Sermet: Arka üstü düşmek kolay, fakat kızarmak nasıl olur?
Peride: Daha kolay! Kitap okurken sen ıınırsın.
Sermet: Iınmak ne demek?
Peride: Soluk almadan geriniyormuş gibi nefesini içinde zaptedip kendini sıkmak! İşte böyle (Kendi kendini sıkar, yüzü kıpkırmızı olur.)
Sermet: Aman Peride’ciğim. Yanakların kanayacak, bırak.
Peride: (Geniş bir nefes alarak) Hatta ben mahcubiyetimden kızarmak değil, gözlerimden ulam ulam yaş döktürebilirim.
Sermet: Tabi sen kadınsın, kadında haya hissi pek kuvvetlidir.
Peride: Tabi! Yani ciğerler, teneffüs boruları kuvvetli. Şimdi imtihan programını öğrendin ya?
Sermet: Öğrendim.
Peride: O hâlde kalk. Seni salona götüreyim. Kütüphaneyi gör, balkonu gör. Ben hep bu balkonda otururum. Bütün İstanbul ayağımız altındadır. Tıpkı yangın kulesi gibi. Haydi gel! (Sarmaş dolaş kalkarlar salona geçerler. Müstemend dinlediği aralık kapıdan çıkar)
ONUNCU MECLİS
Müstemend sonra Hayranzade
Müstemend: Oh yaşayın! Hakikaten herif Hayvan-zade. Amma ne olursa olsun bu oyunu kendisine söyleyeceğim. (Tam giderken Hayranzade’nin hususi odasının kapısı açılır, karşı karşıya gelirler)
Hayranzade: Nerede Peride Hanım?
Müstemend: (Gülerek) Bil bakalım.
Hayranzade: Söyle ulan Müstemend.
Müstemend: (Darılarak) Yine ulan ha?
Hayranzade: Bıktım senin bu gücenmenden. Nerede Peride Hanım diyorum.
Müstemend: Seni görmeye gelenle salona girdiler. Galiba imtihan oluyorlar.
Hayranzade: Ne imtihanı? Gevezeliği bırak be herif. (Salonun kapısına doğru yürür, Müstemend önüne geçer.)
Müstemend: Dur, sana bir şey söyleyeceğim.
Hayranzade: Ne var?
Müstemend: Bu kız seni eşek yerine koyuyor.
Hayranzade: Ama terbiyesizlik ediyorsun.
Müstemend: İspat edeceğim.
Hayranzade: Et bakayım.
Müstemend: Benim haberim yoktu. Demek siz bir kâtip alacaksınız. Bu kâtibin son derece mahcup, namuslu, hayalı olmasını istiyorsunuz, imtihan edeceksiniz değil mi?
Hayranzade: Evet, nereden biliyorsun?
Müstemend: Tabi, Müdire Hanım bana söylemez.
Hayranzade: Bizi dinlemişsin.
Müstemend: Hayır onları dinledim. İşin içinde sen yoksun. Kafana bir külah hazırlandı, şimdi giydirecekler. Bak planlarını detayıyla anlatayım: Müdire Hanımın geçen gün benim elimde görüp rica ederek aldığı romandan bir sahife okutacaksınız. Yeni kâtip dinlerken utanacak, ıınacak. Kıpkırmızı olacak.
Hayranzade: Iınmak ne?
Müstemend: (Gülerek) Amelî utanmak olacak. Peride Hanımın tarifini aynıyla söyleyeyim: “Soluk almadan geriniyormuş gibi nefesini içinde zaptedip kendini sıkmak!” (Hayranzade soluk almaz, gerinir gibi kendini sıkar)
Hayranzade: Kızardım mı?
Müstemend: Pancar gibi! Nefes alırsan burnundan al.
Hayranzade: Vay anasını! Gözlerimin önünde kandiller uçuyor; sen de ıın bakayım. (Müstemend ıınırken) Ha gayret, ha gayret: Tuh suratına… Ulan kızamıyorsun, morarıyorsun…
Müstemend: Yine mi ulan?
(Soldan Peride girer)
ON BİRİNCİ MECLİS
Evvelkiler, Peride
Peride: Ah teessüf ederim Şemi Bey, teessüf ederim!
Hayranzade: (Şaşırarak) Hayırdır inşallah niçin?
Peride: Benim haysiyetimi kırıyorsunuz…
Hayranzade: Haşa. Nasıl olur, nasıl olur?
Peride: Nasıl olacak? Bu adi garson dö büro ile yine senli benli konuşuyorsunuz! İyi ki yeni müracaat eden kâtibi içeride bıraktım. Sizin böyle sekiz on derece madununuzla teklifsizliğinizi görseydi katiyen hizmetinize girmek istemezdi. Çok malumatlı, çok terbiyeli bir çocuk. Âdeta kız! Şimdi buraya çağırayım, imtihan edelim. (Müstemend’e şiddetle) Haydi sen dışarıya arş Müstemend.
Müstemend: (Meyuskâr çıkarken gizlice Hayranzade’ye) Dediklerime dikkat!
Peride: Ne diyor yine bu terbiyesiz herif?
Hayranzade: Hiç canım.
(Müstemend çıkar, Peride salonun kapısını açar, Sermet’i çağırır.)
ON İKİNCİ MECLİS
Hayranzade, Peride, Sermet
Peride: Teşrif ediniz.
(Sermet gayet mütereddit girer. Beceriksiz bir duruşla sağına soluna bakar kollarını önüne bağlar, yere bakar… )
Peride: (Hayranzade’ye) Takdim ederim, ismi Sermet Beymiş.
Hayranzade: (Sermet’e) Hangi mektepten mezunsunuz?
Sermet: (Bir şey söyleyecekmiş gibi ezilir, büzülür, kıvranır.) Bendeniz mi? Hakipayiniz mi efendim?
Hayranzade: Evet
Peride: (Atılarak) Pek mahcuptur. Bu sorunuza birdenbire cevap veremeyecek. Çünkü Galatasaray ’dan, Robert Kolej’den, Alman Mektebi’nden, Darülfünun’dan, hukuktan hasılı İstanbul’da ne kadar talî âli mektep varsa hepsinden mezun! Âdeta bir harika! Bunu utanmadan nasıl söylesin. O Avrupa’da da ikmali tahsil etmiş.
Hayranzade: Pekâlâ, pekâlâ. (Sermet’e) Kaç yaşındasınız?
(Sermet ıınır, kıpkırmızı kesilir)
Peride: (Hayranzadeye yavaşça) Aman Şemi Bey! Namuslu delikanlılara hiç böyle şey sorulur mu? Ayıp!
Hayranzade: Niçin canım, yaşını sormak ayıp mı? Bunda utanacak ne var?
Peride: Ayıp ya! Yaş deyince hayatın bazı hadiseleri hatıra gelir.
Hayranzade: Ne gibi?
Peride: (Güya Sermet’e işittirmek istemiyormuş gibi) Mesela; fakat ben de utanacağım. Yüzüme bakmayınız. (Hayranzade başını çevirir. Peride; ıınır kızarır)
Hayranzade: (Kulağını uzatarak) Söylesenize…
Peride: Hayır söyleyemeyeceğim. Elinizi veriniz. (Hayranzade’nin elini tam memelerinin ortasına koyar. Üstünden basar) Ne hissediyorsunuz?
Hayranzade: (Ağzı kulaklarında) Gayet tatlı, gayet hoş… Oh anlatılmaz tatlı bir hararet!
Peride: Daha daha! Dikkat ediniz!
Hayranzade: (Kendi kendine) Oh, kendimi kaybedeceğim.
Peride: Ben kendimi kaybedeceğim. Kalbimin nasıl attığını duyuyor musunuz?
Hayranzade: Hızlı, hızlı…
Peride: Şimdi yüzüme bakınız!
Hayranzadet: (Şaşırarak) Aa… Gözlerinize kan hücum etmiş…
Peride: Utandığımdan. İşte evet söyleyemeyeceğim. Hayanın, yaş alındıkça akla gelen, bazı hadiselerini mümkün değil söyleyemeyeceğim.
Hayranzade: