“Hökberg birisiyle göz teması kurmak istediği için yer değiştirmek istemiştir. Bunun bir anlamı olmalı.”
Höglund omuz silkti. “Persson’a sorarım. Ama senin tam olarak cevabını istediğin soru ne?”
“Neden yer değiştirdiler ve saat kaçta yer değiştirdiler? Yalan söyleyecek mi bak bakalım. Bir de, arkasında oturan adamı fark etmiş mi?”
“Kızın aklından geçenleri anlamak çok zor.”
“Yeni hikâyesine mi sadık kalıyor?”
“Hökberg, Lundberg’e hem vurmuş hem de onu bıçaklamış. Persson öncesinde hiçbir şey bilmiyormuş.”
“Ona Hökberg’in öldüğünü söylediğin zaman nasıl tepki verdi?”
“Üzülmüş gibi yaptı ama bunda pek başarılı olamadı. Bence kız aslında şoke olmuştu.”
“Yani sence önceden bilmiyordu?”
“Hayır. Annesi bir avukat tutmuş, Klas Harrysson. Adam sana dava açmış.”
Wallander’in tanımadığı bir isimdi bu.
“Malmö’lü genç, hırslı bir avukat. Kendinden pek emin.”
Wallander’e yorgunluk çöktü. Sonra öfkesi geri geldi, ayrıca haksızlığa da uğradığını düşünüyordu.
“Yeni bir bilgi kopardın mı?”
“Doğrusunu istersen, bence Persson biraz aptal ama hikâyesinde ısrar ediyor yani ikinci versiyonda. Hiç takılmadan konuşuyor.”
“Lundberg cinayetinde göründüğünden daha fazlası var,” dedi Wallander. “Adım gibi eminim.”
Höglund, Persson’u sorguya çekme işine döndü. Wallander de odasına gitti. Martinson’u bulmaya çalıştı ama bulamadı. Hansson da yoktu. Ardından Irene’in ona verdiği mesajları şöyle bir karıştırdı. Arayanların çoğu gazeteciydi ama Tynnes Falk’ın eski karısından bir mesaj gelmişti. Wallander bu mesajı kenara ayırdı, Irene’i aradı ve bir süre telefon bağlamamasını söyledi. Bilinmeyen numaraları aradı, American Express ofisinin telefon numarasını öğrendi. Ne istediğini anlattığında Anita adında birisine aktarıldı. Kadın güvenlik kontrolü için onu kendisinin araması gerektiğini söyledi. Wallander telefonu kapatıp bekledi. Birkaç dakika sonra Irene’den hiçbir telefon bağlamamasını istediğini hatırladı. Küfretti ve American Express’in numarasını bir daha aradı. Bu kez gelen aramayı açtı, Wallander ihtiyaç duyduğu bilgileri sorabildi.
“Biraz zamanımızı alır,” dedi kadın.
“Ne kadar önemli olduğunu anlamalısınız.”
“Elimizden geleni yaparız.”
Wallander oto tamircisini aradı. Sonunda, daha önceden konuştuğu adam telefona çıktı ve ona dudak uçuklatan bir rakam verdi. Araba ertesi güne hazırdı. İşçilik değil, değişen parçalar pahalıydı. Wallander öğlen saati arabayı almaya geleceğini söyledi.
Ahizeyi yerine koydu, düşünceleri gene sağa sola dağıldı. Höglund’la birlikte sorgu odasında olmayı diledi. Orada olamayışı sinirlerini bozuyordu. Höglund biraz yumuşak başlıydı, karşısındakine gerçekten baskı uygulamada başarılı değildi. Öte yandan Holgersson ona insaflı yaklaşmamıştı ve Wallander bu yüzden onu asla affetmeyecekti.
Zamanı doldurmak için Falk’ın eski karısının bıraktığı numarayı çevirdi. Kadın neredeyse ânında telefonu açtı.
“İyi günler, ben Komiser Wallander. Marianne Falk’la mı görüşüyorum?”
“Çok memnun oldum. Ben de aramanızı bekliyordum.”
Kadının yüksek oktav, hoş tınılı bir sesi vardı. Mona gibiydi. Wallander inceden bir sızı duydu. Hüzün müydü bu?
“Dr. Enander sizinle iletişime geçti mi?” diye sordu kadın.
“Konuştum onunla.”
“O hâlde Tynnes’in kalp krizinden ölmediğini biliyorsunuz.”
“Bu ihtimali eleyebileceğimizden emin değilim.”
“Neden? Saldırıya uğradı ya.”
Wallander’in merakı kabardı. “Hiç şaşırmışa benzemiyorsunuz.”
“Şaşırmadım zaten. Tynnes’in çok düşmanı vardı.”
Wallander bir tükenmez kalem ve birkaç kâğıt çekti önüne. Gözlüğü zaten gözündeydi.
“Ne tür düşmanlar?”
“Bilmiyorum. Ama hep bir savunma hâlindeydi.”
Wallander, Martinson’un raporunda yazan bilgileri hafızasından şöyle bir taradı.
“Bir nevi bilgisayar danışmanıydı, doğru mu?”
“Evet.”
“Pek tehlikeli bir mesleğe benzemiyor.”
“Bence ne yaptığınıza bağlı olarak değişir bu.”
“Peki ya o tam olarak ne yapardı?”
“Bilmiyorum.”
“Ama saldırıya uğradığını düşünüyorsunuz?”
“Birlikte yaşamasak da onu çok iyi tanırdım. Özellikle son bir yıldır çok kaygılıydı.”
“Size sebebini hiç anlatmadı mı?”
Kadın cevap vermeden önce biraz duraksadı. “Daha net konuşamayışım dışarıdan bakınca garip görünüyor, biliyorum,” dedi. “Uzun zamandır birlikteydik, iki çocuğumuz var ama yine de.”
“‘Düşman’ çok ciddi bir kelime.”
“Tynnes sıklıkla seyahat ederdi. Her zaman. Ne tür insanlarla tanışıyordu hiçbir fikrim yok ama bazen eve döndüğünde çok heyecanlı olurdu. Bazen Sturup Havaalanı’nda buluştuğumuz zaman oldukça endişeli bir hâli olurdu.”
“Ama muhakkak bir şey demiştir, neden düşmanı var, ya da kimler?”
“Sessiz bir adamdı ama endişesini yüzünden okuyabiliyordum.”
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.