Jolson hem sahnede hem de beyazperdede, döneminin en başarılı siyah maske performanslarını sergiliyordu. Siyah maske kullanımı dönemin eğlence sektöründe son derece yaygın olsa da, bu tartışmalı uygulama Jolson’un imajını ve popülerliğini ölümünden beri gölgelemiştir.
1940’larda Jolson neredeyse emekli olmuştu. Arada sırada turlar düzenliyor ve Broadway şovlarına çıkıyordu. 1946 yılında kendi hayatını anlatan The Jolson Story ile birlikte kariyeri yeniden canlandı. Eski plakları yeniden basılmaya başlamıştı.
Kalp yetmezliğine rağmen II. Dünya Savaşı sırasında Amerikan askerleri için gösteriler düzenledi. 1950 yılında aynı şeyi yapmak için Kore’ye gitti. Sonraki ay, altmış dört yaşında kalp krizi geçirerek hayata veda etti.
1- Kimi canlı gösterilerde seyircilerin arasına giren bir rampa kullanıyordu. Böylece onların arasında dolaşıp, izleyicilerle sohbet edebiliyordu.
2- O dönemde plak satışlarına dair bilgiler mevcut olmamasına rağmen, “Billboard” dergisi Jolson’un yirmi üç adet hit plağı olduğunu tahmin etmektedir.
3- Jolson, Jazz Singer’daki çoğu diyaloğu doğaçlama geliştirmiştir. Öte yandan filmin açılış cümlesi olan, “Henüz hiçbir şey duymadınız” onun sahne performanslarının temel bir unsuruydu.
J. Edgar Hoover
J. Edgar Hoover (1895–1972), Federal Araştırma Bürosu’nun (FBI) ilk müdürüdür. Yaklaşık elli yıl boyunca kurumun yönetiminde rol oynamıştır. Onun yönetimi altında FBI; kaçakçılarla, casuslarla ve mafyayla mücadele etmiştir. Öte yandan Hoover, FBI ajanlarının insan haklarına saygı duymadıkları gerekçesiyle eleştirilere konu olmuştur.
Hoover Washington DC’de doğmuştu. Hukuk fakültesini bitirdikten sonra Adalet Departmanı’na girdi. 1924 yılında yirmi dokuz yaşında bir bürokrat olarak, departmanın küçük araştırma bürosunun kontrolünü eline aldı.
Onun yönetimi altında, 1920’lerde büro hızla genişledi. Esas olarak içki kaçakçıları ve banka soyguncularına yoğunlaşmışlardı. Federal ajanlar, ünlü banka soyguncusu John Dillinger’ı yakalamış (1903–1934) ve Chicago’daki Biograph Tiyatrosu’nun dışında kurşun yağmuruna tutarak öldürmüşlerdi. Hoover büronun başarılarını sahiplenmek konusunda son derece hızlıydı. Büyük Buhran’ın suçla dolu yıllarında yasanın ve düzenin yüzü haline gelmişti.
1935 yılında büro, Federal Araştırma Bürosu (FBI) adını aldı. Franklin D. Roosevelt (1882–1945) Hoover’ı müdür yaptı. Ölene kadar bu görevde kalacak ve sekiz ABD başkanı için çalışacaktı.
Soğuk Savaş döneminde Hoover ABD’deki komünist ajanları bulmakla uğraştı. Ajanlarını yurttaşlık hakları gruplarına sızdırdığı ve illegal araçlarla liderleri Martin Luther King Jr’ı (1929–1968) dinlettiği için çok eleştirildi. Hoover onların komünist olabileceklerinden korkuyordu. COINTELPRO adı verilen bu program 1970’lerde ortaya çıkarıldı ve kongre tarafından kınandı.
Pek çok başkan Hoover’ı işten çıkarmayı düşünse de, bir suç savaşçısı olarak sahip olduğu popülarite ve kamusal yaşamdaki neredeyse her bilinen kişi için tuttuğu kalın dosyalar onu Washington’da daimi biri hale getirdi.
Özel hayatı tam bir bilmeceydi. Görünüşte kendisini tamamen işine verdiği duygusu uyanıyordu. Hiçbir zaman evlenmedi. Eşcinsel olduğu yönünde söylentiler dolaşıyordu.
Hoover’ın ölümünün ardından yapılan reformlarla dinleme cihazlarının kullanımına kısıtlama getirildi. Geleceğin müdürlerine on yıl görev kısıtlaması getirildi. Böylece başka hiç kimsenin Hoover gibi beklenmedik bir güce ulaşması istenmiyordu.
1- Washington DC’deki FBI karargahı ölümünün ardından “Hoover” adını aldı.
2- 1950 yılında, FBI’ın en çok aranan on kişi listesini yapmak Hoover’ın fikriydi.
3- Hoover’ın döneminde FBI, Kaliforniya’dan genç bir hukuk mezununun başvuru formunu geri çevirmişti: Richard M. Nixon (1913–1994).
Robert Frost
Robert Frost (1874–1963), 20. yüzyıl Amerika’sında yazılmış mektupların kıdemli devlet adamıydı. Öte yandan o, hem eleştirmenlerin hem de sıradan okuyucunun saygı duyduğu ulus çapında tanınmış bir şairdi. Sık sık alıntı yapılan biri olarak Frost, Amerikan yazın geleneğindeki en çok yanlış anlaşılan şairlerden biri olmanın karmaşık ayrıcalığından ötürü hoşnuttu. Okuyucular Frost’un çalışmalarını genellikle kırsal yaşamın kendine özgü bir anlatımı olarak yorumladılar. Gerçekte ise şiirleri, karanlık ve ironik bir mizahla hatta kötümserlikle yüklüydü.
Kaliforniya’da doğan Frost, New England’da yetişti. Bu bölgeyle çok güçlü bağları vardı. Şiir kariyeri yapmak üzere Dartmouth’tan ayrıldıktan sonra, uzun yıllar hayal kırıklığına uğramış biri olarak dolaştı durdu. Şiirler yazsa da bunları yayınlatamadığından emeğinin mali karşılığını alması bir türlü mümkün olamıyordu.
Sonunda Frost 1912 yılında ABD’den ayrıldı. Çalışmalarının Londra’da daha fazla ilgi görebileceğini ummuştu. Frost’un umutları boşa çıkmadı ve ilk kez 1913 yılında tam bir şiir derlemesi Birleşik Krallık’ta yayınlandı. Amerikalı şair Amy Lowell (1874–1925), Frost’un şiirlerini beğeniyordu. Bunları Amerika’ya getirdi ve bıkıp usanmadan Frost’u insanlara anlattı. Büyük ölçüde Lowell’ın çabalarının bir sonucu olarak, Frost’un çalışmaları çok satanların arasına girdi. Oldukça hızlı bir biçimde ünlü birisi haline gelmişti.
Frost’un şiirleri 19. yy New England’ının romantik geleneğinden ayrılıyordu. Doğayı yücelten betimlemelerden vazgeçerek, karanlık ve sorunlu doğa manzaralarına yöneldi. Dilinin basitliği ve kullandığı doğal imgeler, şiirlerinin karmaşıklığını örtüyordu. Eserleri basmakalıp yorumları geçersiz kılan, karmaşık çalışmalardı.
Frost’un insanların bariyerler inşa etmeye olan eğilimini anlatan “Mending Wall” şiiri, yaşam tercihlerinin gelişigüzelliği üzerine genellikle yanlış anlaşılan bir düşünce olan “The Road Not Taken”, dünyanın sonuna ilişkin arsızca bir anlatı olan “Fire and Ice”, doğa ve medeniyet arasındaki sınırlarla ilgili karanlık şiiri “Stopping by Woods on a Snowy Evening” en ünlü şiirleri arasında yer almaktadır.
1- Frost çalışmalarıyla dört kez Pulitzer Ödülü kazanmıştır. Bu, Amerika tarihindeki diğer şairlerin ulaşamadığı bir başarıdır.
2- 1961 yılında Başkan John F. Kennedy’nin (1917–1963) göreve başlama töreni için “Dedication” isimli bir şiir yazmıştır. Ne var ki seksen altı yaşına gelmiş olması nedeniyle zayıflayan görme gücü ve kış güneşi, notlarını okumasını güçleştirmiştir. Bu nedenle son dakikada eski bir şiiri olan “The Gift Outright”ı ezberden okumuştur.
3- Frost, zaman içerisinde kendini kanıtlamış şiir biçimlerini ve kafiye şemalarını çağdaş tekniklere tercih etmeye başladı. Serbest nazım için, “ağ olmadan tenis oynamak gibi” diyecektir.
Aaron