“Genel Müdürlük yardıma ihtiyacınız olabileceğini düşündü,” dedi. “Bizim amacımız size elimizden geldiğince yardım etmek. Hepsi bu. Soruşturmadan sizler sorumlusunuz ve eğer size yardımcı olabilirsek ne mutlu bize. Ne ben ne de Bertil bu olayı kendi başınıza çözümleyebileceğiniz konusunda kuşku duyuyoruz, ayrıca ben son birkaç yıldan beri sizin son derece kararlı ve hızlı davrandığınızı da biliyorum.”
Wallander teşekkür edercesine başını salladı. Martinson gülümsüyor, Svedberg de masanın üstünde bulduğu bir ataşla düşünceli bir şekilde dişlerini karıştırıyordu.
“Peki, şimdi bulunduğumuz noktadan nereye gidebileceğimizi tartışalım,” dedi Björk.
“Haklısın,” dedi Wallander. “Size açıklamak istediğim birkaç teorim var ama öncelikle dün gece yaşadığım küçük maceradan söz etmek istiyorum.”
Sakinleştiğini fark etti. Törn’ün hakkından istediği gibi gelemediği için de kendisine kızıyordu. Çok yakında nasıl olsa onun buraya neden geldiğini öğrenecekti. Rönnlund’un verdiği destek kendini iyi hissetmesini sağlamıştı. Onlara kendisine gelen telefondan ve Brantevik’teki balıkçı teknesinden söz etti. Adamın, kurtarma botunun Baltık devletlerinden buraya sürüklenmiş olduğundan emin olduğunu vurguladı. Björk kendinden hiç beklenmeyen bir tavırla harekete geçerek danışmaya telefon edip deniz haritalarının bir an önce yukarıya, toplantı odasına gönderilmesini istedi. Wallander, Ebba’nın santralin önünden geçen ilk polis memurunu yakalayarak eline haritaları tutuşturup odaya göndermesini gözünün önünde canlandırınca kendi kendine gülümsedi. Bir fincan kahve alarak teorilerini açıklamaya başladı.
“Elimizdeki deliller bu adamların bir gemide öldürüldüklerini gösteriyor,” dedi. “Böyle düşününce de katillerin cesetleri neden denize atıp kurtulmadıkları geliyor insanın aklına ama bence onlar cesetlerin bir şekilde bulunmasını istediler. Neden bu şekilde davrandıklarını bilmiyorum ama botun bir şekilde kıyıya vuracağından emindiler. Her neyse, adamlar işkence yapıldıktan sonra öldürüldüler. İnsanları cezalandırmak ya da bilgi almak için işkence yapılır. Onlara uyuşturucu verildiğini de unutmayın, amfetamin bulduk. Bu da olaya bir şekilde uyuşturucunun da karıştığını gösteriyor. Giysilerinden bu adamların para sıkıntısı çekmediklerini düşünüyorum. Bu tür ayakkabılar ve giysiler satın aldıklarına göre Doğu Avrupa standartlarında çok varlıklı kişiler olmaları gerek. Doğrusunu isterseniz ben bu tür şeyleri satın alabilecek güçte değilim.”
Lovén, onun bu sözlerine güldü ama Birgitta Törn yüzünü asmayı sürdürüyordu.
“Elimizde bir şeyler var ama yine de olayların akışına ve bu adamların neden öldürüldüklerine ilişkin hâlâ bilmediğimiz birçok şey var. Hiç zaman kaybetmeden öğrenmemiz gereken bir şey var. O da bu adamların kim oldukları. Bunun üstünde yoğunlaşmalıyız. Bir an önce de balistik raporuna ulaşmalıyız. İsveç ve Danimarka’da kayıp oldukları bildirilen kişilerin listesini istiyorum. Adamların parmak izleriyle fotoğraflarının bir an önce Interpol’e iletilmesi gerekiyor. Belki de suç kayıtlarında bu adamlara rastlarız. Bu cinayetin Sovyetler Birliği’nde ya da Baltık ülkelerinden birinde işlendiğini varsayarak bu ülkelerdeki polisle de bağlantı kurmamız gerek. Birgitta Törn belki bu konuda bize bilgi verir.”
“Bunun için biraz daha beklememiz gerekecek,” dedi Törn. “Moskova polisinin uluslararası şubesiyle bağlantı kuracağız.”
“Estonya, Letonya ve Litvanya polisleriyle de bağlantı kurulmalı.”
“Moskova üzerinden yürütülecek bu.”
Wallander ona soru sorarcasına baktıktan sonra bakışlarını Björk’e çevirdi. “Geçen sonbaharda buraya Letonyalı bir polis gelmemiş miydi?”
“Birgitta Törn’ün söylediği çok doğru,” dedi Björk. “Baltık ülkelerinin kendi polis teşkilatları var ama resmî kararı yine de Sovyet polisi veriyor.”
“Emin değilim,” dedi Wallander. “Ben hâlâ Dışişleri Bakanlığı’nın bizden daha fazla şey bildiğine inanıyorum.”
Björk toplantıyı bitirdikten sonra yanına Birgitta Törn’ü alarak hızla odadan dışarı çıktı. Basın toplantısı öğleden sonra saat ikide yapılacaktı. Wallander toplantı odasında kalarak diğerleriyle birlikte çalışmayı sürdürdü. Svedberg içinde kurşunların olduğu plastik torbayı getirdi, Lovén balistik incelemenin en kısa zamanda yapılacağına ilişkin söz verdi. Diğerleri de kayıp ve aranan kişilerin listelerini incelemek için dağıldılar. Martinson’un Kopenhag polis teşkilatında çalışan bazı dostları olduğundan bağlantı kurma görevi ona verildi.
“Basın toplantısı için herhangi bir hazırlık yapmanıza gerek yok,” dedi Wallander. “Bu Björk’le benim işim.”
“Buradaki medya Stockholm’deki gibi baş belası mı?” diye sordu Rönnlund.
“Stockholm’deki basın toplantılarını bilmiyorum ama,” diye karşılık verdi Wallander. “Buradakiler hiç de eğlenceli olmuyor.”
Günün geri kalanı İsveç ve diğer İskandinav ülkelerindeki tüm polis merkezlerine bottaki cesetlere ilişkin ayrıntılı bilgi vermekle ve bir sürü dosyayı incelemekle geçmişti. Kısa süre sonra da öldürülen kişilerin parmak izlerine ne İsveç ne de Danimarka kayıtlarında rastlanmıştı ama Interpol’ün yanıt vermesi daha uzun sürmüştü. Wallander’le Lovén, Interpol’de Doğu Alman polis kayıtlarının olup olmadığından emin değildi. Acaba Birleşik Almanya’ya ilişkin tüm suç kayıtları ana veri tabanına geçirilmiş miydi? Söz iki Almanya’dan açılmışken, Birleşik Almanya’da suç kayıtları güncellenmiş miydi? Ayrıca güvenlik hizmetleriyle suç dosyaları ayrı ayrı mıydı? Lovén bu soruların yanıtlarını bulmaya söz verirken Wallander de basın toplantısı için hazırlık yapmaya başlamıştı.
Toplantı başlamadan kısa bir süre önce Björk’ün yanına giden Wallander amirinin son derece sessiz olduğunu fark etti. Acaba neden konuşmuyor, diye geçirdi içinden. Dışişleri Bakanlığı’ndan gelen havalı hanımefendiye kabalık ettiğimi mi düşünüyor?
Basın toplantısının yapılacağı salonu gazete ve televizyonlardan gelen muhabirler doldurmuştu. Wallander, Expressens gazetesinin muhabirini aradı ama göremedi.
Björk toplantıyı her zamanki gibi açtıktan sonra basında çıkan “anlaşılmaz derecede sorumsuz” haberlerden ötürü gazetecilere hiç beklenmeyen bir şekilde saldırdı. Bu sırada Wallander bir gece önce Brantevik limanında buluştuğu o ürkmüş adamı ve aralarında geçen konuşmayı düşünüyordu. Sıra kendisine geldiğinde olayla ilgili bir bilgiye sahip olanların en kısa zamanda polisle bağlantı kurmalarının ne denli önemli olduğunu bir kez daha yineledi. Gazetecilerden biri herhangi bir bağlantı kurulup kurulmadığını sorunca Wallander hayır diye karşılık verdi. Basın toplantısı alışılmışın dışında sakin geçmişti ve salondan çıkarlarken Björk buna ne denli memnun olduğunu söyledi.
“Dışişleri’nden gelen hanım ne yapıyor?” diye sordu Wallander koridorda yan yana yürürlerken.
“Telefonda konuşuyor,” diye karşılık verdi Björk. “Telefon konuşmalarını dinlememiz gerektiğini düşündüğünden eminim.”
“Bu hiç de fena olmaz,” diye mırıldandı Wallander.
Gün herhangi önemli bir olay olmadan sona erdi. Sabırlı olup attıkları ağa balığın takılıp takılmayacağını beklemekten başka yapacak bir şeyleri yoktu.
Saat altıya yaklaşırken Martinson başını Wallander’in odasından