Kyle hiçbir şey olmamış gibi öne doğru bir adım attı ve gerilip tek bir düzgün vuruşla kılıcı doğrudan Rexius’un kal-bine sapladı.
“Kazandım bile” dedi Kyle.
Tüm oda, savaşmakla meşgul olsa da, dönüp çıkan sese doğru baktı. Tüm taş odayı kaplayan, acı bir feryattı bu. Rexius’un çığlıkları sanki hiç kesilmeyecekmiş gibiydi. Herkes izlerken Rexius’un bedeni gözlerin önünde çözül-dü, bir duman bulutuna dönüştü ve tavana doğru havaya yükseldi.
Tüm oda durdu ve Kyle’a baktı.
Kyle, kılıcı havaya kaldırıp kükredi. Bir zafer kükreyi- şiydi bu.
Savaşın her iki tarafından canlı kalan tüm vampirler dö- nüp Kyle’a baktılar. Hepsi dizlerinin üstüne çöküp başlarını eğdiler, yere kadar eğilerek selam verdiler. Kavga bitmişti.
Kyle derin bir nefes aldı. Artık onların lideri oydu.
Altıncı Bölüm
Caitlin dili tutulmuş bir şekilde Caleb ve Sera’nın yanın- dan koşarak uzaklaştı.
Her şeyi bir kerede sindirmek, onun için çok zordu. Aca- ba az önce görmüş olduğunu düşündüğü şeyi mi görmüştü? Bu nasıl mümkündü?
Oysa o Caleb’i çok iyi tanıdığını, artık her zamankinden daha yakın olduklarını düşünmüştü. Birlikte olduklarından, bir çift olduklarından ve hep öyle kalacaklarından emindi. Birlikte geçirecekleri yeni hayatlarını gözünde canlandırmış ve hiçbir şeyin onları ayıramayacağına inanmıştı.
Sonra bu oldu işte. Caleb’in hayatında başka bir kadının olabileceği aklının ucundan bile geçmemişti. Nasıl olur da ona söylemezdi?
Elbette Caitlin Sera’yı Cloisters’a yaptıkları kısa ziyaret- ten hatırlıyordu fakat Caleb artık ona karşı bir şey hissetme- diği, yaşadıkları şeyin yıllar öncesinde, yüzlerce yıl öncesinde kaldığı konusunda ısrar etmişti.
O zaman onun ne işi vardı ki burada? Hele şimdi, durup dururken? Caleb ve Caitlin’in birlikteki yaşadıkları en mah-rem dakikalar sırasında Caitlin daha yeni uyanmış, bizzat onun kanıyla tamamıyla gerçek bir vampire dönüşmüşken? Nerede olduklarını nasıl biliyordu ki? Onu Caleb mi davet etmişti? Öyle olmalıydı. İyi de niye?
Caitlin’in içine acı çöktü. Bu durumun bir açıklaması yoktu. Her zaman kendini, özellikle de erkeklere karşı incin- meye açık kılmaktan korkmuştu; nedeni tam da buydu işte. Fakat Caleb geldiğinde ipi elden bırakmış, ona tamamen güvenmişti. Şimdiye kadar birlikte olduğu hiçbir erkeğe kar- şı olmadığı kadar indirmişti yelkenleri Caleb’in karşısında. Karşılığında ise o; onu daha fazla acıtmayı, aklın almayacağı kadar acıtmayı becermişti.
Hâlâ nasıl olup da onu baştan sona bu denli yanlış de- ğerlendirdiğini, bu kadar kalın kafalı olabildiğini, bu kadar haksız çıktığını anlayamıyordu. Sanki içi parçalanıyordu. Artık o olmadan, ölümsüzlük neye benzerdi? Bu bir ceza olurdu. Ebedi bir ceza. Ölmek istiyor gibiydi. Hepsinden daha kötüsü ise kendini tam bir aptal gibi hissediyordu.
“Caitlin!” diye bağırdı Caleb arkasından, o kendisine doğru gelen ayak seslerini işitirken. “Lütfen, açıklamama izin ver.”
Ortada açıklanacak ne olabilirdi? Açıktı ki onu buraya o davet etmişti. Açıktı ki onu hâlâ seviyordu. Ve açıktı ki Caitlin’e karşı hisleri onun hissettikleri kadar güçlü değildi.
Caleb eliyle Caitlin’i kolundan kavrayıp çekiştirerek dö- nüp bakması için yalvardı.
Fakat o kolunu çekti. Ona temas etmesine katlanamıyor- du. Hiçbir şekilde ve bir daha asla onunla münasebete gir- mek istemiyordu
“Caitlin!” diye yakardı Caleb. “Açıklamama izin verme- yecek misin?”
Ne var ki Caitlin geri adım atmadı. Artık farklı bir kişi, farklı bir varlıktı o ve birçok açıdan böyle hissediyordu. Yeni vampir gücünün yanında, bir de yeni bir vampir duy- gu düzeni çıkagelmişti. Daha şimdiden şu anki duyguları- nın insan olduğu zamankilerden daha güçlü, çok ama çok daha güçlü olduğunu hissedebiliyordu. Her şeyi çok daha derinden hissediyordu. Sadece üzüntülü hissetmiyor, san- ki gerçekten ölecekmiş gibi hissediyordu. Sadece ihanete uğramış gibi hissetmiyor, hakikaten sırtından bıçaklanmış gibi hissediyordu. Kendini parçalara ayırmak, içinde bü- yüyen acıyı durdurmak için ne gerekiyorsa yapmak isti- yordu.
Doğruca terası geçip odasına girdi ve meşeden ahşap ka- pıyı çarparak kapadı.
“Caitlin, Caitlin lütfen!” dedi kapının dışındaki boğuk ses.
Caitlin dönüp kapıyı yumrukladı.
“Git buradan!” diye bağırdı. “Git ve karına dön!”
Birkaç saniyenin ardından onun gittiğini hissetti.
Artık sadece o kalmıştı. Bir de sessizlik. Caitlin küçük odasının içindeki yatağın köşesine oturdu ve ellerini başının arasına alıp ağladı. İç parçalayıcı bir şekilde hıçkırdı. Uğru- na yaşamak zorunda olduğu her şey ellerinden alınmış gibi hissediyordu.
Bir mırıltı duydu ve yüzünün kenarında yumuşak bir şey hissetti, dönüp baktığında Gül’ü gördü. Gül Caitlin’in ya- naklarını yalayarak gözyaşlarını silmeye çalışıyordu.
Bu Caitlin’in içinde bulunduğu halden çıkmasına yar- dımcı oldu. Eğilip Gül’ün yüzünü okşadı, saçını düzeltti. Gül ufacık bedeniyle Caitlin’in kucağına atladı ve Caitlin de ona sarıldı.
“Hâlâ sen varsın, Gül” dedi. “Sen beni terk etmezsin, de- ğil mi?”
Gül geri yaslanıp onun yüzünü yaladı.
Ancak çektiği acı çok büyüktü. Caitlin odada bir saniye daha durabilecek gibi değildi. Sanki duvarları delip geçecek- miş gibi hissediyordu.
Gözlerini büyük pencereye çevirdi, davetkâr geceye baktı ve hiç tereddüt etmeden Gül’ü yere bırakıp yataktan atladı ve iki büyük adımın ardından dışarı uçtu.
Kanatlarının açılıp onu uçuracağını biliyordu, ne var ki içinin bir tarafı böyle olmasın istiyordu, keşke öyle olmasay- dı da yanılıp doğruca yere çakılsaydı.
Yedinci Bölüm
Samantha zincirlenmiş bir şekilde ayakta duruyordu. Bü- yük oda boyunca sürüklenirken koluna sıkı sıkı yapış-mış bir sürü vampir tarafından kıskaçta tutuluyordu. Oda bir mezbahaya dönüşmüş gibiydi. Nereye kafasını çevirse, Kyle ve lanetli kılıcı tarafından parçalara ayrılmış eski mec- lisine bağlı binlerce vampirin cesetlerini, zeminin her yerini kaplamış kan gölünü görüyordu. Demek ki kılıç hayal etti- ğinin çok daha ötesinde bir güce sahipti.
Gelgelelim tüm bu katliama rağmen yüzlerce vampir hayatta kalmıştı. Onlar artık Kyle’ın halkıydı. Ayrıca her geçen saniyeyle birlikte açık kapılardan onlara yenileri ek- leniyordu. İşin doğrusu, Kyle’a sadakatlerini sunmak için yalvarmaya hazır vampir sürülerinin sonu gelmeyecekmiş gibi duruyordu. Artık açık bir şekilde burası onun meclisiy- di. Rexius öldükten sonra sadakat sunulabilecek başka kimse kalmamıştı. Kyle bunu hak etmişti. Ona ihanet etmiş olan her vampiri ortadan kaldırmayı başarmıştı.
Ona Rexius’a karşı savaşında