Bu düşmanlığın hakiki sebebi Eftalit yani Tele Türkleri olduğundan ilk önce onlar üzerine ordu gönderdi.
Yüce Han’ın kumandanı Soğd bölgesine girmiş idi. O aralık Heyatala hanı kışlamak üzere Buhara’ya gelmiş olduğundan iki asker Nahşeb yakınında birbirine tutuşarak Ağnalitler mağlup ve hanları meydan savaşında maktul oldu. Bu esnada Büyük Han da Semerkant’ta idi ve Horasan’a girmek niyet ve hazırlığında idi. Lakin teklif olunan barış şartlarının Nuşirevan tarafından kabul edilmediğine dair haberler gelmesi üzerine taarruzdan vazgeçti. Ve kendisi de Kaşgar’a çekildi. O tarihte küçük Buhara, yani Kaşgar ve havalisi Büyük Han’ın idaresi altında idi.
Lakin asli vazifesinden sıkılmış olan korkak Rumların bir şey elde etmesine muvaffak olamadı: Anda kisra inişi Kağan bolmış erinç. Oğlı atı kağan bolmış erinç. Anda kisra inişi eçisin teg kılunmadık erinç. Oğlı akankın teg kılınmaduk erinç. Biligsiz kağan olurmış erinç. Yablak Kağan olurmış erinç. (Orhun Yazıtları.)
Bundan sonra Rumlar Valantinus adında bir asker gönderir Türkler bunu önemsemezler. Bahsedilen şahsın bu ikinci sefareti idi. İmparator Justin ile yapılan anlaşma ve bir de Roma Hükûmeti’yle Asya’nın yüksek kesimleri arasındaki münasebet daim idi. Hakanın tebası olup gerek haricî milletlere mensup Soğdaklar gerek Çinliler ve gerek dâhilî milletlere mensup kimseler servet çoğaltmak için Konstantiniyye’ye geliyorlardı. Fırsattan istifade ederek memleketlerini görmeyi arzu eden bu Türklerden yüz altısı Valantinus ile beraber döndüler. Büyük Çizabul’un vefatından dolayı memleketlerini pek değişmiş göreceklerdi. Cesur Bumin Han’ın vefatıyla “genç biraderleri” olan ve çocukları babalarına benzemediğinden cahil ve tembel hanlar iktidar makamına geldiler. Menander, Valantinus’un sefaret vazifesi ifa ettiği milâdî 575 senesinde Türk Hükûmeti’nin atlattığı ciddî bir tehlike ve buhranı zikredilen sefirin görmemiş olduğunu zannediyor. Bununla beraber Menander’in hikâyesi Cizabul’un yaşadığı dönemde olduğu gibi Türk Hükûmeti dört idareye ayrılıp şimdi sekiz kısma ayrılmasından başka önem arzeden bir değişikliğin varlığından haber vermiyor.
Zamanımızda Kırım Azak Denizi ve Güney Rusya’ya rast gelen memleketleri ve sonra gayet çetin bir memleketi geçerek Valantinius sekiz Türk beyinden birisi olan Ordu’ya ulaştı. Türk ve Moğol dilinde müşterek olan Ordu kelimesi hem bey hem askere mahsus (umumî karargâh) manasınadır.
Roma sefiri Zemark Kanglı veya Kıpçak’ta tutuklu olan kız-kardeşine katılmak üzere Büyük Han’ın yanından ayrılarak arkadaşlarına kavuştu. İstanbul’a sefir göndermek hususunda Büyük Han, Kıpçak reislerine müsaade vermiş olduğundan bunlar da yanlarına biraz adam kattılar. Bunlar Hazar Denizi sahiline ulaştılar. Burada Cürci isminde birisi en kısa yol ile İstanbul’a varmak için on nefer Türk ile topluluktan ayrıldı.
Zemark, Hazar Denizi kenarınca Yayık ve İdil nehirlerini geçerek Uygur beldelerine girdi. (Bu Uygurlar önceleri Turfan bölgesinde yerleşik olup sonra İdil yani Volga Nehri’nin doğu tarafına göç etmiş idiler ki bugün Nogay kabilelerinden sayılırlar.)
Büyük Han’ın İstanbul’a gönderdiği sefirin adı Tağma olup kendisine Tarhan denirdi. Yine bu rütbe ve unvan ile Manyah’ın oğlu da beraberlerince bulunurdu. Bunlar Volga Nehri’nin sahiline ulaştıkça Büyük Han’ın idaresi altında bulunan Uygur reisi gelerek, orman içinde pusuda dört bin Farslı olduğunu ihbar, hafif zahire ve tulumlarla su vererek yol gösterdi. Onlar da bataklık tarafına yol değiştirip Alanların memleketine ulaştılar. Oradan Famoş’a gelerek gemilere binerek Trabzon’a buradan da kara yoluyla İstanbul’a ulaştılar.
Büyük Han batıya mahsus bir meselenin açıklaması ile uğraşırken bir büyük fırtına zuhur edip on gün devam etti. Bunu semavi bir ceza sayarak nice senelerden beri hapis olan Chou sefirlerini salıverdi. Ve ittifakı tazelemek için İmparator Vuti nezdine kızını gönderdi. Bundan dolayı yirmi sene rahatsızlıktan sonra milâdî elli yılında hayata veda etti. Yerine erkek kardeşi Tubu Han geçti.
Sefaretname ordu beyinin ismi Turkantos olduğunu beyan ediyor. Bu isim eski Türklerde insan ve kavim ismi olan Türgiş173 kelimesinin Rumcası olan Turkos isminin tamlanan hali olması muhtemeldir. Bahsi geçen sefaretnamede sekiz beyden en eskisi Arsilas adıyla kayıtlıdır ki Türkler arasında gayet yaygın olan Arslan kelimesinden bozulmuştur.
Sefaretnamede en az bozulan ve istinsahın hatalarından kurtulan bir özel isim var ise o da Altun Dağı üzerinde yerleşik dâhilî milleti kumanda eden beyin ismidir. Rum müellifi bu beyi Tardu adlandırır ki ismin Türkçesi Tarduş’tur.
Büyük Bumin Han’ın vefatından sonra Türk Hükûmeti sekiz kısma ayrılıp doğuda bulunan hassalardan biri Bumin’in küçük biraderine verilmiş idi. Bunu Çin, Türk ve Moğollar Tupu Han veya Tubu Han olarak adlandırmışlardır.
Birleşen kavimlerin hakiki amiri olan Dubu Han, Buda mezhebini kabul etti. Çinliler ittifakını ısrarla arzu ettiklerinden kendisine külliyetli bir meblağ verdiler.174
Tsi Hükûmeti tebasından Hui Len adlı Buda mezhebinden bir kimse, cebren kaldırılmış ve Tu Kiular arasında vakit geçirmekte idi. Bu zat Tsi Hükûmeti’nin şevket ve azametinin Buda ayinine riayet edilmesinden kaynaklandığını Tubu Han’a beyan etti. Bu durumda hükümdar sebepler, eserler ve fiiller ile onların karşılıkları hakkında söyleşilerde bulundu. Tubu Han bunları işitip o kimsenin sözüne itimat etti. Ve bir mabet bina ettirerek perhize vesair mezhep uygulamalarına riayet ediyor idi. Orta memlekette yani Çin’de doğmadığına üzüldü.175 Buda mezhebine tabi ve ayrıca yarı Çinli olan hakiki Türk hakanı iktidarı döneminde batı tarafından beyleri memleketler ve dâhilî millet ittifak etmişler idi. Batılılar doğudan sürüldüklerini hissederek Roma İmparatorluğu hesabına her türlü tehlikeyi göze almakta bulunuyorlardı. Valantinus’u elleri boş geldiğini gördükleri anda paylamaya başladılar. En çok zarar gören Türgiş cesaretle mukabele ve pervasızca karşılık verdi: “Siz Romalıların on lisanı, bir türlü hilesi vardır!.. Türkler yalan söylemezler!.. Sizin kral dediğiniz adam bizim esirimiz olan Abar, Avar, Hunlar ile ittifak etmiştir.” Yalnız kamçısını gördükleri hâlde yerin dibine girecek ve tedbirsizcesine karşılık vermeye davrandıkları hâlde kendilerine karşı kılıç çekmeyip cesur ve namuslu Türklerin beygirlerinin ayakları altında kurt gibi ezdirtecek olan bu sefil ve asi kavimlerle Roma hükümdarının bir devlet gibi ittifak eylediğinden dolayı hiddet etti. Birdenbire işte söz ileterek en iyi tanıdığı Dinyeper ve Tuna yolu yani Kıpçak’tan geçen Türk yolu sefirlerine takip ettirilecek yerde Fars askerî sınırından ve Kafkastan geçirildiğinden dolayı Romalıları itham etti. Ve bunu ispat etmek için Kırım’daki Bosforus’u (Yeni Kale Boğazı) kuşatacağını Valantinus’a beyan etti. Gerçekten Valantinus Vizantion’a döndüğünde Buhanus Bu (Buka Han’dır) adında bir Türk kumandanının Kırım’ı istila ettiğini ve Bosforus’u zapteylediğini öğrendi.176
Milâdî 575 yılında bulunuyoruz. Türk hakanı şu anda büyük setten Don Nehri’ne kadar Asya’nın bütün kuzeyine hâkim olup batıya uzanan ticaret yolu Pe-Lu ve bozkırlardır. Nan-Lu, Fergana, Fars askerî sınırı ve Kafkas’dan geçen yolu yasaklıyor.
Öne doğru (doğu tarafı) ordusu ta Şantung ovasına kadar, sağa doğru (güney) Tibetlilere yetişmeyerek Tokuz’a (Arzan) kadar, geriye doğru (batı) Yençü (Yaksart) üzerinden Demir Kapı’ya kadar Maveraünnehir’de Semerkant’ın güneyinde ve Derbent’in yakınında sola doğru (kuzey) Berenk-Yarku’nun