Erewhon’a İkinci Ziyaret. Samuel Butler. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Samuel Butler
Издательство: Elips Kitap
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 978-625-99846-2-9
Скачать книгу
kamp kurabileceği yere yakın evlerden ya da çiftliklerden bulabileceğini düşündüğünden yanına hiç et almadı.

      Erewhon giysisini ve ihtiyaç duyduğu diğer şeyleri kırmızı bir battaniyeye sardı ve sardıklarını eyerinin bir yerine sıkıştırdı. Eyerine sıkıştırdığı diğer şeylerse teneke çaydanlık ve maşrapaydı. Ayrıca yanına bir çift köstek ve küçük bir balta aldı.

      Ovaları geçmek için üç gününü harcadı ve fark edebildiği küçük değişikliklere şaşırdı; görünüşe göre yün üretimindeki düşüş ve dondurulmuş et ticaretindeki başarısızlık ülkenin kaynaklarının gelişimini engellemişti.

      Ön dağlara geldiğinde kısmen daha kuzeydeki dereden yatağa inen tehlikeli akıntıdan zarar görmemek ve onu hatırlaması muhtemel olan çobanlardan kaçınmak için yıllar önce keşfettiği nehrin kuzeyini ve Erewhon’dan geçen tek uygun geçide giden suları izledi.

      Eğer nehirdeki bu boğazdan 1870’te geçmeye kalkışsaydı, bunu imkânsız bulurdu; oysa şimdi üzerinde bir çoban kulübesi olan bu geçidin üstünde birkaç dere yatağı düzlüğü keşfedilmişti ve boğazın bir ucundan diğerine dar bir at yolu yapılmıştı.

      1 Aralık Pazartesi günü vardığı bu çoban kulübesinde misafirperverlikle karşılandı. Buradan sorumlu olan çobana, daha önce buralarda keşfedildiğini duyduğu büyük, kanatsız bir kuşun izini bulabilmek için geldiğini söyledi.

      Çoban “Dikkatli olun bayım; nehir çok tehlikeli. Sadece bir yıl kadar önce birkaç insan bu kulübeden ayrılmış ama atları ve kampları bulunduğu hâlde vücutları bulunamamıştı. Büyük rüzgâr geldiğinde vücudu denizden dışarı yirmi dört saat içinde taşır.” dedi. Görünüşe göre, nehrin üst tarafında, dağların arasında bir geçit olduğuna dair bir fikri yoktu.

      Ertesi gün babam nehrin yukarısına çıkmaya başladı. Boşluk olan her yerde hâlâ yakılmamış o kadar çok ot ve bataklık vardı ki babam nehir yatağından gitmek zorunda kaldı; burada da çok fazla bataklık kumu vardı.

      Yolda bir yere kadar büyük taşlar vardı, ayrıca nehirlerin oluşturduğu akıntıları tekrar tekrar geçmek zorunda kaldı. Akşam yemeği için ayırdığı iki saat hariç sürekli ilerlemesine rağmen, atının eyerini söküp zincirlediği ve beslenmesi için bıraktığı uygun bir kamp yerine vardığında yirmi beş milden fazla gidememişti. Çimler yeni yeni çıkmaya başlıyordu böylece çok fazla olmasalar da atlar için iyi yem oluyordu.

      Aynı yirmi yıl önce yapmış olduğu gibi ateşini yaktı, kendisine çay yaptı, soğuk etini ve çöreklerini yedikten sonra piposunu yaktı. Temiz, yıldızlı bir gökyüzü, hızla akan nehir ve dağ eteklerinde bodur ağaçlar vardı. Bir baykuş, yıllar önceki gibi iki notada öttü; bir an için sanki gençliğindeki anılarla çevrilmiş gibi hissetti kendini ve yirmi yıl öncesi gözünde canlandı. Ümit, yerini kabul edilmiş başarısızlığın umutsuzluğuna bıraktı.

      Sonra canlandı, battaniyeye sarındı, gecenin huzur ve güzelliğiyle yatıştı ve rüyasız bir uykuya daldı. Ertesi sabah, yani 3 Aralıkta, şafaktan hemen sonra kalkıp nehrin birikintilerinde yıkandı, kahvaltısını yaptı. Atını dere yatağında buldu ve iyice toplanıp yüklendikten sonra yola koyuldu.

      Şimdi nehirdeki akıntıları geçmesi gerekiyordu ve ertesi gün bundan daha fazlasını tekrar geçmesi gerekecekti. Ama bu -atı suda iyi ilerlediği hâlde- kendisi eyerlerini ıslatmak istemediğinden dikkat gerektiriyordu ve bunun tek yolu geniş, dalgasız suyu hızla geçerek nehrin iki veya üç kola ayrıldığı yerleri bulmaktı. Böylece suyun, atının karnını geçmeyeceğini düşündüğü kıyılara ulaşabilirdi; sonuçta nehrin genişliği oldukça fazlaydı. Çok şükür ki daha yüksek dağlara kar geç yağmıştı ve yaz olduğu için nehir alçaktı.

      Akşama doğru şimdilik kestirebildiği kadar yol aldı; 20-25 mil. Çok iyi bildiği bir yere, Erewhon’a giden geçitten daha önce kamp yapmış olduğu yere ulaştı.

      Nehir yatağının üzerinde uzanan ve gözün görebildiği mesafede dik açılarla ilerleyen büyük bir buz kütlesine ulaşmadan önce, düzlük denebilecek son kara parçası buydu (Aslında burası sadece geçitten inen bir akıntının oluşturduğu eğimli bir deltaydı.).

      Burada yine kamp kurdu ve etrafta bol miktarda tatlı ot, anason ve deve dikeni olduğundan iki üç ay sonra tekrar burada bulabileceğini umarak atını saldı. İri taneli çalı otları, babamın uzakta olmayı planladığı süre boyunca ona yetecek kadar dolgundu. Ona kısa süre içinde tekrar ihtiyacı olmayacağını düşünüyordu.

      Atıyla ilgilenirken yemeğini yedi ve piposunu içerken daha önceki yolculuğunda kendisine zorluk çıkarmış olan engellerle nasıl başa çıktığını düşünerek kendi kendisini tebrik etti.

      Bazı kötü ruhlar, babamı yıkmak için ona yem mi atıyordu? Yoksa kendisine acıyan ve iyiliğini isteyen ruhlar ona arkadaş mı oluyordu? Olumlu mizacı, arkadaş ruh teorisine eğilim gösterdi ve kendisini huzurlu hissederek yatıp sabaha kadar sakince uyudu.

      Sabah, su biraz buzlu olmasına rağmen tekrar yıkandı. Erewhon kıyafetlerini ve botlarını giydi. Avrupalı kıyafetlerini biraz güçlükle heybelerine sakladı. Aynı zamanda burada içinde İngiliz külçelerinin, yedek pipolarının, içinde iki altın pound ve yedi sekiz şilin bulunan cüzdanının, tütününün bir kısmını ve et dışında kalan erzakının bulunduğu çantayı bıraktı. İnsanlardan korkmadıkları her hâllerinden belli olan şahinler ve papağanlar ilerleyişini takip ediyordu; eti de onlara bıraktı. Değerli eşyalarını daha önce söylediğim gibi gizli bölmelere sakladı ve sadece tek bir çantayı, kolayca erişebileceği hâle getirdi.

      Karaya çıkmadan önceki gün saçını ve sakalını kısa kesip İngiltere’den aldığı boyalarla boyadı ki birkaç dakika içinde neredeyse siyah oldular. Ayrıca yüzünü ve ellerini de koyu kahverengiye buladı.

      Eyerini, yularını, İngiliz botlarını ve heybelerini ulaşabileceği en yüksek dala astı ve kamp yaptığı yerde bodur keten ağacı yetiştiğinden onları güzelce keten yaprağıyla bağladı.

      Ne yaparsa yapsın deriyi kolayca delebilecek sivri gagaları olan papağanların meraklı hırsızlıklarından koruyamayacağından korksa da daha fazla bir şey yapamadı. Bana öyle geliyor ki babam bana hiçbir zaman anlatmamış olsa bile bu kuşları gördükten sonra İngiliz ganimetlerini metal bir kutunun içine koymaya karar vermiş olmalı; elbette kutunun üzerinde kuşları yıldıracak bir kilitle birlikte.

      Battaniyesini rulo yaptı ve omzuna yükledi; piposunu, tütününü, maşrapasını, kibritlerini, tuzunu ve biraz çay ile çörek alıp gitti. Her şeyi olabildiği kadar gönlünce düzenleyip son kez saatine baktı, ona göre birkaç hafta geçmiş gibiydi ama satin yedi civarında olduğunu gördü.

      Saatini yıllar önce ona ne dertler açtığını hatırlayarak heybelerini indirip tekrar açtı ve içine koydu. Sonra da heykelleri görmüş olduğu sırta doğru dağ yamacına tırmanmak üzere yola koyuldu.

      3. Bölüm

      Babam Kamp Yaparken Profesör Hanky ve Panky Tarafından Görülür

      Babamın, tırmanışı hatırladığından daha yorucuydu. Dediğine göre tırmanış sorunsuzdu ve artık saati olmadığından tahminine göre yaklaşık dört beş saatini aldı ama zorluk sayılabilecek pek bir şey olmadı. Sırttan gelen su yolu yeterli bir rehberdi; bir iki şelale vardı ama onu fazla oyalamadılar.

      Üç bin fit kadar tırmandıktan sonra heykellerden gelecek sesler için dikkat kesildi; ama hiçbir şey duymadı ve sonra taze kar yağışına rastlayıncaya kadar zorlukla ilerledi. Bunun, önceki gün dağların zirvelerini beyazlattığını gördüğü kar