“Kız çok küçük,” dedi Törngren. “Yaşça büyük arkadaşının onu bu trajik olaylara sürüklediğini iddia ediyor. Sence bu mantıklı değil mi? Eva gerçeği söylüyor olamaz mı?”
Wallander ona Hökberg hakkındaki gerçeği anlatmayı düşündü. En son gelişmeler henüz halka duyurulmamıştı ama yine de Wallander bu kararından vazgeçti. Neyse, yine de bu ona bir avantaj verirdi.
“Bu soruşturmadan ne sen ne de senin gazeten sorumlu. Biz sorumluyuz. Kendi çıkarımlarınıza varmak ya da kendi yargılarınızı oluşturmak istiyorsanız, size engel olamayız. Fakat hakikat çok farklı ortaya çıkacak. Hoş, editörün buna pek yer vermez.”
Wallander avuçlarını masaya koyarak röportajın sona erdiğini belli etti.
“Zaman ayırdığın için teşekkür ederim,” dedi Törngren ve kayıt cihazını toplamaya başladı.
“Komiser Martinson sizi geçirecek,” dedi Wallander.
Adamla tokalaşmadan odadan çıktı. O günkü postalarını alırken röportajın nasıl geçtiğini değerlendirmeye çalıştı. Bir şeyler eklemeli miydi? Bir şeyleri daha farklı ifade edebilir miydi? Mektuplarını koltuk altına koyup bir fincan kahveyi odasına taşıdı. Törngren’le konuşmasının iyi gittiğine karar verdi, yine de günün sonunda gazetede çıkan yazı üstünde bir etkisi olamazdı. Oturup mektuplarını karıştırmaya koyuldu. Acil bir şey yoktu. Aklına Enander’in ziyareti geldi, en üst çekmecedeki notlarını karıştırdı ve Lund’daki patoloğu aradı. Şanslıydı, ânında aradığı kişeye bağlandı. Wallander ona Enander’in anlattıklarını aktardı. Doktor da bu yeni bilginin otopsi sonucunun yeniden gözden geçirilmesi için yeterli olup olmadığını Wallander’e haber verecekti.
Saat sekizde Wallander kalkıp büyük toplantı odasına geçti. Holgersson çoktan oradaydı, Lennart Viktorsson adlı savcı da. Wallander onu görünce içinde fırtınalar koptu. Çoğu insan, bir gazetenin ana sayfasında bu koşullarda çıkınca dikkat çekmemeye çalışır. Wallander bir gün evvel emniyetten erken ayrılarak zayıflık ânını yaşamış, geçmişi geride bırakmıştı. Artık savaşa hazırdı. Sandalyesine oturup anlatmaya başladı.
“Hepinizin bildiği gibi, dün akşam gazetelerinde Eva Persson’un bir fotoğrafı çıktı, altında da ona tokat attığım için yere düştüğü yazıyordu. Kız ve annesi inkâr ediyor olabilir ancak asıl olay şu ki kız, annesine tokat atıyordu, ben de araya girmeye çalıştım. Kızın gözü dönmüştü. Onu bu cinnet ânından uyandırmak için yüzüne tokat attım. Çok hızlı vurmadım ama dengesi bozulup düşmesine yetti. Aynı zamanda, emniyete sinsice girip etrafa bakan gazeteciye de aynısını anlattım. Bu sabah onunla konuştum, Martinson da bunu doğrulayabilir.”
Devam etmeden önce durdu ve masanın başına toplanmış herkese baktı. Emniyet Müdürü Holgersson biraz bozulmuşa benziyordu. Muhtemelen konuyu kendisi açmak istemişti.
“Meseleyle ilgili bir soruşturma açılacağını öğrendim, bana uyar. Ancak şimdilik sanırım dikkatimizi elimizdeki en önemli meseleye yani Lundberg cinayetine ve Hökberg’e gerçekten ne olduğuna çevirmeliyiz.”
Wallander lafını bitirir bitirmez Holgersson konuşmaya başladı. Wallander, kadının surat ifadesinden hiç hoşlanmamıştı. Hâlâ onu yarı yolda bıraktığını hissediyordu.
“Sanırım Eva Persson’u sorguya çekmene izin verilmeyeceğini söylememe gerek yok,” dedi.
Wallander başıyla onayladı. “Ben bile anladım bunu.”
Daha fazlasını söylemeliydim, diye düşündü. Bir polisin ilk görevi, meslektaşına destek olmaktır; elbette bu eleştirmeksizin ya da her ne pahasına olursa olsun değil. Ancak eğer ortada iki kişinin söylediğine bakılacaksa, ortada bir kanıt yoksa destek olunmalı. Persson’un yalanını yutması, rahatsız edici gerçeği savunmaktan daha kolay.
Viktorsson elini kaldırarak Wallander’in aklından geçen düşünceleri böldü. “Bu soruşturmayı yakından takip ediyor olacağım ve Eva Persson’un, olan bitene dair anlattığı şu yeni versiyonu ciddiye alalım diyorum. Saldırının planlanması ve uygulanmasında Sonja Hökberg’in tek başına sorumlu olması ihtimali gayet güçlü.”
Wallander kulaklarına inanamıyordu. Odada sağa sola bakınıp en yakın iş arkadaşlarından destek bekledi. Dama desenli gömleğiyle Hansson düşüncelere dalmış gitmişti. Martinson çenesini sıvazlıyordu ve Höglund sandalyede kamburunu çıkarmıştı. Kimse onunla göz teması kurmadı ama Wallander gördüklerinden, onların hâlâ yanında olduğu yorumunu çıkardı.
“Persson yalan söylüyor,” dedi. “İlk anlattıkları doğruydu. Eğer kollarımızı sıvayıp işimizi yaparsak, kanıtlayabileceğimiz tek versiyon da ilk söyledikleri olacak.”
Viktorsson devam etmek istedi ama Wallander izin vermedi. Çoğunun, dün gece Höglund’un onu arayıp söylediği şeyden haberdar olmadıkları kanısındaydı.
“Hökberg cinayete kurban gitti,” dedi. “Patolog başının arkasına sert bir cisimle vurulduğunu gösteren bir iz buldu. Ölüm sebebi bu olabilir, en azından bundan dolayı şuuru kapanmış. Arkasından da yüksek gerilim hattına atılmış. Her koşulda artık cinayete kurban gidip gitmediği konusunda bir şüphemiz olamaz.”
Haklıydı. Odadaki herkes şaşkınlık yaşadı.
“Bunun patoloğun ilk raporu olduğunu da özellikle belirtmek zorundayım,” dedi. “Yeni bilgiler gelebilir.”
Hiç kimse ağzını açmadı, Wallander artık gidişatın kontrolünü ele geçirdiğini hissetti. Gazetedeki fotoğraf içini kemiriyordu ve ona yeni bir enerji veriyordu ancak Holgersson’un açık güvensizliğini bir türlü hazmedemiyordu.
Soruşturmanın en güncel hâline dair detaylı bir aktarım yapmaya devam etti.
“Johan Lundberg alelacele planlanmış ve hızlıca gerçekleştirilmiş bir infazla cinayete kurban gitti. Kızlar paraya ihtiyaçları olduğunu söylüyor ama özellikle ne için olduğunu söylememekte ısrarcılar. Saldırıyı polisten saklama zahmetine girmiyorlar. Onları tutukladığımızda ikisi de suçunu hemen itiraf ediyor. Anlatılanlar tutarlı ve ikisi de bir pişmanlık sergilemiyor. Ayrıca cinayet silahlarını buluyoruz. Derken Hökberg emniyetten kaçıyor. 12 saat sonra Sydkraft trafolarından birinde öldürülmüş hâlde bulunuyor. Oraya nasıl gelebildiğini saptamak bizim için hayati derecede önemli. Ayrıca niçin öldürüldüğünü de bilmiyoruz. Bu gelişmelere paralel, yine bir başka can alıcı gelişme yaşanıyor: Persson ilk itirafından vazgeçiyor. Olanlara dair tüm suçu Hökberg’in üstüne atıyor. Hökberg ölü olduğu için emin olamadığımız yeni bilgiler sunuyor bize. Esas soru şu: Persson bunu nereden biliyordu? Bunu bir şekilde biliyor olmalı. Cinayet haberi duyurulmadı. Bunu bilen insan sayısı çok az, dün o sayı daha da azdı. Yine de Persson birdenbire hikâyesini değiştirdi.”
Wallander sandalyesinde arkaya yaslandı. Odadaki dikkat seviyesi son derece yükselmişti. Wallander en can alıcı noktaları ayıklamıştı.
“Hökberg emniyetten çıkınca ne yaptı?” dedi Hansson. “Öğrenmemiz gereken şey bu.”
“Trafoya yürümedi,” dedi Wallander. “Yüzde yüz bunu kanıtlamak zor olsa da. Birisinin arabayla onu götürdüğünü varsaymak zorundayız.”
“Biraz fazla hızlı gitmiyor muyuz?” dedi Viktorsson. “Oraya vardığında belki ölüydü.”
“Henüz lafım bitmedi,” dedi Wallander. “Tabii ki bu bir ihtimal.”
“Bu