Mitler ve efsaneler. Неизвестный автор. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Неизвестный автор
Издательство: Maya Kitap
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 978-605-7605-98-6
Скачать книгу
rahat evleri varmış. Biz onlar hakkında bir şey bilmiyoruz. Alacakaranlıkta gezinmeye giden üç talihsiz zavallıyız. Sahip olduğumuz tek şey gözümüzdü, o da çalındı şimdi. Lütfen onu geri ver, iyi kalpli yabancı, her kimsen geri ver onu lütfen!”

      Bu esnada Üç Gri Kadın’dan her biri elleriyle etrafı yokluyor ve Perseus’u yakalamak için olanca güçleriyle çabalıyorlardı. Fakat Perseus gözü onlardan uzak tutmak için önlemini almıştı.

      Annesinden aldığı terbiyesiyle Perseus, “Saygıdeğer hanımlar,” dedi. “Gözünüzü elimde tutuyorum ve siz bana perilerin yerini söyleyene dek onu güvenli bir şekilde tutmaya devam edeceğim. Bahsettiğim bu periler, sihirli cüzdana, uçan pabuçlara ve görünmezlik başlığına sahip olan periler.”

      “Acı bize! Kardeşlerim, bu genç adam neden bahsediyor böyle?” diye bağırdı üç kız kardeş büyük bir şaşkınlık içinde. “Bir çift uçan pabuç,” dedi, “eğer onları giyecek kadar aptal olsaydı topukları kafasından yükseklerde uçardı. Ve bir görünmezlik başlığı! Eğer altında saklanacak kadar büyük değilse, bir başlık onu nasıl görünmez kılabilir ki? Ve bir de sihirli cüzdan! Ne çeşit bir buluş bu gerçekten merak ettim! Hayır, hayır sevgili yabancı, bu olağanüstü şeylerle ilgili sana söyleyecek bir şeyimiz yok. Kendine ait iki gözün var, bizdeyse üç kişiye yalnızca bir göz! Bu bahsettiğin harikaları, bizim gibi üç kör yaşlı yaratıktan daha kolay bulabilirsin.”

      Onların bu şekilde konuştuğunu duyan Perseus Gri Kadınlar’ın gerçekten de bir şey bilmediğini düşünmeye başladı. Bu kadar zahmete soktuğu için çok üzülen Perseus tam gözü onlara geri verip çaldığı için özür dileyecekti ki Quicksilver hemen elini yakaladı.

      “Seni kandırmalarına izin verme!” dedi Quicksilver. “Bu Üç Gri Kadın, dünya üzerinde sana perilerin yerini söyleyebilecek yegâne kişilerdir. Ve eğer bu bilgiyi edinemezsen, yılan saçlı Medusa’nın kafasını kesme görevini asla başaramazsın. Gözü sakın bırakma, her şey yoluna girecek.”

      Quicksilver haklıydı ve dediği gibi oldu. İnsanların değer verdikleri çok az şey vardı, görme yetenekleri de bunlardan biriydi. Gri Kadınlar, tek bir göze öylesine değer veriyorlardı ki adeta sahip olmaları gereken yarım düzine göz bu tek bir gözde bir araya gelmişti. Onu ele geçirmenin başka yolu olmadığını anlayan kadınlar, nihayet Perseus’a istediği şeyi söylediler. Kadınlar istediğini söyler söylemez, derhal ve büyük bir saygıyla elindeki gözü kadınlardan birinin alnındaki boş çukura koydu, nezaketleri için onlara teşekkür ederek veda etti. Genç adam artık onları duymuyordu ama onlar çoktan yeni bir tartışmaya başlamışlardı. Çünkü Perseus, bu olay yaşanmadan önce de gözü kullanan Korkuluk’a takmıştı.

      Elbette ki, Üç Gri Kadın’ın bu çeşit didişmeleri, kendi aralarında karşılıklı ahenkli bir alışkanlığa dönüşmüştü. Aslında bir bakıma çok üzücü bir durumdu, çünkü içlerinden herhangi biri olmadan yapamazlardı, birbirlerinden asla ayrılamaz üç yoldaştılar. Tüm insanlara, erkek ya da kız kardeş olsunlar veya yaşlı ya da genç olsunlar, tavsiyem şudur: Eğer kendi aralarında sahip oldukları tek bir göz varsa, müsamaha göstermeli ve hep birden o gözden bakmaya çalışmamalılar.

      Bu esnada, Quicksilver ve Perseus perileri aramaya yola çıkmışlardı. Yaşlı hanımlar onlara çok bariz talimatlar vermişlerdi, böylece onları bulmak için çok uzun bir süre harcamamışlardı. Karabasan, Shakejoint ve Korkuluk’tan çok farklı görünüyorlardı; yaşlı olmalarına rağmen hâlâ genç ve güzeldiler. Kardeşler gibi tek bir göz yerine, her birinin Perseus’a dikkatlice baktığı, fazlasıyla parlak bir çift gözü vardı. Quicksilver’la tanışık gibi bir halleri vardı, arkadaşı Perseus’un üstlendiği vazifeden bahsedince, macera için gerekli malzemeleri vermekte hiç zorluk çıkarmadılar. İlk önce, geyik derisinden yapılmış ve incelikle işlenmiş küçük bir cüzdanı andıran bir şey getirdiler. Güvende tutacağına inanarak ona teslim ettiler. Bu sihirli cüzdandı. İkinci olarak topuklarında kanatları olan bir çift sandalet gösterdiler.

      “Giy bunları Persues,” dedi Quicksilver. “Yolculuğumuzun geri kalanında, arzu ettiğin kadar atik olduğu göreceksin.”

      Persues ayakkabılardan birini ayağına geçirdiği esnada, diğer teki hemen yanında duruyordu. Birden hiç beklenmedik bir şekilde ayakkabının tekinin kanatları açıldı, yerden havalanarak kanat çırpmaya başladı ve eğer Quicksilver zıplayıp da havada yakalayamasaydı muhtemelen uçup gidecekti.

      “Daha dikkatli olmalısın,” dedi ayakkabıyı Perseus’a geri verirken. “Eğer aralarına karışmış bir ayakkabı görürlerse, gökte uçan kuşlar korkabilir.”

      Perseus ikisini de ayaklarına geçirince, bir an önce adımlamak için heyecanlanmıştı. Bir adım attı ve ikincisi ve şuraya bakın! Quicksilver ve perilerin üstünde havaya yükseldi ancak aşağı nasıl ineceğini bulmakta bir hayli zorlandı. Kanatlı ayakkabılar ve diğer tüm uçan icatları idare etmek biraz alışana kadar çok zordu. Quicksilver arkadaşının bu istemsiz hareketine güldükten sonra ona fazla acele etmemesini ve görünmezlik şapkasını beklemesini söyledi.

      Tüyleri uçuşan, koyu renk sorgucu olan başlık, iyi kalpli perilerin elinde, kafasına takması için Perseus’u bekliyordu. Tam o esnada henüz size bahsetmediğim bir olay oldu. Başlığı kafasına giymeden bir saniye önce, elinde parıl parıl parlayan kalkanı, kemerindeki eğri büğrü kılıcı, altın gibi saç lüleleri ve kırmızı yanaklarıyla delikanlı Perseus ayakta duruyordu; canlılık ve cesaretle aydınlanmış gibi hazırda bekliyordu. Fakat başlığı kafasına koyar koymaz, Perseus ortadan kaybolmuştu! Havadan başka bir şey yoktu! Onu gizleyen başlık bile görünmez olmuştu!

      “Perseus, neredesin?” diye sordu Quicksilver.

      “Nasıl, buradayım elbette,” dedi Perseus oldukça sakin bir sesle. Sesi sanki şeffaf bir boşluktan geliyordu. “Az önce neredeysem yine oradayım. Beni görmüyor musun?”

      “Doğrusunu istersen, hayır!” diye cevapladı arkadaşı. “Başlığın altına gizlendin. Yani eğer ben seni göremiyorsam, Gorgonlar da göremez. Şimdi beni takip et de uçan ayakkabılarla birlikte ustalığını bir görelim.”

      Bu sözcüklerle birlikte, Quicksilver’ın şapkasının kanatları açıldı, sanki kafası omuzlarından uçup gidecek gibiydi. Fakat tüm vücuduyla yavaşça havaya kalktı ve Perseus da onu takip etti. Birkaç yüz fit yükseldikten sonra genç adam, bu sıkıcı yeryüzünü aşağıda bırakıp bir kuş gibi uçup gidebilmenin ne kadar da harika bir duygu olduğunu hissetmeye başladı.

      Gece iyice ilerlemişti. Perseus başını yukarı kaldırdı ve yuvarlak, parlak, gümüş renkli aya baktı, oraya doğru uçup gitmekten ve hayatını orada geçirmekten daha güzel bir şey olamayacağını düşündü. Sonra başını aşağı eğerek yeryüzüne baktı; denizleri ve gölleriyle, akıp giden gümüşi nehirleriyle, dağlarının karlı tepeleriyle, tarlalarda esen rüzgârıyla, öbek öbek gözüken ormanlarıyla, tüm etrafı kaplayan ay ışığının yansıdığı beyaz mermerden yapılma şehirleriyle yeryüzünün de, gökteki ay ya da parlayan bir yıldız kadar harikulade olduğunu gördü. Diğer her şeyin arasından annesinin yaşadığı Seriphus Adası’nı gördü sonra. Bazen o ve Quicksilver, gümüş renginde yumuşak tüyden yapılmış gibi gözüken bir buluta yaklaşıyor ve içine girdiklerinde kendilerini donmuş ve gri sisle nemlendirilmiş gibi hissediyorlardı. Bulutun içinden yeniden ay ışığına çıktıklarında uçuşları hızlanmıştı artık. Yükseklerde uçan bir kartal, görünmez Perseus’a doğru uçtu. En cesur olanlar meteorlardı, sanki gökte bir ateş yakılmış gibi parlayarak ay ışığını soluklaştırmışlardı.

      İki arkadaş ileri doğru