Gezegensel hareketlerin açıklanması
Bu sayfada bulunan çizimle Kopernik’in muhteşem keşfi için sunduğu geometrik önermeleri detaylı bir şekilde aktarabilmemiz mümkün değil. Yalnızca birkaç temel prensipten bahsedebiliriz. Genel olarak şu kıstasları verebiliriz: Hareket halindeki bir gözlemci (eğer gerçeğin farkında değilse) etrafındaki sabit cisimlerin, hareket ettiği yönün tam tersine doğru, kendi hareketine eşit bir hızla hareket ettiğini düşünebilir. İleri doğru giden bir deniz yolcusu, kıyıdaki cisimlerin kendi hareketiyle eşit bir hızda tam tersine doğru hareket ediyormuş gibi göründüğünü gözlemler. Bu prensibi uyarlayarak, Batlamyus’un çemberleri kullanarak zekice tasvir ettiği gezegen hareketlerini açıklayabiliriz. Gelin, dış gezegen düzensizliklerinin en karakteristik niteliğini örnek olarak alalım. Daha önce zaten yıldızlar arasında normalde batıdan doğuya doğru ilerleyen Mars’ın zaman zaman duraksayıp bir süreliğine geriye doğru gittiği, sonra tekrar duraksayıp orijinal ilerleyişine devam ettiğinden bahsetmiştik. Kopernik, bu etkinin Dünya’nın gerçek hareketi ile Mars’ın gerçek hareketinin birleşimiyle ortaya çıktığını açıkça gösterdi. Yukarıdaki şekilde, Dünya ve Mars’ın Kopernik sistemine göre izlediği dairesel yolların bir kısmı gösteriliyor. Özellikle Dünya’nın doğrudan Mars ve Güneş’in arasına girdiği durumu seçtim, çünkü bu tür durumlarda retro hareketi (ki bu Mars’ın geri hareketinin bilimsel adı) en yüksek seviyede gerçekleşiyor. Mars, okla gösterilen yönde ilerliyor, Dünya da aynı yönde ilerliyor. Ancak biz Dünya üzerindeyken bu hareketin farkında değiliz ve biraz önce açıkladığım prensibe göre Mars’a eşit ve ters yönde bir hareket atfediyoruz. Mars’ın iki hareketi var, gezegenin üzerinde görünen izlenimler şunlar: Bir yönde ileri doğru gerçek bir hareket, bir de tam tersi yönde gerçekleşen görünür bir hareket. Eğer Dünya ve Mars aynı hızda ilerleseydi gerçek hareket ve görünen hareket birbirlerini nötrlerdi, böylece Mars, etrafındaki yıldızlara nispeten duruyormuş gibi gözükürdü. Bununla birlikte gösterilen gerçek durumda Dünya, Mars’tan daha hızlı hareket ediyor; bunun sonucu olarak da geriye doğru gerçekleşen görünen hareketin hızı, ileri yönde vuku bulan gerçek hareketi geçiyor ve sonuç olarak ortaya görünüşte retro hareket çıkıyor.
Dört dörtlük bir yeteneğe sahip olan Kopernik, gezegenlerin karakteristik hareketlerini açıklamak için aynı prensiplerin nasıl kullanılabileceğini gösterdi. Mantığı, gelen tüm karşıt savları yendi. Dünya’nın sistem içindeki yüce önemi yok oldu. Artık yalnızca gezegenlerden biriydi.
Aynı büyük gökbilimci şimdi, ilk kez, mevsim geçişlerine mantıklı bir açıklama da getirecekti. Daha muğlak gökbilimsel olaylar bile dikkatinden kaçmıyordu.
Muhteşem keşiflerini dünya ile paylaşmayı yaşlı bir adam haline gelene kadar erteledi. Çünkü çalışmalarının, bir muhalefet fırtınasına neden olacağına dair derin kaygıları vardı. Ama arkadaşlarının yalvarışlarına daha fazla karşı koyamadı ve kitabı baskıya gitti. Ancak kitap dünyaya açılmadan hemen önce Kopernik, ölümcül bir hastalığın pençesine düştü. Kitabın bir kopyası, 23 Mayıs 1543’te onun yanına getirildi. Kitabı görüp ona dokunabildiği söyleniyor; ancak fazlası yok. Sonrasındaki birkaç saat içinde de hayatını kaybetti. Hayatı boyunca yakın bir ilişki içinde olduğu Frauenburg Katedrali’ne gömüldü.
Tycho Brahe
Tycho Brahe
Gökbilim tarihinin şüphesiz en renkli simalarından biri, adı bu bölüme verilen büyük ve meşhur Danimarkalı gökbilimci. Tycho Brahe’nin hem gökbilime ilişkin dehasından hem de olağanüstü coşkun karakterinden bahsetmemek olmaz. Bir filozof olarak etkileyici kariyeri, Danimarkalı bir asil olarak ihtişama olan düşkünlüğü, heyecanlı arkadaşlıkları ve şiddetli çekişmeleri onu bir biyografi yazarı için ideal bir konu haline getirirken, gerçekleştirdiği muazzam gökbilimsel çalışmalar da ona ölümsüz bir şöhret sunuyor.
Tycho Brahe’nin yaşamı, şu an Armagh’daki gözlemevini yöneten başarılı gökbilimci Dr. Dreyer tarafından insanı hayran bırakan bir şekilde anlatıldı, ayrıca kendisi Tycho’nun bir hemşerisi. Danimarkalı bu muhteşem adamın hayatıyla ilgilenen herkes mutlaka ama mutlaka Dr. Dreyer’in çalışmalarına bir göz atmalı, çünkü kendisi bu konuda gerçek bir uzman. Tycho, asil bir soydan geliyor. Ailesi asırlar boyunca hem İsveç’te hem de Danimarka’da zenginlik içinde yaşadı, günümüzde bu ülkelerde onun soyundan gelenleri bulmak mümkün. Gökbilimcinin babası özel meclisin bir üyesiydi ve Danimarka hükümetinin önemli pozisyonlarında çalıştı, en sonunda Helsingborg Kalesi’nin yöneticiliğine terfi etti ve hayatının son yıllarını burada geçirdi. Meşhur oğlu Tycho, 1546 yılında doğdu; on kişilik bir ailenin ikinci çocuğu ve ilk erkek çocuğuydu.
Öyle görünüyor ki Tycho’nun babası Otto, George adında bir kardeşe sahipti ve George’un çocuğu olmuyordu. Fakat George, sevgisini sunabileceği ve mirasını devredebileceği bir erkek çocuğunu evlatlık olarak almak istiyordu. Otto evlendiğinde, iki kardeş arasında tuhaf bir anlaşma yapıldı. Otto’nun doğacak ilk erkek çocuğu, ebeveynleri tarafından, evlatlık olarak alınıp yetiştirilmesi için George’a teslim edilecekti. Bir süre sonra küçük Tycho dünyaya geldi ve George anlaşmanın yerine getirilmesi için çocuğu istedi. Ne var ki doğal olarak anlaşmanın yapıldığı sırada etkin olmayan ebeveynsel içgüdüler devreye girerek bu duruma engel oldu. Tycho’nun anne ve babası anlaşmadan geri çekildiler ve çocuğu vermek istemediler. George, kendisine kötü davranıldığını düşündü. Yine de bir yıl boyunca hiçbir şekilde şiddet içeren bir adım atmadı. Bu bir yılın sonunda Tycho’nun bir erkek kardeşi oldu. Bunun üzerine amca, hakkı olanı aldığı düşüncesiyle hiçbir vicdan azabı çekmeden (tıpkı anlaşmada ona söz verildiği gibi) ilk doğan erkek yeğenini kaçırdı. Bir süre sonra anne ve baba kaybı kabullendiler. Böylece geleceğin gökbilimcisinin çocukluğunu geçireceği ev, amcası George’un evi oldu.
Tycho’nun on üç yaşındayken Kopenhag Üniversitesi’ne girdiğini okuduğumuzda, sonradan dünyayı hayretler içinde bırakacak o muhteşem yeteneklerini o yaşlarda bile sergilediğini düşünebiliriz. Oysaki bundan böyle bir sonuç çıkarılmamalı. Çünkü o zamanlarda öğrencilerin, şimdikinden çok daha erken yaşta üniversitelere girmesi alışılmış bir şeydi. Tabii ki bu, o zamanın on üç yaşındaki çocukları şimdiki yaşıtlarından daha çok şey biliyorlardı demek değil. Ancak o zamanlarda üniversitelerde, şimdiki üniversite eğitiminden anladığımıza kıyasla çok daha temel bir eğitim veriliyordu. Buna bir örnek verecek olursak Dr. Dreyer, Wittenberg Üniversitesi’nde açılış konuşması yapan bir profesörün, gerekli çabayı gösteren her öğrencinin aritmetikte çarpma ve bölme işlemlerini öğrenilebileceğini belirttiğini anlatıyor.
Amcasının isteği, Tycho’nun bilhassa retorik ve felsefe üzerine eğitim almasaydı, çünkü bunlar bir devlet adamı olabilmek için gerekli meziyetlerdi. Her ne kadar parlak bir öğrenci olsa da Tycho, asıl ilgisini çeken şeyin metafiziğin incelikleri değil, gökcisimlerinin hareketleri olduğunu öğretmenlerine çok geçmeden, açık bir şekilde gösterdi.
21 Ekim 1560 tarihinde, Kopenhag’dan da kısmen gözlemlenebilen bir Güneş tutulması gerçekleşti. Her ne kadar genç bir çocuk da olsa Tycho, bu olaya muhteşem bir ilgi duydu. Durumla ilgili hevesi ve şaşkınlığı büyük oranda, gerçekleşen olgunun bu kadar kesin bir şekilde önceden tahmin edilebilmesinden kaynaklanıyordu. Meseleyi etraflıca anlama isteğiyle yanıp tutuşan Tycho, bilmek istediği şeyleri açıklayabilecek bir kitap bulmak için aramaya koyuldu. O günlerde hangi tür olursa olsun kitaplar çok az ve kıttı, özellikle bilimsel kitaplara ulaşılamıyordu. Batlamyus’un gökbilim çalışmalarının