Maria ayağa kalkıp yürümeye başladı.
Jasmine, “Nereye gidiyorsun?” diye sordu.
Maria omuz silkti. “Biraz hava almak istiyorum.”
Maria herkesi ittirerek kalabalığın arasından kendisine yol açtı, şehrin dışındaki tarlada giderek daha da ilerilere gitti, ellerinde bardak tutan, etrafta oturup kahkahalar atan çocuklara baktı, herkes mutlu görünüyordu. Kendisi dışında herkes. Ama şu anda hepsinden nefret ediyordu.
Maria kalabalığın dışına ulaşmayı başardı ve yürümeye devam etti, mısır tarlasındaki labirentin yanında, etrafında kimsenin bulunmadığı bir ot yığını buldu.
Başını ellerinin arasına aldı ve gözyaşlarına engel olmaya çalıştı. Kendisini çok üzgün hissediyordu ve bunun nedenini bilmiyordu. Bunun en büyük nedeninin, Scarlet’in hayatında çıkmış olması olduğunu düşünüyordu. Bunun nedenini de anlayamıyordu. Ve onun kendisinden hoşlanmadığını bilmesine rağmen Sage’i düşünmekten kendisini alamıyordu. Gözlerini kapadı ve onu ortaya çıkmasını diledi.
Sage, senin için her şeyi defa edebilirim, diye düşündü. Buraya gel. Seni istiyorum. Sana ihtiyacım var.
Karanlık, baştan çıkartıcı bir ses, “Senin gibi tatlı bir şey neden burada tek başına oturuyor=” dedi.
Maria ürktü ve gözlerini açtığında gördükleri karşısında şoke oldu. Bu Sage değildi. Ama belki de Sage’den daha da yakışıklı bir çocuktu. Siyah deri ayakkabılar, siyah deri pantolon, siyah bir tişört, küçük, siyah bir köpekbalığı dişi kolye ve bunlara uygun siyah deri ceket giyiyordu. Gri gözleri ve dalgalı, kahverengi saçları ve küçük, mükemmel bir gülümsemesi vardı. Hayatında gördüğü en seksi çocuktu: sırf onun için sahneden inmiş bir rock yıldızına benziyordu.
Maria bunun bir şaka olup olmadığını anlamak için birkaç defa gözlerini kırpıştırdı ve etrafına bakındı. Ama burada ondan başka kimse yoktu ve başkasıyla değil, ta kendisiyle konuşuyordu. Cevap vermeye çalıştı, ama kelimeler boğazına takılıp kaldı.
Tek söyleyebildiği şey, “Tatlı mı?” oldu, kalbi yerinden fırlayacakmış gibi atıyordu.
Çocuk güldü, bu Maria’nın hayatında duyduğu en güzel sesi.
“Haydi, herkes eğleniyor. Sen neden eğlenmiyorsun?”
Çocuk hiç beklemeden ona yaklaştı, elini uzattı ve Maria hiç fark etmeden onun elini tutmuş, ot yığının üstünden atlamıştı ve onu takip etmeye başlamıştı bile, ikisi el ele, tek başlarına mısır labirentinin içinde dolaşıyorlardı. Çocuk aklını başından almıştı, bunun normal olup olmadığını durup düşünmek aklına bile gelmiyordu. En büyük fantezilerinden biri gerçekleşmişti ve aklını başından almıştı. Şimdi soru sormanın sırası değildi.
Bütün aklı çocuğun kendi elini tutan elindeydi; titreyen sesiyle çekingen bir şekilde, “Şey… kimsin sen?” diye sordu.
İçeri girerlerken yüzünde bir gülümsemeyle, “Mısır labirenti için kendime bir eş arıyordum,” dedi. “Bu benim şanslı günüm. Adın Maria, değil mi?”
Maria merak içerisinde ona baktı.
“Adımı nereden biliyorsun?”
Gülümsedi ve bir kahkaha attı.
“Yakında beni tanıyacaksın,” dedi, “her şeyi nasıl bildiğimi öğreneceksin. Adıma gelirsek: bana Lore diyebilirsin.”
*
Lore Scarlet’in arkadaşıyla el ele yürüyor, onu ne kadar kolay baştan çıkarttığını düşünerek kendisiyle gurur duyuyordu. Bu insanlar çok kırılgan, çok toydular - bu adil değildi. Güçlerini kullanmak zorunda bile kalmadan sadece birkaç saniyede onun elini tutmuştu bile. Bir tarafı ondan beslenmek, vücudundan tüm enerjiyi çekmek ve tıpkı diğer insanlara yaptığı gibi ondan kurtulmak istiyordu.
Ama diğer tarafı ona sabırlı olmasını söylüyordu. Sonuçta şehrin ta diğer ucundan gelmiş ve buraya onun için inmişti. Lore Scarlet’e ulaşmanın bir yolunu bulmaya çalışıyordu ve uçarken Maria’nın evrene gönderdiği güçlü duygularla karşılaşmış; onun Sage’i ne kadar arzuladığını ve ne kadar umutsuz olduğunu hissetmişti. Bu onu bir mıknatıs gibi çekmişti.
Lore gökyüzünden kartal bakışlarıyla Maria’nın yerini tespit etmiş ve ona doğru dalışa geçtiğinde çok uygun bir av olduğunu fark etmişti, bu kadar yalnız, bu kadar hassas – ve Scarlet’e bu kadar yakın. Eğer birisi Scarlet’e nasıl ulaşılacağını biliyorsa, bu Maria olmalıydı. Lore onunla arkadaş olmaya, onu Scarlet’in yerini öğrenmek için kullanmaya ve işi bittiğinde onu öldürmeye karar verdi. Bu sırada onunla eğlenebilirdi de. Bu sorunlu insan istediği her türlü fanteziye inanırdı.
Maria yürürlerken titreyen sesiyle, “Şey… Anlamıyorum,” dedi gergin bir şekilde. “Bana yeniden açıklar mısın. Buralarda… yeni olduğunu mu söyledin?”
Lore güldü.
“Bir bakıma,” dedi.
Maria, “Peki, bizim okula mı gideceksin?” diye sordu.
“Okul için pek vaktim olduğunu sanmıyorum,” diye cevapladı.
“Ne demek istiyorsun? Benimle aynı yaşta değil misin?”
“Öyleyim. Ama okulu uzun zaman önce bitirdim.”
Lore neredeyse yüzyıllar önce diyecekti, ama neyse ki son anda buna engel olmuştu.
“Uzun zaman önce mi? Ne demek istiyorsun? İleri zeka ya da ona benzer bir şey misin?” Maria ona hayran hayran ardına kadar açılmış gözlerle bakıyor, Lore da ona gülümsüyordu.
“Bunun gibi bir şey,” dedi. “Her neyse, arkadaşların partide mi?” diye sordu.
Maria kafasıyla onayladı.
“Evet biri dışında hepsi… Neyse onunla da artık arkadaş olmadığımıza göre, evet hepsi orada.”
Lore meraklı bir şekilde “Kimin dışında?” diye sordu.
Maria’nın yüzü kızardı.
“Eski en iyi arkadaşım. Orada değil. Ama söylediğim gibi, artık onunla arkadaş değiliz.”
“Scarlet mi?” diye sordu, daha sonra bu kadar hızlı davrandığı için pişman oldu.
Marika şüpheli bir şekilde ona baktı.
“Bütün bunları nasıl biliyorsun? Yoksa beni mi takip ediyorsun?”
Lore Maria’nın kendisinden uzaklaştığını hissetti, onu kaybetmek istemiyordu. Ona baktı, yanaklarına dokundu, Maria’nın da kendisine bakmasını sağladı ve tüm gücüyle gözlerinin içine baktı. Maria gözlerini kırptı ve böylece Lore onun zihninden son otuz saniyedeki konuşmalarını sildi.
Maria birkaç kez gözlerini kırptı, daha sonra Lore onun elini tuttu ve yürümeye devam ettiler.
Ucuz kurtulduk, diye düşündü. Şimdi yeniden deneyelim.
“Arkadaşların partide mi?” diye sordu.