Avery bir kırmızı ışıkta durduğunda İnternet’ten hızla bir araştırma yaptı ve Kappa Kappa Gamma’nın Cambridge’de aynı sokakta iki bölgeyi kiraladığını gördü: Church Sokağı. Kiralık yerlerden biri özel günler, diğeriyse toplantılar ve sosyalleşme faaliyetleri için kullanılıyordu.
Longfellow Köprüsü’nde ilerledi, MIT’nin yanından geçti ve Massachusetts Caddesi’nden sağa saptı. Sağında sık ağaçların ve asfalt kaplı patikaların arasındaki muhteşem kırmızı tuğlalı evleriyle Harvard Yard belirdi.
Church Sokağı’nda arabasını park edebileceği bir yer gördü.
Arabayı park etti, kapıyı kilitledi ve başını güneşe doğru kaldırdı. Ilık bir gündü; hava otuz dereceye yakındı. Saate baktı: on buçuktu.
Kappa binası dış cephesi tuğla olan uzun ve iki katlı bir yerdi. Giriş katında bir sürü giyim mağazası vardı. İkinci katın ofislere ve kız birliği faaliyetlerine ayrıldığını tahmin etti. İkinci katın zilinin yanındaki tek işaret Harvard’ın mavi renkli zambak sembolüydü. Zili çaldı.
İnterkom sisteminde tiz bir kadın sesi duyuldu.
“Evet?”
“Polis,” dedi Avery sesini yükselterek. “Kapıyı açın.”
Bir an için yanıt gelmedi.
“Ciddi soruyorum,” dedi ses, “kimsiniz?”
“Polis,” dedi Avery ciddi bir ses tonuyla. “Bir sorun yok. Kimsenin başı dertte değil. Sadece Kappa Kappa Gamma’dan birisiyle görüşmem gerekiyor.”
Kapı açıldı.
Avery’yi ikinci katta üstünde gri renkli bol bir eşofman üstü ve beyaz bir eşofman altı olan uykulu ve pespaye kılıklı bir kız karşıladı. Saçları koyu renkti ve bir gece önce sıkı eğlenmiş gibi gözüküyordu. Suratının büyük bir kısmını saçları örtüyordu.
Gözlerinin altında koyu renkli halkalar vardı ve normalde gururla sergilediği vücudu kalın ve şekilsiz gözüküyordu.
“Ne istiyorsunuz?” dedi kız.
“Sakin ol,” dedi Avery. “Bunun kız birliği faaliyetleriyle bir ilgisi yok. Birkaç soru sormak için geldim.”
“Kimliğinizi görebilir miyim?”
Avery rozetini gösterdi.
Kız onu tepeden tırnağa süzdü, rozetini inceledi ve geri çekildi.
Kappa Kappa Gamma için ayrılmış olan alan geniş ve aydınlıktı. Yüksek tavanlıydı. Birkaç tane rahat görünümlü ten rengi koltuk ve mavi renkli armut şekilli koltuk gelişigüzel yerleştirilmişti. Duvarlar koyu maviye boyanmıştı. Bir bar, bir ses sistemi ve kocaman, düz ekran bir televizyon vardı. Pencereler neredeyse zeminden tavana kadar yükseliyordu. Avery sokağın karşısında bir diğer alçak apartmanın tepesini, sonra da göğü görebiliyordu. Gökyüzünde birkaç bulut süzülüyordu.
Kendi üniversite eğitiminin Kappa Kappa Gamma’daki çoğu kızınkinden çok daha farklı olduğunu tahmin etti. Bir kere, eğitim ücretini kendisi ödemişti. Her gün derslerden sonra yerel bir hukuk firmasında çalışmış, sekreterlikten saygı duyulan avukat stajyerliğine yükselmişti. Ayrıca, okurken nadiren içki içmişti. Babası ciddi bir alkolikti. Üniversiteyken çoğu gece ya arkadaşları için şoförlük yapar, ya da yurtta ders çalışırdı.
Kızın suratında umut dolu bir ifade belirdi.
“Cindy’yle mi ilgili?”diye sordu.
“Cindy arkadaşın mı?”
“Evet, en yakın arkadaşım,” dedi kız. “lütfen bana iyi olduğunu söyleyin.”
“İsmin nedir?”
“Rachel Strauss.”
“Polisi sen mi aramıştın?”
“Evet. Cindy cumartesi gecesi partimizden bayağı sarhoş ayrıldı. Onu o zamandan beri de gören olmadı. Bu, onun yapacağı bir şey değil.” Gözlerini devirip hafifçe gülümsedi. “Genellikle, ne yapacağı bellidir. Bayan Kusursuzdur. Her zaman aynı saatte yatar, asla değişmeyen bir programı vardır… Değişiklik yapabilmesi için beş sene önceden haber vermeniz gerekir. Cumartesi gece çok çılgındı. İçki içti. Danslar etti. Bir süre vaktin geç olduğuna aldırış etmedi. Öyle davrandığını görmek güzeldi.”
Rachel birkaç saniye dalgınlaştı.
“Gerçekten de mutlu görünüyordu, anlatabiliyor muyum?”
“Herhangi bir nedeni var mıydı?” diye sordu Avery.
“Bilmiyorum. Sınıf birincisidir. Sonbaharda başlayacağı bir iş bulmuştu.”
“Ne işi?”
“Devante diye bir yerde. Boston’daki en iyi şirkettir. Cindy muhasebe okuyor. Çok sıkıcı biliyorum, ama rakamlar söz konusu olduğunda bir dahidir.”
“Bana cumartesi gecesinden biraz söz eder misin?”
Rachel’ın gözleri doldu.
“Gerçekten de Cindy için geldiniz, değil mi?”
“Evet,” dedi Avery. “Biraz oturabilir miyiz?”
Rachel koltuğa çöküp ağlamaya başladı.
Hıçkırıklar arasında konuşmaya çalıştı.
“Cindy iyi mi? Nerede?”
Avery işinin en çok bu kısmından nefret ederdi. Kurbanların akrabalarıyla ve arkadaşlarıyla konuşmak. Ancak onlara söyleyebileceği şeyler kısıtlıydı. İnsanlar bir vaka hakkında ne kadar çok şey öğrenirlerse, bir o kadar çok konuşurlardı ve bu konuşmalar bir şekilde suçları işleyen kişilerin kulağına giderdi. Kimse bunu anlamaz, ya da o anda umursamazdı: Fazlasıyla üzgün olurlardı. İstedikleri tek şey yanıtlar olurdu.
Avery kızın yanına oturdu.
“Aradığına gerçekten çok sevindik,” dedi. “Doğru olanı yaptın. Ne yazık ki, devam eden bir soruşturmadan söz edemem. Ama sana şunu söyleyebilirim: O gece Cindy’nin başına neler geldiğini öğrenebilmek için elimden gelen her şeyi yapağım. Bunu tek başıma yapamam, yardımına ihtiyacım var.”
Rachel tamam der gibi başını sallayıp gözyaşlarını sildi.
“Yardım edebilirim,” dedi. “Yardım edebilirim.”
“O geceyle ve Cindy’yle ilgili olarak hatırladığın her şeyi öğrenmek istiyorum. Kimlerle konuştu? Aklında takılan bir şey var mı? Neler demişti? Onunla ilgilenen kişiler kimlerdi? Partiden giderken dikkatini çeken bir şey oldu mu?”
Rachel kendisini tamamıyla bıraktı.
En sonunda, tek elini kaldırdı, başını salladı ve toparlandı.
“Evet, tabii.”
“Diğer kızlar nerede?” dedi Avery onun dikkatini dağıtmak için. “Kız birliği evlerinin Kappa giysileri gitmiş, akşamdan kalma kızlarla dolu olduğunu sanıyordum.”
“Dersteler,” dedi Rachel gözlerini silerek. “Birkaçı da kahvaltılık bir şeyler almaya gittiler,” dedi. “Bu arada, biz teknik olarak