"Biliyorsun oradalar," diye hatırlattı. "Senin için geldiler. Hissediyorum onları, şimdi bile yoldalar."
Onu görmezden gelerek bakmaya devam etti göğe.
"Ben de," dedi nihayet.
"Yedi'nin Şövalyeleri çok güçlüdür, Tanrıçam," dedi Koolian. "Bir büyücü ordusuyla geliyorlar ki bu orduyla siz savaşamazsınız."
"Romulus'un adamlarını da unutmayın," diye ekledi Rory. "Halka'dan dönen milyonlarca adamın şimdiden kıyılarımıza yakınlaştıklarına dair haberler alıyoruz."
Volusia dik dik bakarken havada uzun bir sessizlik oldu, bunu kesen tek şey rüzgarın uğultusuydu.
Nihayet Rory:
"Biliyorsunuz bu yeri zapt edemeyiz. Burada kalmamız hepimiz için ölüm demek. Ne emredersiniz, Tanrıçam? Başkentten çıkalım mı? Teslim olalım mı?" dedi.
Volusia sonunda ona döndü ve gülümsedi.
"Kutlama yapmalıyız," dedi.
"Kutlama mı?" diye sordu şaşkınlıkla.
"Evet kutlamalıyız," dedi. "En sonuna kadar. Şehir kapılarını güçlendirip büyük arenanın kapılarını açın. Yüz gün sürecek ziyafet ve şölen ilan ediyorum. Ölebiliriz," diye bağladı gülümseyerek, "fakat gülümseyerek öleceğiz."
ALTINCI BÖLÜM
Beraberinde Ario, Merek, Akorth ve Fulton'la beraber şehrin sokaklarını geçen Godfrey, çok geç olmadan şehir kapılarına yetişmeye çalışıyordu. Arenayı sabote edip o fili zehirleyerek Dray'i ve ona en çok ihtiyaç duyduğu anda Darius’u bulmayı başardığı için hala kendiyle gurur duyuyordu. Onun ve Finli kadın, Silis'in yardımı sayesinde Darius kazanmıştı, arkadaşının hayatını kurtarmıştı böylece Volusia sokaklarında düştüğü pusudan dolayı hissettiği suçluluk bir nebze hafiflemişti. Elbette Godfrey'in rolü gizliydi, bu en iyi yaptığı şeydi. Darius, sırf kendi mertliği ve dövüş yeteneğiyle bu işten sıyrılamazdı. Yine de Godfrey'in küçük bir katkısı olmuştu.
Ancak şimdi her şey rahatsızlık verici bir hal almıştı. Oyundan sonra Godfrey, Darius'la yönlendirildiği şekilde stadyum kapısında buluşup onu serbest kılabilmeyi ummuştu. Darius'un arka kapıya kadar getirilip şehir boyunca eşlik edileceğini düşünmemişti. Oyunu kazandıktan sonra tüm İmparatorluk güruhu adını haykırmış ve sahip olduğu bu beklenmedik popülerlik karşısında İmparatorluk köle efendileri kendilerini tehdit altında hissetmişti. Bir kahraman yaratmışlardı ve gözlerinin önünde bir devrim yaşanmadan onu çabucak şehir dışına, başkentteki arenaya göndermek istemişlerdi.
Godfrey şimdi diğerleriyle birlikte, ona yetişmek ve çok geç olmadan yani Darius şehir kapılarından çıkmadan önce aceleyle koşturuyordu. Şehre giden yol Çöl'den geçiyordu, ıssız ve son derece korunaklıydı. Şehirden çıkarsa ona yardım etmenin bir yolunu bulamazdı. Onu kurtarmak istiyordu, aksi halde tüm çabaları boşa gitmiş olacaktı.
Godfrey, nefes nefese kalarak sokaklar boyu koşarken Merek ve Ario, koca göbekleri onlardan önce ilerleyen ve nefes almakta zorlanan Akorth ve Fulton'a yardım ediyorlardı.
"Durmayın!" diye bağırdı Merek, Fulton'a cesaret verip onu kolundan sürüklerken. Ario, Akorth'u sırtından tam anlamıyla ittiriyor, inletiyor ve yavaşladıkça üstüne çullanıyordu.
Godfrey, koşarken ensesinden boşalan teri hissediyor ve kendine bir kez daha o kadar çok bira içtiği için küfrediyordu. Yine de Darius'u düşününce, ağrıyan bacaklarını hareket etmeye zorlayarak bir sokaktan diğerine koşturmaya devam etti ve sonunda hep beraber uzun, taştan bir kemerden geçerek şehir meydanına ulaştılar. Buraya varır varmaz, uzakta, belki iki yüz metre uzaklıktaki şehir kapısı tüm heybeti ve yaklaşık elli metre boyuyla görünür oldu. Godfrey bu manzaraya baktı ve kilitlerinin ardına kadar açıldığını görünce kalbi sıkıştı.
"HAYIR!" diye bağırdı, gayri ihtiyari.
Godfrey, Darius'un atlarla çekilen, İmparatorluk askerleri tarafından korunan tekerlekli bir kafes görüntüsündeki arabanın içindeki halini izlerken telaşlandı.
Godfrey daha hızlı koşmaya başladı, gidebileceğinden hızlıydı ve sonunda tökezledi.
"Başaramayacağız," dedi Merek mantıklı bir tonla, elini koluna koyarak.
Fakat Godfrey kolunu kurtarıp koştu. Umutsuz bir çaba olduğunu biliyordu, araba şimdiden uzaktı ve çok iyi korunuyordu fakat yine de artık koşamayacak hale gelinceye kadar koştu.
Orada, meydanın ortasında dururken Merek'in eli onu sıkı sıkı arkasından tutuyordu, öne eğildi, ellerini dizine koyarak nefes almaya çalıştı.
"Gitmesine izin veremeyiz!" diye bağırdı Godfrey.
Ario yanına gelerek kafasını salladı.
"O gitti bile," dedi. "Kendini hırpalama. Bir başka gün savaşmak zorundayız."
"Onu bir şekilde geri alacağız," diye ekledi Merek.
"Nasıl!?"diye umutsuzca sordu Godfrey.
Kimsenin verecek cevabı yoktu, orada demir kapıların Darius'un ardından sanki ruhunun üstüne kapanıyormuş gibi kilitlenmesini izleyerek durdular.
Darius'un arabasının kapılardan çıkarak şimdiden uzaklaşıp çöle ilerlediğini kendileri ve Volusia arasındaki mesafeyi açtığını görebiliyorlardı. Hareketlerinden doğan toz bulutu git gide yükseldi ve kısa süre sonra gözden kaybolunca, bildiği son kişiyi, özgürlük için son umudunu yarı yolda bıraktığını hissettiği için Godfrey'in kalbi sızladı.
Sessizlik vahşi bir köpeğin çılgın havlamasıyla bozuldu, Godfrey dönüp de bakınca Dray'ın şehir sokaklarından havlayarak ve deliler gibi hırlayarak çıkıp avluya efendisinin ardından atıldığını gördü. O da Darius'u kurtarmak için çaresizce çırpınıyordu, demir kapılara ulaştığında sıçrayarak kendini üstlerine attı, ve nafile çabasıyla onları dişleriyle ayırmaya çalıştı.
Godfrey, İmparatorluk askerlerinin Dray'i görüp birbirlerine işaret vermesini dehşet içinde izledi. Biri kılıcını çekip onu öldürmek için köpeğe yaklaştı.
Godfrey o an içinde neler olduğunu bilmiyordu fakat bir şeyler harekete geçti. Bu, onun kaldırabileceğinden, çok fazlası, çok fazla adaletsizlikti. Eğer Darius'u kurtaramadıysa en azından köpeğini kurtarmalıydı.
Godfrey kendi bağırışını duydu, sanki kendine dışarıdan bakarken koşmaya başladı. Gerçek üstü bir duyguyla kısa kılıcını çekip durumdan haberi olmayan muhafıza doğru atıldı, muhafız dönerken kalbine doğru kılıcını sapladığını gördü.
İri cüsseli İmparatorluk askeri inanmayan ve fal taşı gibi açılmış gözlerle Godfrey'e bakarken orada dondu kaldı. Sonra yere düştü, ölmüştü.
Godfrey bir çığlık duyunca başka iki İmparatorluk muhafızının üstüne geldiğini gördü. Tehdit savuran silahlarını kaldırdıklarında onların dengi olmadığını biliyordu. İşte bu kapıda hayatı son bulacaktı ama en azından asil bir çaba sonucunda ölecekti.
Bir hırlama sesi havayı yararken Godfrey göz ucuyla Dray'in dönüp öne atıldığını ve Godfrey'i korumak için önüne geçtiğini gördü. Dişlerini boğazına sapladı ve muhafızı yere düşürerek adam hareketsiz kalıncaya kadar onu parçaladı.
Aynı anda Merek ve Ario öne atılırken ikisi de Godfrey'in arkasında kalan muhafızı kısa kılıçlarını