“Bir milyon nasıl az olabilir?” diye sordu Franz Malan şaşkınlıkla.
Jan Kleyn küçümser bir tavırla baktı. “Yoğun ama kısa sürecek bir görev için çok iyi bir para olduğunu söyleyebilirim,” dedi.
“Birini öldürmemi istiyorsunuz,” dedi Victor Mabasha bir kez daha.
Jan Kleyn yanıt vermeden önce ona uzun uzun baktı. Victor Mabasha birden odada soğuk bir rüzgâr esmişcesine ürperdiğini hissetti.
“Evet,” dedi Jan Kleyn yavaşça. “Birini öldürmeni istiyoruz.”
“Kimi?”
“Zamanı geldiğinde öğreneceksin,” dedi Jan Kleyn.
Victor Mabasha birden tedirgin oldu. Bilginin bu en önemli bölümünün kendisine verilmesi gerekiyordu. Tabancasını kime doğrultacaktı?
“Bu çok özel ve önemli bir görev,” diye sürdürdü konuşmasını Jan Kleyn. “Bu görev gereği yolculuk etmen gerekecek, hazırlıklar ve planlamalar belki bir ay sürecek, son derece dikkatli davranman gerek. Ortadan kaldırmak istediğimiz bir adam var. Çok önemli biri.”
“Güney Afrikalı mı?” diye sordu Victor Mabasha.
Jan Kleyn karşılık vermeden bir an duraksadı. “Evet,” dedi. “Güney Afrikalı.”
Victor Mabasha söz konusu adamın kim olabileceğini düşündü bir an. Ama bu konuda bilmediği o kadar çok şey vardı ki. Ve masanın diğer ucunda sesini çıkarmadan oturan bu şişman ve sürekli terleyen adam da kimin nesiydi? Victor Mabasha onu bir yerlerden tanıyor gibiydi. Acaba daha önce karşılaşmışlar mıydı? Eğer öyleyse nerede ve nasıl? Adamın resmini gazetede mi görmüştü? Belleğini zorladı ama hatırlayamadı.
Şoför yeşil örtülü masanın üstüne fincanlarla kahve demliğini koydu. Odadan çıkıp kapıyı arkasından kapatıncaya değin kimse konuşmadı.
“On gün içersinde Güney Afrika’dan ayrılmanı istiyoruz,” dedi Jan Kleyn. “Doğruca Ntibane’ye gideceksin. Herkese Gaborone’de hırdavat dükkânı olan amcanın yanında çalışmak üzere Botsvana’ya gideceğini söyle. Üzerinde Botsvana pulu olan ve sana iş teklifinde bulunan bir mektup alacaksın. Bu mektubu mümkün olduğunca çok kişiye göster. Bir hafta içinde, yani 15 Nisan’da Johannesburg otobüsüne bineceksin. Otobüs garajında karşılanacaksın ve o geceyi son talimatları almak üzere benimle buluşacağın bir evde geçireceksin. Ertesi gün Avrupa’ya uçacak ve sonra da St. Petersburg’a gideceksin. Pasaportunda yeni bir adın olacak ve kayıtlarda Zimbabveli olduğun belirtilecek. Adını kendin seçebilirsin. St. Petersburg’a gittiğinde havaalanında seni karşılayacaklar. Trenle Finlandiya’ya, oradan da gemiyle İsveç’e gideceksin. İsveç’te birkaç hafta kalacaksın. Sana önemli talimatlar verecek kişiyle orada buluşacaksın. Daha sonra da henüz belirlenmeyen bir günde Güney Afrika’ya geri döneceksin. Buraya döndüğünde de işin son bölümünü ben üstleneceğim. Her şey en geç haziran sonunda bitmiş olacak. Paranı istediğin ülkeden, istediğin kentten alabileceksin. Sana verdiğimiz bu küçük görevi kabul eder etmez avans olarak 100.000 rand alacaksın.”
Jan Kleyn dikkatle ona baktı. Victor Mabasha doğru duyup duymadığından emin değildi. St. Petersburg? Finlandiya? İsveç? Avrupa haritasını gözünün önünde canlandırmaya çalıştı ama başaramadı.
“Bir şey sormak istiyorum,” dedi kısa bir süre sonra. “Tüm bunlar ne anlama geliyor?”
“Bunlar bizlerin çok dikkatli ve titiz olduğunu gösteriyor,” dedi Jan Kleyn. “Bu, senin kendi güvenliğinin bir garantisi niteliğinde olduğundan bu önlemlerden hoşnut olmalısın.”
“Ben kendi başımın çaresine bakarım,” dedi Victor Mabasha. “Şimdi en başından başlayalım. St. Petersburg’da beni kim karşılayacak?”
“Senin de bildiğin gibi son birkaç yıldan bu yana Sovyetler Birliği’nde çok önemli değişiklikler oldu,” dedi Jan Kleyn. “Bizleri mutlu kılan değişiklikler. Ama öte yandan, bu, birçok etkili kişinin işsiz olduğu anlamına da geliyor. KGB’deki subaylar da bu işsiz kişilerin arasında. Becerileri ve deneyimleriyle ilgilenmemiz için bu kişiler hakkında bizlere sürekli bilgi gelir. Birçoğunun ülkemizde oturma izni alabilmek için yapabileceklerinin inan bana sınırı yok.”
“Ben KGB’yle çalışmam,” dedi Victor Mabasha. “Ben aslında kimseye bağlı çalışmam. Yapmam gerekeni yaparım ve bunu da tek başıma gerçekleştiririm.”
“Evet, haklısın,” dedi Jan Kleyn. “Tek başına çalışacaksın. Ama seni St. Petersburg’da karşılayacak olan dostlarımızdan çok yararlı bilgiler alacaksın. Onlar iyi insanlardır.”
“Neden İsveç peki?”
Jan Kleyn kahvesinden bir yudum aldı. “Sorulması gereken iyi bir soru,” diye başladı söze. “Öncelikle bu bir şaşırtma hareketi. Bu ülkede olanlardan kimsenin haberi olmamasına karşın yine de bir iki şaşırtma hareketi yapmanın yararı var. İsveç tarafsız, önemsiz, küçük bir ülke ve her zaman da bizim sosyal sistemimize saldırdı durdu. Kuzuya kurdun destek çıkacağı nedense kimsenin aklına gelmez. Ayrıca St. Petersburg’daki dostlarımızın İsveç’te çok iyi ve sağlam bağlantıları var. Sınırdaki denetimler çok gevşek olduğundan ülkeye girmek son derece kolay. Birçok Rus dostumuz sahte isim ve evrakla İsveç’e yerleşti bile. İsveç’te bize ev sağlayacak güvenilir dostlarımız da var. Ama belki de hepsinden önemlisi Güney Afrika’dan daha iyi saklanılabilecek bir yer olması. Benim gibi bir adamın ne yaptığını merak eden çok olur.”
Victor Mabasha başını salladı. “Kimi öldüreceğimi bilmek zorundayım,” dedi.
“Zamanı geldiğinde,” diye karşılık verdi Jan Kleyn. “Daha önce olmaz. Yaklaşık sekiz yıl önce aramızda geçen bir konuşmayı sana hatırlatmak istiyorum şimdi. O zaman bana, insanın elinde iyi bir plan varsa herkesi öldürebilir demiştin. Kimsenin kaçamayacağını söylemiştin. Şimdi yanıtını bekliyorum.”
İşte tam o sırada Victor Mabasha kimi öldüreceğini anladı. Bu düşünce ürpermesine neden oldu. Ama parçalar birbirine uyuyordu. Jan Kleyn’in siyahilere karşı akıl almaz nefreti, Güney Afrika’da gittikçe artan liberalleşme. Söz konusu kişi çok önemli biri. Başkan de Klerk’i öldürmek istiyorlardı!
İlk tepkisi hayır demek doğrultusundaydı. Bu, gereğinden fazla büyük bir riskti. Başkanın çevresinden bir an için bile ayrılmayan korumaları nasıl delip geçebilecekti? Hadi geçti diyelim, işi bitirdikten sonra nasıl kaçacaktı? Başkan de Klerk, işi bitirdikten sonra intihar etmeye gönüllü olan bir katilin tabancasından çıkacak kurşunun hedefi olabilirdi ancak.
Aynı zamanda sekiz yıl önce Jan Kleyn’e söylediklerine hâlâ inandığını da inkâr edilemezdi. Becerikli bir katilden hiç kimse kurtulamazdı. Ve bir milyon rand. İnsanı delirtecek kadar çok para. Bu teklifi geri çeviremezdi.
“Avans olarak üç yüz bin,” dedi. “Paranın en geç iki gün içinde bir Londra bankasına yatırılmasını istiyorum. Eğer çok tehlikeli bulursam planın son bölümüne katılmayı geri çevirme hakkını istiyorum. Bu durumda benden bir alternatif isteme hakkına sahipsiniz. Bu koşullar altında kabul ediyorum.”
Jan Kleyn gülümsedi. “Harika,” dedi. “Kabul edeceğini biliyordum.”
“Pasaportumun Ben Travis adına çıkarılmasını istiyorum.”
“Peki. Güzel bir ad. Hatırlanması kolay.”
Jan