Ben-Hur. Lew Wallace. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Lew Wallace
Издательство: Elips Kitap
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 978-605-121-953-0
Скачать книгу
onun bulunup getirileceğini, İsrail’in de eskiden olduğu gibi önünde şarkı söyleyip dans edeceğini söylüyorlar. İşte o zaman Keruvların yüzlerine bakanlar, daha önce Minerva’nın fil dişinden yüzünü görmüş olsalar bile, binlerce yıldır uykuda olan dehasına duydukları sevgiyle Yahudi’nin elini öpecekler.”

      Anne bütün hevesiyle bir hatibin hızına ve coşkusuna kapılmıştı. Biraz toparlanmak ya da düşüncelerini toplamak için bir süre dinlendi.

      “Ne kadar iyisin, anneciğim.” dedi Yahuda, minnetle. “Bunu söylemekten hiç bıkmayacağım. Ne Şammay ne de Hillel senden daha iyi konuşabilirdi. Yine İsrail’in gerçek oğluyum ben.”

      “Abartıyorsun!” dedi kadın. “Ben Hillel’in bir gün benim yanımda Romalı bir sofiste söylediklerini tekrarlamaktan başka bir şey yapmadım ki.”

      “Samimi sözlerdi söylediklerin.”

      Kadın tekrar hevese kapıldı.

      “Nerede kalmıştım? Ah evet, ilk heykelleri Yahudi atalarımızın yaptığını söylüyordum. Heykeltıraşın asıl yeteneği sanatsal değildi, sanatın dışında bir yüceliği de vardı. Hep büyük adamların uluslarına göre ayrılarak yüzyılları gruplar hâlinde geçtiklerini düşünmüşümdür, şurada Hintliler, burada Mısırlılar, orada Asurlular; hepsinin üzerinde de borazanların sesi ve güzelim bayraklar; etraflarında saygıdeğer izleyiciler olarak başlangıçtan gelen nesiller. Onlar geçerken Yunan deyişini düşünürüm, ‘Yunanlı yürüyüşe öncülük ediyor.’ Sonra Romalılar cevap verir, ‘Susun! Eskiden sizin olan artık bizim, sizi üstüne basılmış toz gibi geride bıraktık.’ Ve gerilerden ileriye, ta geleceğe kadar üzerlerine, savaşçıların hiç bilmedikleri, ama onlara öncülük eden bir ışık düşüyor, bir aydınlanma ışığı! Onu taşıyanlar kim? Eski Yahuda kanı! Onları ışıklarından tanıyoruz. Atalarımız, Tanrı’nın hizmetkârları, akdin koruyucuları üç kere kutsandılar! Yaşayan ve ölü insanların liderlerisiniz siz, ön saflarda yer alıyorsunuz; her Romalı bir Sezar olsa da kaybetmeyeceksiniz!”

      Yahuda heyecanlandı.

      “Yalvarırım durma, devam et!” diye bağırdı. “Teflerin sesini duyuyorum. Sanki Miriam, arkasında şarkı söyleyip dans eden kadınla çıkagelecek.”

      “Çok güzel, oğlum. Eğer kadın peygamberin tefini duyabiliyorsan, şimdi soracağım şeyi yapabilirsin. Hayal gücünü kullan, İsrailli seçilmişler kafilenin başında önünden geçerken yol kenarında duruyormuş gibi dur benimle. İşte geliyorlar, en önde başpapazlar, sonra kabile reisleri. Develerinin çanlarını, sürülerinin böğürmelerini duyuyor gibiyim. Bölüklerin arasında yalnız başına yürüyen de kim? Yaşlı bir adam, ama ne gözünün feri sönmüş ne de gücü zayıflamış. Tanrı’yla yüz yüze gelmiş! Savaşçı, şair, hatip, kanun yapıcı, peygamber. Onun büyüklüğü sabah güneşi gibi, görkemi diğer bütün ışıkları sönük bırakıyor, Sezarların ilki ve en asil olanınkini bile. Onun arkasında hâkimler. Sonra krallar, Jesse’nin oğlu, savaş kahramanı, denizler kadar sonsuz şarkıların şarkıcısı ve onun zenginlikte ve bilgelikte diğer bütün kralları geride bırakan, çölü yaşanabilir bir yer yapan, üzerine şehirler kuran ve Tanrı’nın yeryüzündeki tahtı olarak seçtiği Kudüs’ü de unutmayan oğlu. Eğil, oğlum! Sonra gelenler kendi soylarının birincileri ve sonuncularıdır. Sanki gökyüzünden bir ses duymuşlar da onu dinliyorlarmış gibi başlarını kaldırmışlar. Hayatları üzüntülerle dolu. Kıyafetleri mezar ve mağara kokuyor. İçlerindeki bir kadına kulak ver, ‘Ezgiler sun Rabb’e, çünkü yüceldikçe yüceldi!’48 Alnını önlerinde yere koy! Onlar Tanrı’nın dili, onun hizmetkârlarıydılar, gökyüzüne bakıp geleceği görmüşler ve gördüklerini yazıya dökmüşler, yazdıklarının kanıtını zamana bırakmışlardı. Onlar yaklaştıkça kralların yüzü sararıyordu, uluslar onların sesiyle ürperiyordu. Ellerinde cömertliği ve felaketi taşıyorlardı. Tişbeli’ye ve hizmetkârı Elişa’ya bak! Çebar Nehri kıyısındaki kâhin Hilkiya ve üzgün oğluna bak! Ve Yahuda’nın Babillinin resmini reddeden ve bin kişilik şölende müneccimleri şaşkınlığa uğratan oğluna bak. Tekrar tozların, üzerine yere kapan oğlum! Amoz’un bütün dünyaya Mesih’in geleceğini vadeden nazik oğlu orada!”

      Bu sırada bütün hızını koruyan yelpaze durdu, kadının sesi alçaldı.

      “Sen yoruldun.” dedi.

      “Hayır.” dedi oğlu. “Yeni bir İsrail şarkısı dinliyorum.”

      Anne hâlâ kendi amacına dalmış hâldeydi ve güzel konuşmasına devam etti.

      “Büyük adamlarımızı, başpapazları, yasa koyucuları, savaşçıları, şarkıcıları, peygamberleri olabildiğince önüne serdim Yahuda’m. Şimdi de Roma’nın en iyilerine dönelim. Musa’nın yerine Sezar’ı koy, Davut’un yerine Tarquin’i, Makkabilerin her birinin yerine Silla’yı, hâkimlerin yerine konsüllerin en iyilerini, Sülayman’ın yerine Augustus’u, tamamdır. Karşılaştırma burada bitiyor. Şimdi de büyüklerin büyüğü peygamberleri düşün.”

      Küçümseyerek güldü.

      “Bağışla beni. 15 Mart konusunda Sezar’ı uyaran ve efendisinin bir tavuğun iç organlarına yerleştirdiği uğursuzluğu aramasını isteyen kâhin aklıma geldi. Şimdi Samiriye yolu üzerindeki bir tepede, bedenleri tüten subaylar ve elli askerinin arasında oturup, Ahab’ın oğlunu Tanrı’mızın gazabı konusunda uyaran Elişa’ya dön. Hizmetkârlarının onlar adına yaptıkları olmadan Yehova ve Jüpiter’i nasıl yargılayabiliriz? Yapman gereken şey…”

      Son sözleri ağır ağır ve huzursuz bir şekilde söylemişti.

      “Yapman gereken şey, oğlum, Tanrı’ya, İsrail Tanrı’sına hizmet etmektir, Roma’ya değil. İbrahim’in çocuğu için Tanrı’nın yolundan başka bir onur yoktur. Bütün onur oradadır.”

      “O hâlde bir asker olabilirim?” diye sordu Yahuda.

      “Neden olmasın? Musa Tanrı’nın bir savaş adamı olduğunu söylememiş miydi?”

      Yaz odasında uzun bir sessizlik oldu.

      “Eğer Sezar yerine sadece Tanrı’ya hizmet edeceksen iznim senindir.” dedi sonunda.

      Bu şartı kabullenen genç uykuya daldı. Kadın yerinden kalkıp yastığı oğlunun başının altına koydu, üzerine bir şal örtüp şefkatle öperek oradan ayrıldı.

      VI

      KAZA

      Tıpkı kötüler gibi iyiler de ölecektir, ama inancımızdan aldığımız dersi hatırlayarak, “Önemli değil, o cennette gözlerini açacak.” deriz. Hayatta buna en yakın şey, sağlıklı bir uykudan mutlu görüntülere ve seslere uyanmaktır.

      Yahuda uyandığında güneş dağların üzerindeydi ve güvercinler sürüler hâlinde, gökyüzünü beyaz kanatlarının ışıltısıyla dolduruyordu. Güneydoğuya, gökyüzünün maviliğinde altın bir görüntü sunan tapınağa baktı. Bunlar bir bakışta görülebilen tanıdık şeylerdi. Yahuda’nın hemen yanında, sedirin ucunda, henüz on beşinde bir kız oturmuş, kucağına koyduğu nebel49 eşliğinde bir şarkı söylüyordu. Yahuda ona dönüp dinledi.

      Uyanmadan dinle beni, sevgilim!

      Sürüklen uyku denizinde, sürüklen,

      Ruhun beni dinlemeye çağırıyor seni.

      Uyanmadan dinle beni, sevgilim!

      Mutlu rüyalar hediye ediyorum sana,

      Uyku âleminden.

      Uyanmadan


<p>48</p>

Kutsal Kitap: Mısır’dan Çıkış: 15: 1’e gönderme. (ç.n.)

<p>49</p>

Tevrat’ta yer alan, ahşaptan telli bir çalgı. (ç.n.)