iki mesut aile, ruhlarındaki incelikleri bütün muhitlerine de aşılıyorlardı. Görünüşte bayağı sayılacak şeylere en ince manalar taşıyan isimler vermişlerdi. Paul ile Virginie’nin ara sıra gidip dans ettikleri bir yer vardı. Muz, portakal ve gül fidanları ile çevrilmiş olan bu çimenlik ortası “Konkordiye” adını almıştı. Gölgesinde Madam de la Tour’la Marguerite’in ilk defa olarak birbirine başlarından geçen felaketi anlattıkları yaşlı ağacın adı “Silinmiş Gözyaşları” idi. Buğday, nohut veya çilek yetiştirdikleri küçük tarlalara “Bretanya, Normandiya” isimlerini vermişlerdi. Domingue ile Marie de hanımlarına bakarak Afrika’da doğdukları yerlerin “Adgola, Foullepointe” diye isimlerini sepet örnek için yetiştirdikleri iki sazlığa vermişler ve oraya bir de bal kabağı dikmişlerdi. Yurtlarından ayrı düşen bu aileler memleketlerinin mahsullerini bu uzak yerlerde yetiştirerek gurbet acılarını azaltır ve yurtlarına ait tadı, hülyalarını böylelikle beslemiş olurlardı. Ah! Ben burada ağaçlara, kayalara, pınarlara verilmiş ne isimler bilirim ki şimdi yerlerinde yıkıntıdan başka bir şey kalmadığı için eski Yunan harabelerini hatırlatırlar ve insanı rikkate getiren isimleri kalmıştır.