65
Hicrî 8. Asırda yetişen ünlü tarihçi İbni Haldun: “Dört iklimin (Lehistan’ın kuzeyi ve Norveç’in doğusu) bütün kuzey bölgesi tamamen doğudan batıya kadar denizle çevrilidir. Batıdan itibaren kuzeyde kalan ülkede Finmark yani (Fin-mark=Finlandiya) denilen bir Türk kavmi yerleşmiştir.” diyerek Finlandiyalıları Türklerden saymıştır.
66
Bu harflerin alfabesi En Eski Türk Yazısı adlı eser-i aczide tarif edilmiştir.
67
Bahadır Gazi, Kıpçak kelimesi hakkında şu malumatı veriyor: Oğuz Han’ın bir yiğidi var idi. Karısını alıp gitmişti. Kendisi savaşta öldü, hatunu kurtulup iki suyun arasında Han’ın arkasından yetişti. Hamile idi. Sancısı tuttu. Gün soğuk, girmek için ev yok idi. Çürük bir ağaç içinde oğlan doğurdu. Bunu Han’a bildirdiler. Bunun üzerine Han dedi: Bunun babası bizim önümüzde öldü, üzüleni yok deyip oğul kabul etti, Kıpçak adını verdi. Eski Türk dilinde Kıpçak içi boş ağaç demekmiş. O sebepten, oğlan ağaç içinde doğdu diye adını Kıpçak koydular. Bu zaman da içi boş ağaca “çıpçak” diyorlar. Kara halkın (avamın) dili dönmediğinden k’yı ç okuyor. O kıpçaktır, çıpçak diyorlar. O oğlanı Han kendi yanında büyüttü. Yiğit olduktan sonra, Urus ve Ulak ve Macar, Başkurt illeri düşman idiler. Kıpçak’a çok mal halk ve maiyet verip Tin ve İdil suyunun kenarına gönderdi. Üç yüz yıl Kıpçak o yerlerde hanlık kılıp oturdu. Bütün Kıpçak halkı onun soyundandır. Oğuz Han’ın zamanından tâ Çingiz Han zamanına kadar Tin ve İtil ve Yayık, bu üç suyun yakasında Kıpçak’tan başka il yok idi. Dört yüz yıl evveline kadar oralarda oturdular. Bu sebepten o yerlere Deşt-i Kıpçak derler.
68
Bahadır Han Uygurların menşei hakkında şu malumatı veriyor: İlin çoğu Kara Han’ın, azı Oğuz Han’ın yanına gittiler. Kara Han’ın küçük kardeşlerinin çok oğulları vardı. Onların Kara Han’dan ayrılacağı kimsenin aklına gelmezdi. Hepsi Oğuz Han’ın yanına gittiler. Oğuz Han onlara Uygur adını verdi. Uygur Türk dilindendir, manasını herkes bilir, yapıştır manasına gelir. Derler: “Süt uydu”. süt iken birbirinden ayrılırdı, yoğurt olduktan sonra birbirine yapışıyor. Şunu da derler: “İmama uydum”. İmam otursa oturuyor, kalksa kalkıyor. O hâlde yapışmak olmuyor mu? Onlar gelip Oğuz Han’ın eteğine elleriyle sımsıkı yapıştılar. Bunun üzerine Han onlara Uygur dedi.
69
Bir iyi, akıllı insan var idi. O düşünüp arabayı yaptı. Ondan görerek herkes araba yapıp, ganimetlerini yükleyip döndüler. Arabaya kank adını koydular. Ondan önce adı da yoktu, kendisi de yoktu. Onun için kank dediler ki, hareket edince kank yapıp ses çıkarır. Onu yapan kişiye Kanklı dediler. Bütün Kanklı ili o kişinin oğullarıdır.
Kanglıların, Çinlilerin Kau Çang’ı olma ihtimali de hatıra gelmiştir. Gerçekten Kanklılar, Pe-Lu yani kuzeyde Beş Şehir’de oturmuşlardır. Fakat oradaki Kau Çang bir şehir ismi olup kabile adı değil idi. Stanislas Julien buna dair Jurnal Azyatika’da yazdığı bir makalede Çin müelliflerinden naklen: Kau Çang ismi hanlar zamanında mevcut olan Kau- Çang- Loi adındaki müstahkem şehir adına bedeldir, diyor.
70
Ebulgazi, Şecere-i Terakime’sinde Oğuz Han’ın İran, Şam ve Mısır üzerine hareketini naklederken, bir neferin yoksulluktan orduya gelemediğini haber verir: “Han o kişiden sordu ki: Niçin geride kalmıştın? O dedi: Gündeliğimin azlığından ordunun arkasından geliyordum. Hatunum hamile idi. Doğurdu. Açlık sebebinden anasının sütü oğlana yetişmedi. Suyun yakasında gördüm ki bir çakal, bir sülünü yakaladı. Ağaç ile çakala vurunca sülünü atıp kaçtı. Ben de yakalayıp kebap yaptım, hatunuma verdim. Arkaya koyduğunuz adamlar rastlayıp getirdiler. Han fakire at, azık ve mal verip orduya katılma deyip “kal aç” dedi. Bütün Kalaç halkı o adamın neslindendir. Bu zamanda Halaç diyorlar. Maveraünnehir’de çoktur. Aymak iline katılır. Horasan ve Irak’ta çoktur diyor. Hâlbuki (Kılıç) Türklerce ilam sırasında geçmiş ve hatta “Kılıçarslan” namı bütün cihana malum olacak kadar bir şöhrete nail olmuştur.
71
Bahadır Gazi, Şecere-i Türkî’de Oğuz Han’ın Turan ve Hindistan seferine gittiği zaman orduya memur olan bir alay halkının gelirken kara tutulup kaldıklarını ve atları telef olarak yaya geldiklerini hikâye ettiği sırada: Han hüküm kıldı. O topluluğa Karluk desinler deyip bütün Karluk ili onların neslindendir.” diyorsa da Türkçede (Karluk) bir topluluğa değil bir bölgeye ad olabileceğinden bu isim olsa olsa onların yurduna verilebilir.
72
Çinliler “Ku- lu-lu” olarak adlandırırlar.
73
Ak Hunlar Roma kaynaklarında Eftalit olarak zikredilirler. (ç.n.)
74
“Terk ve terik” kavak ağacı demektir. Terk-i Divan, Kavak Geçidi anlamına gelir.
75
Liao Çincede uzak demek olup (Liao-tug) doğunun sonu, (Liao-si) batının sonu anlamına gelir.
76
Hicrî 1. asra ait olan “Koşo Çaydam=Kocho Tsidam” kitabesinde adı geçen birçok Kırgız oymaklarından “Şah Kırgız, Batumi, Ugrı” diye vasıflanmışlardır. İşbara Kırgızlar hırsız Batımi oymağından” Radloff, s. 20-35.
77
Kayı oymağı Oğuz yani safi Türklerin en ileri gelenlerindendir. (Lehçe-i Osmani Türk kelimesi) Kanglılar, Dokuz Oğuz boylarındandır.
78
Macarcası Aruk’tur.
79
Bu eserin Arapça bir nüshası Ayasofya Kütüphanesinde bulunur.
80
(İli) Çungar lisanında (parlak, meşhur ve bilinen) demektir. (İli Göl) İli Irmağı demektir. Nehrin bu suretle isimlendirilmesine sebep şehir olmuştur. Şimdiki İli şehri 1169’da yeniden imar edilmiştir.
81
Si-liau “batı uzantısı”, Tung-liau “doğu uzantısı” demektir. Bugün Mançurya denen yerdir.
82
Bahsedilen ahval Milâdî 545 tarihine aittir.
83
Büyük memurlar: (1) Yabgu (2) Büt (3) Tegin (4) Sulıpat (5) Tudun pattır. “Büt” denilen ismi hatalı olup “şat”olması gerektiğini iddia ve Tunguzlar zamanında Türk askerlik âleminde ve en büyük rütbe (şat) ikinci “tekin” ve ondan sonra (yabgu), kut, çat, apu, sulıpat, tudun, sukin, yen, hung, nat ki-li-pat ve tangan” olduğunu beyan edilmiştir.
84
Çin tarihçisi burada hal ü vakti uygun olan Karahanlardan yani ikinci ağalardan bahsediyor. Böyle arazinin her türlü tekliften bağımsız olduğunu ve bizim ilk askerî düzenlemelerimizde görülen tımarlı sipahilere benzediğini,