2. Şekil: Athenion Cameo’su.
II. KISIM TANRILAR
I. Olimpos Tanrıları
Üstün İlahlar
1. Zeus (Jüpiter):
Romalıların Jüpiter ismini verdiği Zeus, evrenin denetimini sağlayan hükümdar olarak gökyüzü ilahlarının en önemlisidir. Göklerin en mükemmel tanrısı ve göklerin babası olduğundan hem uluslar için doğadaki tüm yaşamın kaynağıdır hem de tüm nimetler ve bereket onun elinden dağıtılır. Hava olaylarının hepsinin ondan türediği zannedilir. Bulutları toplayıp dağıtır, yıldırımlarını fırlatır ve gök gürültüsünü koparır. Yeryüzüne yağmur, dolu, kar ve bitkilere yaşam veren çiy döker. Ortasında Gorgon’un korkunç başının bağlandığı ve yüz altın püskülü olan delinmez zırhlı “aegis”i5 ile fırtınaları ve boraları yaratır. Çoğunlukla zırh anlamına gelmesine rağmen siperi, gerçek zırhını destekleyen ve ona düzgünce bağlanmış bir keçi derisidir. Sonraları kısa bir pelerin ve hatta yılan püskülleri olan, balık pullarıyla kaplı bir göğüs zırhı olarak karşımıza çıkar. Aslında bu, Zeus’un tasvirlerinde pek sık görülmese de Leyden’deki bir heykel zırhı böyle göstermektedir. Bir minyatür içinde sol koluna sarılmış bir şekilde gösterilir. Benzer biçimde savunma amacıyla sol kolun etrafına bir chlamys6 ya da şal sarılması da yaygındır. Aegis, genellikle İlyada’da onu babasından ödünç alan Athena’ya aittir. 9. Şekil’de bunu giyerken görünüyor.
Bununla birlikte eskiler Zeus’un salt doğanın kişileştirilmesi olarak görülmesinden memnun kalmamışlar, onu ahlaki bakış açısından da değerlendirmişlerdir. Öyle bir bakış açısı ki Zeus çok daha önemli ve korkunç görünür. Deyim yerindeyse onda hem fiziksel hem de ahlaki dünyaya yayılan, yolundan şaşmaz bir düzen ilkesi ve uyumun vücut bulduğunu görmüşlerdir. Tanrılar topluluğuna hükmeden katı değişmez kurallar, babası Kronos’un kaprisli emirleriyle güçlü bir tezat oluşturur. Dolayısıyla Zeus bütün siyasi düzenin koruyucusu ve savunucusu sayılır. Yeryüzünün kralları, hükümdarlıklarını ve tüm haklarını ondan alır ve görevlerini vicdanlı bir şekilde yürütmekte ona karşı sorumludur. Güçlerini hakkı olmadan aşanları ve adaletten sapanları cezalandırmadan bırakmaz. Dahası Zeus konseylere ve meclislere başkanlık eder, düzenli gidişata göz kulak olur ve onlara akıllıca tavsiyelerde bulunur. Siyasi topluluğun en önemli dayanağı yemindir. Bu nedenle Zeus, Horkios7 (Romalılara göre yeminlerin tanrısı) olarak yeminleri gözetir ve yalan yere edilen yeminleri cezalandırır. Ayrıca sınırlara göz kulak olur ve ülkelerinin sınırlarını savunmak üzere savaşa giden gençlere eşlik edip onlara istilacılara karşı zafer armağan eder. Bütün sivil ve siyasi topluluklar onun korumasından yararlanır ancak siyasi yapının temeli olan birliğe yani aileye özellikle dikkat eder. Bu sebeple, bir anlamda her evin başı bir Zeus rahibiydi. Aile adına tanrıya adakları sunan oydu. Genellikle bahçenin ortasında duran sunağında (küçük evlerde bu şömine tabanıyla temsil ediliyordu) bütün yabancılar, firariler ve yardım dilenenler sığınacak bir yer bulurdu. Zeus Xenius (Konuksever Zeus anlamında) olarak gezginleri himaye eder ve kapısındaki yardıma muhtaç yabancıyı geri çevirerek antik konukseverlik kurallarını çiğneyenleri cezalandırırdı.
Erken zamanların batıl inancı, tüm gökyüzü olaylarını takdiri ilahinin gerçekleşmesi olarak göstermiştir. Bu sebeple göklerin baş ilahı elbette en yüksek esin kaynağı olarak görülüyordu ve insanlara iradesini gök gürültüsünde, yıldırımda, kuşların uçuşunda ve düşlerde gösterdiğine inanılıyordu. Üstün kehanet ilahı olduğu için Zeus’un Epir’deki Dodona’da, Yunanistan’ın en eskisi olan kendi kâhini olmasının yanı sıra en sevdiği oğlu Apollon’un ağzından geleceğe dair vahiylerde bulunuyordu. Romalılar arasında doğru dürüst bir kâhini olmasa da hava ve gökyüzüyle ilgili tüm olaylara giderek daha fazla ilgi ve merakla bakıyordu. Bunların doğru yorumlanması özel ve zor bir ilim dalını oluşturuyordu.
Zeus, Yunanların ilk ulusal tanrısıydı. Ona ibadet etmek, Yunanistan’ın her yerine yayılmıştı. Bununla birlikte tapınaklarının bazılarının özel bir önemi vardı. Bunlar arasında en eskisi, Pelasglar döneminde Zeus’a henüz Yunanistan’da herhangi bir tapınağın olmadığı bir dönemde ibadet edilen Dodona’daydı. Burada Zeus, meşhur kutsal meşe ağacı biçiminde tasvir edilmiştir. İlah, ağacın hışırdayan dallarında sadık inananlarına kendini gösterir. Ayrıca kendisine eteklerinde Dodona’nın uzandığı Tomarus Dağı’nın zirvesinde de ibadet ediliyordu. Böylece dağın tepesi, doğal olarak ilk ibadet yerleri olmuştu. Ancak önceki tapınakların hepsi, ünlü Olimpian oyunlarının kutlandığı İlia’daki Alpheus nehrinin kuzey kıyılarında bulunan Olimpia’daki Helen dönemi Zeus’un büyük ulusal ibadet merkeziyle gölgede bırakılmıştı. Meşhur heykeltıraş Fidias tarafından yapılan muhteşem heykeli, buraya her yerden akın akın gelen sofular için fazladan bir teşvik oluyordu.
Jüpiter’e (Zeus) tapınma İtalya’da da bir o kadar yaygındı. Onun bütün tapınakları içinde şüphesiz en ünlüsü Tarquinius’un Roma’daki Kapitol’de inşa ettirdiği mabetti. Sulla döneminde çıkan bir yangında neredeyse tamamen tahrip olduktan sonra eskisinden daha görkemli bir şekilde restore edilmiştir. Topraktan yapılan orijinal heykelin yerine Olimpian Zeus’u model alınarak Yunan sanatçı Apollonius’un eseri olan altın ve fildişinden bir heykel yapılmıştır.
Tanrıyı sanatta göründüğü gibi ele almadan önce sayısız aile üyesine kısaca bakmamız gerekir. Yunanların mitolojisi Zeus hakkında ölümsüz olduğu kadar, fazla sayıda ölümlü eşe ve aşırı derecede zürriyete sahip olduğu yorumunun yarattığı kötü şöhretiyle Romalıların mitolojisiyle tezat yaratır. Tanrının sayısız aşk macerası üzerine komik ozanların arada sırada yaptıkları esprilere ve bunları duyan Hera’nın kıskançlığına rağmen bunun, Yunanların göklerin yüce tanrısını şehvet ve zevk düşkünü bir varlık gibi temsil etme niyetinden daha öte olmadığını belirtmemiz gerekir. Bunun izahı, kısmen birbirinden bağımsız ortaya çıkan çok sayıdaki çağdaş yerli ibadet biçiminde bulunabilir. Kısmen de Yunanların eğlenceli düş gücünün her yeni eseri üreme kisvesi altında betimlemesi gerçeğindeydi. Mitolojinin tanrıların soyağacını öğreten bu kısmında, Zeus’un ilk eşi Okeanos’un kızı Metis (akıl) idi. Zeus, elde etmesi pahalıya mal olan imparatorluğundan kendisini mahrum bırakabilecek bir oğul doğuracağından korktuğu için onu bir çırpıda yiyip midesine indirdi. Bundan kısa süre sonra kendi kafasından Pallas Athena’yı çıkarmıştır. İkinci tanrıça eşi, birleşmesiyle Horae ile Moirae’nin (alın yazgıları) babası olduğu Titanlardan biri olan Themis’ti. Dione, Dodonalı Zeus’un karısı ve Afrodit’in annesi olarak görünmektedir. Diğer yandan Arkadyalı Zeus, Maia ile evlendirilir ve bu evlilikten Hermes doğar. Demeter (Ceres8) ile evliliği sayesinde Persephone’un (Proserpine, bitkiler tanrıçası) babası; Okeanos’un kızı olan Eurynome ile evliliği sayesinde Charites’in (Graces) babası; Mnemosyne ile evliliğinden Musaların ve Leto ile evliliğinden de Apollon ve Artemis’in babası olmuştur. Kutsal eşleri arasında en genç olanı, daha sonra mitoloji tarafından tek meşru kraliçe olarak görülen kız kardeşi Hera’y-dı. Onunla evliliği sayesinde Ares (Mars), Hephæstus (Vulkan) ve Hebe’nin babası olmuştur.
Ölümlü metreslerinden en ünlüsü Thebai Kralı Kadmus’un kızı Semele’dir ve Dionysos’un annesidir. Diğer metresleri Leda, Danae, Alkmene, Europa