Yunan ve roma mitolojisi. Otto Seemann. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Otto Seemann
Издательство: Maya Kitap
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 978-605-7605-94-8
Скачать книгу
baş figürüyle ayırt edilmektedir.

      Mars’ın simgeleri miğfer (av köpeği ve griffon figürleriyle süslenmiş), kalkan ve mızraktır. Kutsal hayvanları ise kurt, at ve ağaçkakandır.

      16. Şekil: Ares’in büstü. Münih Heykel Sergisi.

      7. Afrodit (Venüs):

      Afrodit, İlyada destanında Zeus ve göklerin tanrısının eşi olarak Pelasglar arasında büyük saygı gören nem tanrıçası Dione’nin kızı olarak temsil edilir. Ancak bu anlatı zamanla, sonraki şairler arasında yaygınlaşan başka bir hikâyeyle yavaşça yer değiştirir. Bu şairler, Afrodit’in denizdeki köpüklerden doğduğunu ve sırf bu nedenle ona göre kutsal sayılan Kıbrıs’ta ilk defa karaya çıktığını aktarır. Muhtemelen doğanın yaratıcı ve üretken güçlerinin canlı örneği olduğundan, köken itibarıyla kesinlikle oryantaldir. Yunanlar arasında güzellik ve cinsel tutku tanrısı olarak yer alır.

      Ozanlar arasında oldukça yaygın olan düşüncenin kesinlikle tanrıçanın bütün karakterini içermediğini hatırlamamız gerekir. Bu sadece, fevkalade güçleri sayesinde doğal ve bitkisel dünyada tüm tohumların hızlıca canlandığı baharın tanrıçası olan Afrodit Pandemos’un (eski Afrodit) karakterini yansıtır. Kendisine bereket ve refah dağıtıcısı olarak saygı duyulan bir gök tanrıçası olan Afrodit Urania isminde başka bir ilah vardır. Ayrıca rüzgârlarla dalgaları kontrol edip gemilere uygun ve bereketli bir geçiş sağlayan ve gemilerle denizcilerin koruyucu ilahı olan Afrodit Pontia’dan (denizlerin Afroditi) da bahsedebiliriz. Yunan denizlerindeki sayısız ada ile limanda Afrodit’e yaygın bir şekilde tapıldığı için bahsi geçen karakterlerinden ikincisinin en yaygın olarak saygı duyulduğunu farz edebiliriz.

      Ozanlar, Afrodit’i sihirli gücüne en zekilerin karşı koyamayacağı, tüm tanrıçalar içinde en güzel tanrıça olarak betimler. Hatta vahşi hayvanlar bile onun gücünün farkına varıp kuzu gibi etrafını sarmışlardır. Aksi halde anlaşılması güç olan bu gerçeğin kısmi açıklamasına göre; tanrıçaya istediğinde kullanmaktan vazgeçip başkalarına ödünç verebildiği, aşk doğuran meşhur sihirli bir kuşak bahşedilmiş. Bu şekilde diğerlerinde tutkuların coşmasını sağladığından kendisi de bunun etkisinden uzak kalamamış. Bu durumun ispatı, aslında birbiriyle bağdaştırılması kolay olmasa da tanrılar ve ayrıcalıklı ölümlülerle yaşadığı sayısız aşk hikâyesidir. Kocasının bazen Ares bazen de Hephaistos olduğu söylenir. Aslen Limni’de ortaya çıkan ikinci söylenti daha yaygındır. Bunun nedeni muhtemelen tanrıçaların en güzel ve sevimlisini topal ve çirkin ateş tanrısıyla eşleştirmedeki tuhaflığın malum bir cazibesinin olmasıydı. Afrodit ile Hephaistos’un birleşmesinden herhangi bir çocuğun dünyaya geldiği söylenmiyor. Ancak Eros ve Anteros ile Deimos ve Phobus’tan, Ares’ten doğan çocukları olarak bahsedilir. Yerel mahiyetteki diğer efsaneler ise onu genellikle Dionysos ya da Hermes ile eşleştirir.

      Yakışıklı Adonis’e olan aşkıyla ilgili söylence ise Asya kökenli olup Yunanistan’a ulaşıncaya dek çeşitli değişikliklere uğramıştır. Hikâyenin başlangıcı kolayca diğerlerinden ayrılabilir niteliktedir. Açıkça doğanın sonbaharda çürümesi ve baharda yeniden dirilmesini temsil eder. Afrodit’in şefkatle sevdiği Adonis, avlanırken bir yabandomuzu tarafından öldürülmüştür. Tesellisi olmayan kaybının üzerine Afrodit, acınacak bir şekilde Baba Zeus’a onu yeniden hayata getirsin diye yalvarır. Zeus sonunda Adonis’in yılın yarısını gölgeler diyarında diğer yarısını yerüstünde geçirmesine razı gelir. Adonis’i hayattan mahrum kılan bu canavar, şiddetli soğuğuyla doğadaki her şeyi çürüten dondurucu kışın yegâne sembolüdür.

      Truva anlatısında Afrodit önemli bir rol oynar. Paris’in, aşığı Helen ile kaçmasına yardım ettiği için savaşın asıl sebebidir. Bu yardım Paris’in, güzellik ödülünü Hera ya da Athena yerine Afrodit’e armağan ettiği meşhur hükmünün mükâfatı olmuştur. Onun dışında Truvalı prens Ankhises de Afrodit’in lütfundan yararlanmıştır, ilişkileri sayesinde Afrodit dindar kahraman Aeneas’ın annesi olmuştur.

      Tanrıça her daim talihsiz âşıklara yardım etmeye hazır gibidir. Nitekim kahraman Peleus'a, güzel deniz perisi Thetis’i elde etmede yardım etmiştir. Diğer yandan aşırı gurur ve kibirden dolayı gücüne karşı koyanları şiddeti bir şekilde cezalandırır. Bu durum üvey annesinin aşkı aracılığıyla perişan ettiği Atina Kralı Theseus’un oğlu Hippolytos’un efsanesinde ve bir orman perisi olan Echo’nun aşkını küçümsediği için bir türlü hoşnut olmayan, kendini beğenme lanetiyle cezalandırılan yakışıklı genç Narkissos’un anlatısında açıkça görünür.

      Mevsimler ile Güzellikler, Afrodit’in hizmetçileri olarak karşımıza çıkar. Görevleri onu giydirip donatmaktır. Ayrıca evlilik tanrıçası Hymen ya da Hymenaios’un yanı sıra Eros, Pothos ve Himeros (Aşk, İstek ve Arzu) ona eşlik eder.

      Romalı Venüs (güzel olan), ilk İtalyan kavimler tarafından bahar tanrıçası olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle tomurcuklanma ayı olan nisan, onun için kutsal sayılır. Başlangıçta insanlar arasında medeni uyum ve sosyalleşmeyi teşvik etmede hayırsever bir etkiye sahip olduğu yorumuna dayanarak belli bir sosyal saygınlık elde etmiştir.

      Yunanların Afrodit’i ile özdeşleştirilmesinin ardından, yavaş yavaş yalnızca duygusal aşk ve tutku tanrıçası haline gelmiştir. Başlıca üç tapınağı bulunur. Bunlar Venüs Murcia, Venüs Cloacina ve Libitina’dır. Bu soy isimlerden ilki, Venüs’ü mersin tanrıçası (mersin ağacı saf aşkın bir simgesi olarak görülür) olarak göstermektedir. Tapınağı Aventine Tepesi’nin yamacında bulunur ve buraya Ancus Marcius’un yerleştirdiği Latinler tarafından inşa edildiği düşünülür.

      Venüs Cloacina (arındırıcı) tapınağının, Sabin kadınlarının iğfal edilmesinin ardından Romalılar ile Sabin halkının uzlaşmasının anısına inşa ettirildiği söylenir. Libitina soy ismi ise cesetlerin tanrıçası olduğunu gösterir. Cenazeler için gerekli tüm araçlar bu tapınakta tutulurdu ve hizmetlileri aynı zamanda şehrin umumi cenaze levazımatçılarıydı. Bu şaşırtıcı durum karşısında okur olarak, nasıl olur da aşk ve zevk kraliçesi Venüs’ün böyle bir özelliği olur diye merak edebilirsiniz. Ancak başka her alanda olabileceği gibi son derece zıt kutuplar bir araya gelebilir. Ayrıca antik insanların mitolojik kavramlarına alışık olanlar, yeryüzü tanrılarının durumunda daha iyi anlayabileceğimiz bu çifte mizaca pek şaşırmayacaktır.

      Bu antik dönem tapınaklarına Farsalus Muharebesi’nde verdiği sözü yerine getirmek üzere evlilik tanrıçası Venüs Genetrix adına Jül Sezar tarafından yaptırılan bir başkası eklenmiştir.

      Afrodit ya da Venüs herkesin bildiği üzere antik dönem sanatçıları arasında özellikle yaygın bir tasvir konusu olmuştur. İster keski ister fırça kullanarak aşkın tüm cazibesiyle donatılmış en mükemmel dişi güzelliğe anlam katma görevi, sanatçıları sürekli çabalarını yenilemeye teşvik etmiştir. Venüs’ün heykellerinin yapımına çıplakların en az itici göründüğü tanrılar arasında genç ve yakışıklının temsil edilmesine kendini adayan geç Attika ekolünün ustaları özellikle girişmişlerdi. Praksiteles tarafından yapılan Knidos Afroditi, bu üstadın en önemli eseriydi ve Knidos halkı bundan o kadar çok gurur duyuyorlardı ki tanrıçanın resmini paralarının üstüne bastırdılar. Tanrıçayı tamamen çıplak resmetmeye cesaret etmiş olmaları, hem yaygın inancın azalması hem de sanatın bozulmasının işareti sayılabilir. Bundan itibaren tapınaklar için yapılan heykeller hariç Venüs ile akrabası olan ilahları çıplak betimlemek yerleşik bir gelenek halini aldı. Venüs ayrıca heykellerinde şişman bir vücut ile ayırt edilir ama yine de incelik ve narinlik birleşimi