Mitler ve efsaneler. Неизвестный автор. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Неизвестный автор
Издательство: Maya Kitap
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 978-605-7605-98-6
Скачать книгу
adeta yarı uykuda bir bebeğin yumuşak mırıltısı gibi geliyordu. Sonrasında havada, hemen yanından bir ses duydu. Çok yumuşak olmasa da, ağırbaşlı ve ılıman denilebilecek bir kadın sesine benziyordu.

      “Perseus,” dedi ses. “Gorgonlar işte orada.”

      “Nerede?” diye bağırdı Perseus. “Onları göremiyorum.”

      “Hemen senin altındaki adanın kıyılarında,” diye yanıtladı ses. “Senin elinden düşen bir çakıl taşı tam ortalarına isabet edebilir.”

      “Gorgonları ilk onun keşfedeceğini söylemiştim sana,” dedi Quicksilver Perseus’a. “Ve işte oradalar!”

      Hemen aşağıda, kayalık kıyılarını beyaz köpüklü dalgaların sardığı, denizin içinde küçük bir adayı fark etti Perseus. Sadece kar beyazı kumlarla kaplı kıyının etrafı beyaz köpüklü dalgalarla sarmalanmamıştı. Aşağı doğru inişe geçti ve simsiyah kayalardan oluşan uçurumun dibinde kümelenen parlaklığa dikkatlice baktı; işte, korkunç Gorgonlar oradaydı! Denizin gürlemesiyle yatışıp uykuya dalmışlardı çünkü böylesi vahşi yaratıkları uyutmak için, diğer herkesi sağır edecek derecede güçlü bir gürültü lazımdı. Ay ışığı, çelikten derileri ve kayıtsızca kumlara yayılmış altından kanatları üzerinde parlıyordu. Gorgonlar, zavallı ölümlüleri paramparça ettikleri rüyalarındayken, bakması korkunç pirinçten pençeleri dalgaların dövdüğü kayalardan düşen parçaları yakalamıştı. Kafalarındaki saç mahiyetinde yılanlar da onlar gibi uykuda gözüküyordu. Yine de ara sıra, içlerinden biri debelenerek başını kaldırıyor ve çatallı dilini uzatıp uykulu bir tıslama sesi çıkarıyordu. Sonrasında tekrar yılan kardeşlerinin arasına dönerek uyumaya devam ediyordu.

      Gorgonlar her şeyden çok, korkunç dev böcekleri andırıyorlardı. Tıpkı aynı anda hem güzel hem de çirkin olan, kocaman altın kanatlı böceklerin ya da yusufçukların milyon kere büyükleri gibiydiler. Ancak tüm bunların yanında kısmen insani yanları da vardı. Yatış şekillerinden dolayı yüzleri Perseus’tan saklanmıştı. Çok şanslıydı fakat bir anlığına bile onlarla göz göze gelirse, hissiz bir taş gibi havadan aşağı düşebilirdi.

      “Şimdi,” diye fısıldadı Quicksilver Perseus’un yanında uçarken. “Harekete geçme zamanın geldi. Acele et, eğer herhangi biri uyanırsa çok geç olur!”

      “Peki hangisine saldıracağım?” diye sordu Perseus kılıcını çekip biraz alçalırken. “Üçü de aynı. Hepsinin saçı yılandan. Hangisi Medusa?”

      Anlaşılacağı gibi, Medusa, Perseus’un kafasını kesebileceği tek canavardı. Perseus diğer ikisine, ona dünyanın en iyi dövülmüş kılıcını verseniz bile, zamanın azlığından dolayı en ufak bir zarar veremezdi.

      Önceden onunla konuşan sakin ses “Dikkatli ol,” dedi. “Gorgonlardan biri uykusunda kımıldanıyor ve uyanmak üzere. O Medusa, sakın ona bakma! Bir bakışı seni taşa çevirmeye yeter. Sadece parıldayan kalkanına yansıyan yüzüne ve vücuduna bak.”

      Perseus şimdi anlamıştı neden Quicksilver’ın bu denli ısrarla kalkanını parlatmasını istediğini. Kalkanın yüzeyine baktığında kolayca Gorgon’un yüzünü görebilirdi. İşte, ay ışığı kalkanın üzerine düşerek parlatmıştı ve Medusa’nın korkunç çehresi rahatlıkla görülebiliyordu. Nefret dolu doğaları yüzünden hep birlikte uyuyamayan yılanlar Gorgon’un alnı üzerinde kıvrılıp duruyorlardı. Bu şimdiye kadar görülmüş ya da tahayyül edilmiş en vahşi ve en korkunç yüz olmakla birlikte yine de garip, korku dolu vahşi bir güzellik barındırıyordu. Gözleri kapalıydı ve Gorgon hâlâ derin bir uykudaydı fakat sanki kötü bir rüya görür gibi, çehresinde huzursuz bir ifade vardı. Uzun beyaz dişlerini gıcırdattı ve pirinçten ellerini toprağa gömdü.

      Yılanlar da Medusa’nın gördüğü rüyayı fark etmiş olsalar gerek ki huzursuzlanmışlardı. Karmaşık düğümlerle birleşmiş yılanlar, gözlerini açmadan tıslayan yüzlerce kafalarını kaldırmışlardı.

      Quicksilver giderek sabırsızlanmıştı. “Şimdi,” dedi, “canavara darbeyi indir.”

      “Fakat sakin ol,” dedi genç adamın yanındaki ağırbaşlı, melodili ses. “Aşağı doğru uçarken kalkanına bak ve dikkatli ol, sakın ilk darbeni ıskalama.”

      Perseus tedbirli bir şekilde aşağı doğru uçarken bakışları hâlâ Medusa’nın kalkanın üstüne yansıyan yüzündeydi. Yakınlaştıkça, canavarın metalsi vücudu ve yılana benzeyen yüzü giderek daha korkunç bir hal alıyordu. Nihayet canavara bir kol boyu mesafe yaklaşınca, Perseus kılıcını havaya kaldırdı, tam bu esnada Gorgon’un başındaki yılanlar tehditkâr şekilde havaya kalkmışlardı. Medusa gözlerini tekrar kapadı ama çok geçti artık. Kılıç keskindi; darbesi bir yıldırım gibi inmişti ve korkunç Medusa’nın başı vücudundan ayrılıp yere yuvarlandı.

      “Harika bir iş başardın!” diye bağırdı Quicksilver, “Acele et ve başı hemen sihirli cüzdanın içine koy.”

      Perseus, boynunda asılı duran, işlemeli ve şimdiye kadar bir kese kadar küçük cüzdanın birden Medusa’nın başını içine alacak kadar büyümesine donup kalmıştı. Elinden geldiğince hızlı biçimde yakaladı, yılanlar hâlâ kıvranmaya devam ediyordu ki kafayı çantanın içine sıkıştırdı.

      “Görevin tamamlandı,” dedi sakin ses. “Diğer Gorgonlar Medusa’nın intikamını almak için harekete geçmeden önce uç buradan.”

      Gerçekten de bir an önce gitmekte fayda vardı, çünkü Perseus işini sessiz sakin halletmemişti. Kılıcının çıkardığı ses, yılanların tıslamaları ve Medusa’nın başının dalgaların vurduğu kumsala doğru devrilip yuvarlanması diğer iki canavarı uyandırmıştı. Bir anlığına oturup uykulu gözlerini pirinçten parmaklarıyla ovuşturdular, o esnada başlarındaki yılanlar da neler olup bittiğinden habersiz bir şekilde kafalarını uzatıp baktılar ve kötü bir sürprizle karşılaştılar. Fakat Gorgonlar Medusa’nın pullarla kaplı cesedini ve altın kaplı kanatlarını hırpalanmış ve kuma dağılmış halde görünce kıyameti kopardılar. Ve o yılanlar! Hep birden diğerlerinin bağırışlarının yüz misli tısladılar ve Medusa’nın yılanları da onlara cüzdandan yanıt veriyorlardı.

      Gorgonlar tamamen ayılır ayılmaz havaya doğru fırladılar. Pirinçten pençelerini sallayarak, korkunç uzun dişlerini gıcırdatarak koca kanatlarını öylesine çırpıyorlardı ki, altından tüylerinin bazıları koparak kıyıya kadar süzüldü. Belki de bu tüyler bugün hâlâ orada dağılmış halde duruyorlardır. Giderek yükselen Gorgonlar, etraflarına birini taşa çevirme hırsıyla bakıyorlardı. Eğer Perseus onlara baksaydı yahut onlardan birine yakalansaydı, zavallı annesi oğlunu bir daha asla öpemeyecekti! Fakat dikkatli davranarak hep başka yöne baktı. Zaten görünmezlik başlığı sayesinde Gorgonlar onun nereye uçtuğunu asla takip edemezlerdi. Ve uçan ayakkabıları sayesinde dikey olarak bir mil yukarı çıkmıştı. En tepeye vardığında, bu berbat yaratıkların çığlıkları giderek azalmıştı ve böylece Kral Polydectes’e Medusa’nın başını teslim edebilmek için yolunu doğruca Seriphus Adası’na çevirdi.

      Perseus’un yuvasına dönerken başına gelen diğer maceraları, mesela devasa bir canavarın genç bir kızı tam parçalayıp midesine indireceği esnada, Gorgon’un başını ona göstererek korkunç devi taştan bir dağa çevirmesini anlatmak için hiç zamanım yok. Eğer bu öyküden şüphe duyanlar varsa, bir gün Afrika’yı ziyaret edip hâlâ bu devin ismiyle anılan dağı görebilirler.

      Nihayet cesur kahramanımız Perseus annesini görme arzusuyla adaya vardı. Fakat Perseus’un yokluğunda korkunç kral, Danae’ye çok kötü davranmıştı.