Viyana Seferine Çıktı
Macar soyluları tarafından seçilen Zapolya’nın krallık unvanını, kendine tabi olmayı kabul etmesi şartıyla Osmanlı Devleti de tanıdı. Ancak Habsburg Hanedanı tarafından desteklenen Ferdinand, 23 Eylül 1527’de Zapolya’yı Budin’den çıkarınca yeni bir Macaristan seferine ihtiyaç duyuldu.
Kanuni Sultan Süleyman öncelikli olarak Budin’in kurtarılmasını ve Zapolya’nın desteklenmesini düşünüyordu. 10 Mayıs 1529’da sefere çıkan ordu, kötü hava şartları nedeniyle güçlükle yol aldı, Ağustos ayının ortalarında Mohaç Ovası’na ulaştı. Ağustos ayının sonlarında kuşatma altına alınan Budin, 8 Eylül’de tekrar ele geçirildi. 14 Eylül’de de Zapolya’ya yeniden krallık tacı giydirildi. Ardından Avusturya topraklarına sefere çıkıldı ve 27 Eylül 1529’da Viyana önlerine ulaşıldı. Viyana 17 gün kuşatma altında tutuldu. Ancak mevsim şartlarının kötüleşmesi ve alınsa dahi elde tutmanın güç olacağı düşüncesiyle kuşatmaya son verilerek geri dönüldü. Nitekim erken gelen kış nedeniyle ordu dönüş yolunda büyük zorluklar çekti. Viyana seferinden istenilen sonucu alamayan Kanuni, saraydaki moral bozukluğunu gidermek için 18 Haziran 1530’da başlayan ve haftalarca süren şenliklerle oğulları Mustafa, Mehmet ve Selim’in sünnet düğünlerini yaptırdı. Törenlerde, kazanılan zaferlerin nişanları sergilendi. Ele geçirilen büyük çadırlar, eşyalar ve Budin’den getirtilen heykeller meydanda sıralandı.
Tabii, Macaristan topraklarındaki hâkimiyet mücadelesi, Avusturya ile Osmanlı ilişkilerini hep gergin tuttu. Habsburg Hanedanı Kralı V. Şarl, Avrupa’nın tek egemeni olmak iddiası taşıyordu. Bu nedenle Osmanlı Devleti’ne karşı sürekli ittifak arayışına girişiyordu. Kanuni Sultan Süleyman da V. Şarl’ın tehdidini savuşturmak için 25 Nisan 1532’de yeni bir Avrupa seferine çıktı. Avusturya ordusu ile karşılaşmadığı bu seferde Osmanlı ordusu Gratz’a kadar ilerlerken herhangi bir çarpışma yaşanmadı. Tarihe Alman Seferi olarak geçen bu sefer, Avrupa topraklarında Osmanlı hâkimiyetini pekiştirme amacı taşıyordu. Bu seferden sonra Macaristan’ın statüsü önemli ölçüde çözüme kavuşmuş oldu.
Akdeniz’de Güçlü Bir Donanmaya İhtiyaç Duyuldu
Karada Osmanlı ordusunu yenecek güç kalmazken denizlerde hâlâ Avrupa devletlerinin hâkimiyeti devam ediyordu. Nitekim Andrea Doria idaresindeki haçlı donanması, Mora sahillerine gelerek Koron’u almış, Patras ve İnebahtı’ya çıkarma yaptı. Bu durum Akdeniz’de Osmanlı donanmasının güçlendirilmesi ihtiyacını doğurdu. Bu dönemde Kanuni, Akdeniz’in meşhur korsanı Barbaros lakaplı Hayrettin Reis’i, donanmanın başına getirdi.
Şia Tehdidine Karşı Halifeliğe Sarıldı
Yavuz Sultan Selim döneminde Osmanlı Devleti’nin sınırları Tebriz’e kadar genişletilse de Şiilik sorunu ortadan kaldırılamamıştı. Safevî dailerinin Türkmenler üzerindeki etkisi devam ediyordu. Devlet güvenliğini tehdit eden bu duruma karşı dinî ve siyasi alanda da önlem alınması gerekiyordu. Şiileşme tehdidine karşı Kanuni, kendini İslam’ın koruyucusu gibi görüyordu. Nitekim Başvezir Lütfi Paşa tarafından kaleme alınan halifelik risalesinde yüzyılın imamı ve halife unvanlarıyla nitelendirilmiştir. Türkmenlerin Şiileştirilmesi tehdidine karşı, Hanefilik devletin temel doktrini olarak benimsendi. Hazırlanan veya mevcut olan kanun derlemelerinde örfi uygulamalar şeri zeminde izah edilmeye başlandı. Bu arada zındıklıkla suçlananlara takibatlar arttı.
Kanuni Sultan Süleyman, bu sorunu tamamen ortadan kaldırmak için Safevîler’e ağır bir darbe indirmeye karar verdi. Bu amaçla 21 Ekim 1533’te İbrahim Paşa’yı İran üzerine gönderdi. Bu arada annesi Hafsa Sultan’ı 19 Mart 1534’te, Şeyhülislam Kemalpaşazade’yi de 16 Nisan 1534’te kaybedince büyük sarsıntı geçirdi. Bu nedenle İran seferine ancak 11 Haziran 1534’te çıkabildi.
Tebriz’e giderken Kütahya, Konya, Kayseri, Sivas, Erzincan, Erzurum güzergâhını takip etti. Gittiği şehirlerde konaklayan ve kutsal yerleri ziyaret edip, ziyaretçileri kabul eden, Özbek ve Şirvan Şah’ın elçilerinden itaat alan Kanuni Sultan Süleyman, 28 Eylül 1534’te Tebriz önlerinde şehir halkı tarafından karşılandı.
Bir süre Tebriz’de kalan Kanuni, daha sonra Bağdat’a yöneldi. Mevsim şartlarının yarattığı zorluklar nedeniyle ağır toplarını ve sefer arabalarını hareket ettirmekte zorlansa da ordusuyla 30 Kasım 1534’te Bağdat’a girdi. Buradayken ilk iş olarak özellikle arayıp buldurduğu İmam-ı Azam’ın türbesini ziyaret etti, eski harabeleri dolaştı, şehir halkının incitilmemesi için emir verdi ve kışı burada geçirdi. Dört ay Bağdat’ta kalan Kanuni, bu süre zarfında şehri imar ettirdi ve İmam-ı Azam’ın türbesini yaptırdı. Ayrıca Abdülkadir-i Geylani’nin mezarı üzerine bir türbe, etrafına medrese, tekke hücreleri ve imaretle yanına bir cami inşa ettirdi. Necef ve Kerbela’ya gitti, Hz. Ali ve Hz. Hüseyin makamlarını ziyaret edip onların soyundan gelenlere altın dağıtarak Safevîler’e karşı dinî bir mesaj verdi.
Yeniden Tebriz’e Döndü
Şiilerin gönlünü almak için bütün kutsal mekânları tamir ettiren Kanuni, Safevî ordusunun Van’a saldırdığı haberini alınca 21 Nisan 1535’te yeniden Tebriz’e yöneldi. 24 gün Kerkük’te kalan Kanuni, 3 Temmuz 1535’te Tebriz’e ulaştı. İki ay kadar Şah Tahmasb’ı yakalamak için Tebriz çevresinde dolaşıp 27 Ağustos’ta İstanbul’a dönmek için Tebriz’den ayrıldı.
Kanuni, İstanbul’a dönerken Ahlat, Diyarbekir, Urfa, Halep, Antakya, İskenderun, Adana güzergâhını takip etti. 1536 yılının başlarında İstanbul’a ulaşan Kanuni, düzenlediği seferlere rağmen Safevîler’in kolaylıkla ortadan kaldırılamayacağını anladı. Düzenlenen Irakeyn seferinin tek kazancı, Bağdat’ın ele geçirilmesi ve Basra hâkiminin Osmanlılara itaat etmesi oldu.
Bu arada Kanuni’nin İran seferinden döndüğü yıl, Topkapı Sarayı hüzünlü olaylara sahne oldu. Kanuni, saray içi hizipleşmeler nedeniyle giderek daha da katılaştı. Bu nedenle şehzadeliğinden beri yakınında bulunan Başvezir İbrahim Paşa’yı idam ettirdi. Verdiği bu karar Kanuni’de büyük sarsıntıya yol açtı.
Korfu Seferine Çıktı
Safevîler’e karşı düzenlediği seferden istediği sonucu alamayan Kanuni, aynı zamanda eniştesi olan Başvezir İbrahim Paşa’yı idam ettirmenin acısını da unutmak için yedinci büyük seferini Korfu üzerine yaptı. Bu seferde Fransa ve Osmanlı ordusu ilk defa denizde ittifak kurdu.
Kanuni, 17 Mayıs 1537’de İstanbul’dan ayrılırken yanında Hürrem Sultan’dan olma oğulları Şehzade Mehmet ile Selim’i de götürdü. Ancak çıkılan bu seferden sonuç alınamadı. Bunun üzerine 15 Eylül’de tekrar İstanbul’a döndü.
Arka arkaya uğradığı hüsranların izini silmek isteyen Kanuni, 8 Temmuz 1538’de Osmanlı Devleti’ne bağlı olan Boğdan’da çıkan iktidar sorununu çözmek için yola çıktı. 16 Ağustos’ta bugünkü Romanya sınırlarında kalan Babadağ’a giden padişah buradaki Sarı Saltuk Baba Türbesi’ni ziyaret etti. Avcılığa düşkünlüğü ile bilinen Kanuni, bir süre Babadağ’da avlandıktan sonra 15 Eylül’de Boğdan’ın başşehri Suceava’ya girdi. Asi Voyvoda Petru Rareş kaçmak zorunda kaldı, böylece Boğdan meselesi halledilmiş oldu. Aynı seferde Moldova kıyıları da ele geçirildi. Akkerman’dan Lviv’e uzanan yolların kontrolü sağlandı.
Kanuni Boğdan seferinde olduğu sırada, Barbaros Hayrettin Paşa’dan da Preveze’de