“İsteklerimiz öyle çatışır ki kaderimizle
Bütün kurduklarımız yıkılır gider;
Düşünceler bizim, olaylar bizim değiller.”
--William Shakespeare, Hamlet
BİRİNCİ BÖLÜM
Caitlin Paine Pete’s adlı barın arka odasında Caleb, Sam, Polly ve on kadar polis memuru ile birlikte olduğu yerde kalakaldı ve parçalanarak açılan pencereden polis ışıklarıyla dolu geceye baktı. Kızına ne olmuş olabileceğini düşünüyordu. Scarlet, hayatının aşkı, oralarda bir yerdeydi, gecenin içine dalmıştı, yapayalnızdı, korkmuş gibiydi ve bunu düşünmek bile Scarlet’i çok üzüyordu. Caitlin’i Scarlet’in kayıp olduğu düşüncesinden de daha çok acı veren şey, ondan kalan son anıydı, onu pencereden atlarken son görüşüydü. Bu onun kızı değildi.
Başka bir şeydi.
Caitlin bunun düşüncesiyle ürperdi ve bu düşünceyi kafasından atmaya çalışsa da, bunun doğru olduğunu biliyordu. Bu düşünceyle uzun zamandır savaşıyor, Scarlet’in artık insan olmadığına, Scarlet’in gerçekten bir vampir olduğuna inanmamak için elinden geleni yapıyordu. Caitlin Aiden ile, papaz ile, Caleb ile ve hepsinden de çok kendisiyle mücadele ediyor, başka bir şey olabileceğini umuyordu. Ama artık içinde mücadele etme gücü kalmamıştı. Olanları başka türlü açıklayamıyordu.
Geceye bakarken Caitlin’in kalbi hızlı hızlı çarpıyordu. Bu sefer kendi gözleriyle görmüştü, her şey gözlerinin önünde gerçekleşmişti. Kızı dönüşüme uğramış, o adamdan beslenmiş, süper insan gücü kazanmıştı. O koca adamı sanki bir kürdan gibi duvara çarpmış–ve gecenin içine göz açıp kapayıncaya kadar o kadar büyük bir hızla atılmıştı ki, insan olma ihtimali yoktu. Ayrıca, Caitlin onu yakalama ihtimallerinin de olmadığını biliyordu. Polisin zamanını boşa harcadığını biliyordu.
Bu sefer bütün bunlara tanık olan tek kişinin kendisi olmaması açısından da farklıydı. Caitlin Caleb’in, Sam’in ve Polly’nin yüzlerindeki ifadeleri görmüştü ve gözlerindeki bakışları da fark etmişti: gözlerine şoke olmuş, doğaüstü yaratıklardan korkan bir ifade yerleşmişti. Dünyada hepsinin en çok sevdikleri kişi olan Scarlet artık Scarlet değildi.
Bütün bunlar Caitlin’in hayatı boyunca şahit olmayı bile düşünemeyeceği kâbusların, peri masallarının ve efsanelerin ta kendisiydi. Bu sadece Scarlet’e değil, tüm dünyaya bakış açısını değiştirmişti. Böyle bir şey nasıl var olabilirdi? Bu gezegende insandan daha üstün bir yaratık nasıl olabilirdi?
“Bayan Paine?”
Caitlin sesin geldiği yere döndüğünde elinde bir kalem ve kâğıt tutan ve ona sabırlı bir şekilde bakan bir polis memuru ile karşılaştı.
“Sorumu duydunuz mu?”
Titreyen Caitlin afallamış bir şekilde kafasını hayır anlamında iki yana salladı.
Caitlin, “Üzgünüm,” diye yanıtladı boğuk bir sesle. “Duymadım.”
“Kızınızın nereye gitmiş olduğunu düşünüyorsunuz? diye sormuştum.”
Caitlin bunu düşünürken iç geçirdi. Eski Scarlet söz konusu olsaydı, bu soruya hemen yanıt verebilirdi. Bir arkadaşının evine, spor salonuna, randevuya, futbol sahasına…
Ama yeni Scarlet söz konusu olduğunda hiçbir fikri yoktu.
Sonunda, “Keşfe bilebilseydim,” diye yanıt verdi.
Başka bir memur yaklaştı.
“Gitmiş olabileceği bir arkadaşı var mı?” diye sordu. “Bir erkek arkadaşı?”
Erkek arkadaş sözünü duyunca Caitlin dönüp, barda gördüğü gizemli çocuktan herhangi bir iz olup olmadığını görmek için gözlerini etrafta dolaştırdı. Adına Sage, demişti. Çok basitti, sadece tek bir kelimeydi, sanki kendisini tanıması gerekiyormuş gibi söylemişti. Caitlin daha önce böyle birisiyle karşılaşmamış olduğunu itiraf etmeliydi. O ana kadar tanıdığı herkeste çok daha güçlüydü ve gençten ziyade bir yetişkine benziyordu. Tamamen siyah giysiler giyinmişti ve parlayan gözleri ve keskin elmacık kemikleri sanki başka bir yüzyıldan fırlayıp da gelmiş gibi görünmesine neden oluyordu.
Daha da garibi, Caitlin çocuğun barın müdavimlerine ne yaptığını hatırlıyordu. Caleb ve Sam’i kendi başlarının çaresine bakabilecek kişiler olarak tanırdı–ama bu çocuk bu ikisinin elinden bir şey gelmediği anda bütün bu adamları dövüp hızlı bir zafer kazanmıştı. Kimdi o? Neden buradaydı?
Ve neden Scarlet’i arıyordu?
Caitlin etrafına bakınıyor, ama onu göremiyordu. Sage de bir şekilde ortadan kaybolmuştu. Onun Scarlet ile nasıl bir bağlantısı vardı? Anne içgüdüleri ikisinin bir şekilde birbirlerine yakın olduğunu söylüyordu. Ama