliniz de acele bir işimiz varsa onları gördükten sonra birlikte yarışa gidelim.”

      Ertesi sabah hükûmet konağı kapısından girerken paşanın eşi, tek arabaları olan faytonla sokağa çıkıyordu. Biraz çalıştıktan sonra paşa, yaveri çağırarak:

      “Yarım saat vaktimiz var, arabayı hazırlatsınlar.” dedi. Arabanın gittiği anlaşılınca bir araba buldurulmasını söyledi. Yarışı seyretmek için Birinci Kordon’a bakan evlerin balkonları ve pencereleri bile kiraya verilmiş olduğundan, hiçbir araba bulunamadı. Polislere bütün ahırlar aratıldı. Nihayet senelerden beri bırakılmış pek eski ve kötü bir araba bulundu. Fakat biz içine girince atlar on adımdan fazla gidemediler. Hiçbir gayret de fayda vermedi. Üstelik arabacı da don gömlekti. Nihayet yarış yerine yaya gidilmeye karar verildi ve öyle yapıldı. Vali Paşa’nın, kendisine hazırlanan yere yaya gelişi pek çok alkışlandı!

      Конец ознакомительного фрагмента.

      Текст предоставлен ООО «Литрес».

      Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

      Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

      1

      O