Bir Şeref Haykırışı . Морган Райс. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Морган Райс
Издательство: Lukeman Literary Management Ltd
Серия: Felsefe Yüzüğü
Жанр произведения: Героическая фантастика
Год издания: 0
isbn: 9781632914231
Скачать книгу
kralın ordusunun binlerce üyesi tarafından ufacık kalmıştı ve Thor hayatında ilk kez kendinden daha büyük bir şeyin parçası olduğunu hissediyordu.

      Ayrıca, onu tetikleyen bir amaç da hissediyordu. Ona ihtiyaç duyulduğunu hissediyordu. Kendi halkı McCloudlar tarafından istila edilmişti ve onları kurtarmak, halkını korkunç bir kaderden kurtarmak ordusuna kalmıştı. Yaptıkları şeyin önemi canlı bir şey gibi üstüne çökmüştü. Bu da onu güçlü hissettiriyordu.

      Thor tüm o adamların yanında kendisini güvende hissediyordu, ama bir yandan da endişeliydi: Bunlar gerçek erkeklerden oluşan bir orduydu, ama bu da gerçek erkeklerden kurulu bir orduyla karşılaşacak oldukları anlamına geliyordu. Gerçek ve azılı savaşçılarla karşılaşacaklardı. Bu sefer, bir ölüm kalım meselesi söz konusuydu ve hayatında hiç karşılaşmadığı kadar önemli şeyler tehlikeydi. Atının üstünde ilerlerken, içgüdüsel bir hareketle eğildi ve güvendiği sapanıyla yeni kılıcının orada oluşu onu rahatlattı. Gün sona erdiğinde, kılıcının kanla kaplı olup olmayacağını düşündü. Ya da yaralanıp yaralanmayacağını.

      Orduları bir anda bir ağızdan bağırdı ve bir köşeyi dönüp istila edilmiş şehri ufukta ilk kez gördüklerinde sesleri atların toynak seslerini bile bastırdı. Şehrin üstünde kapkara dumanlar butlular oluşturmuştu. MacGil ordusu atlarını tekmeleyerek daha da hızlandı. Thor da atını daha sert tekmeledi, herkes kılıçlarını çekip silahlarını havaya kaldırırken ve ölümcül bir niyetle şehre ilerlerken onların hızına yetişmeye gayret etti.

      Devasa ordu daha ufak gruplara ayrıldı; Thor’un grubunda on asker, lejyon üyeleri, arkadaşları ve tanımadığı birkaç kişi daha vardı. Önlerinde kralın ordusunun kıdemli komutanlarından, diğerlerinin Forg diye hitap ettiği, ince uzun ve kaslı, suratı suçiçeği izleriyle kaplı, kısa gri renkli saçlı ve karanlık, çökük gözleri olan bir adam vardı. Ordu ufak gruplara ayrılıyor, dört bir yana ilerliyordu.

      “Bu grup beni izlesin!” diye bağırdı komutan asasıyla Thor ve diğerlerine ayrılarak peşinden gitmelerini işaret ederek.

      Thor’un grubu emirlere uydu ve Forg’un peşinden ilerleyerek ana ordudan daha da ayrılmaya koyuldu. Thor arkasına baktığında, grubunun diğerlerinden daha da uzaklaştığını, ordunun uzakta kalmaya başladığını gördü; tam nereye doğru gittiklerini düşünürken, Forg bağırdı:

      “McCloud kanadında pozisyon alacağız!”

      Thor ve diğerleri hızla ileri atılırken ve ana ordu artık görünmeyecek kadar geride kalırken endişeyle ve heyecanla birbirlerine baktılar.

      Çok geçmeden, yeni bir bölgeye girdiler ve şehir tamamıyla gözden kayboldu. Thor tetikteydi, ama McCloud ordusundan hiçbir yönde iz yoktu.

      Nihayet, Forg bir korulukta ufak bir tepenin önünde atını durdurdu. Diğerleri de arkasında durdular.

      Thor ve diğerleri ona bakıp neden durduğunu merak ettiler.

      “Misyonumuz şuradaki kale,” dedi Forg. “ala genç savaşçılar olduğunuzdan, sizi esas savaş bölgesinden uzak tutmak istedik. Ana ordumuz şehre dalıp McCloud ordusuyla yüzleşirken, sizler buradaki pozisyonunuzda kalaksınız. McCloud askerlerinin buraya gelmesi olası değil ve burada büyük ölçüde güvende olacaksınız. Kalenin etrafında pozisyon alın ve başka bir emir duyana dek buradan ayrılmayın. Haydi!”

      Forg atını tekmeledi ve hızla tepeye çıkmaya koyuldu; Thor ve diğerleri de aynı şeyi yaparak peşinden gittiler. Ufak grup tozlu arazide ilerlerken etrafta bir toz bulutu oluştu ve Thor’un görebildiği kadarıyla etrafta kimsecikler yoktu. Esas hareketliliğin yaşanacağı yerden uzak kalmak onu hayal kırıklığına uğratmıştı; neden onları bu kadar iyi koruyorlardı?

      İlerledikçe, Thor daha da huzursuz hissetmeye başladı. Onu neyin huzursuz ettiğini anlayamamıştı, ama altıncı hissi ona bir terslik olduğunu söylüyordu.

      Zirvesinde uzun ince be terk edilmiş bir kulenin olduğu ufak ve eski bir kalenin bulunduğu tepeye yaklaşırlarken, Thor’un içinden bir ses ardına bakmasını söyledi. Bunu yaptığında, Forg’u gördü. Onun yavaş yavaş grubun ardında kaldığına, gitgide daha uzaklaştığına şaşırdı. Thor onu izlerken, Forg döndü ve atını tekmeleyip hiçbir şey demeden dörtnala aksi yöne doğru ilerlemeye başladı.

      Thor neler olup bittiğini anlayamamıştı. Neden Forg onları aniden terk etmişti? Arkasında Krohn kişnedi.

      Thor tam neler olduğunu anlamaya başladığı anda tepenin zirvesine ve eski kaleye vardılar; oraya çıktıklarında karşılarında çorak bir bölgeden başka bir şey göreceklerini sanmıyorlardı.

      Ama lejyon üyelerinden oluşan ufak grup atlarını birden durdurdu. Hepsi de karşılarındaki manzaraya bakarken donakalmıştı.

      Karşılarında McCloud ordusunun tamamı duruyordu.

      Bir tuzağa düşmüşlerdi.

      DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

      Gwendolyn Hızla Kraliyet Sarayı'nın kıvrılarak ilerleyen sokaklarında, ardında Godfrey’i taşıyan Akorth ve Fulton’la birlikte yürüyor, sıradan halkın arasından bir yol açmaya çalışıyordu. En kısa zamanda şifacıya varmayı aklına koymuştu. Godfrey onca şey yaşadıktan sonra, bu şekilde ölemezdi. Godfrey’in öldüğünü duyan Gareth’ın tatmin olmuş bir ifadeyle gülümsediğini gözlerinin önüne neredeyse getirebiliyordu ve bunun olmamasına kararlıydı. Sadece keşke kardeşini daha çabuk bulmuş olsaydı diye düşünüyordu.

      Gwen bir köşeyi dönüp şehir meydanına telaşla girdiğinde, etraf daha da kalabalıklaştı ve başını kaldırınca hala bir kirişten sallanan, ipin hala boynunu sıkıca kavradığı, herkesin görebilmesi için indirilmemiş olan Firth’ü gördü. İçgüdüsel bir hareketle başını çevirdi. Ağabeyinin ihanetini hatırlatan korkunç bir manzaraydı. Hangi yöne dönse, sanki ondan kaçamayacak gibiydi. Daha bir gün önce o sırada ipten sallanan Firth’le konuştuğunu düşünmek tuhaftı. Ölümün etrafını kuşattığını, ona da yaklaştığını düşünmeden edemedi.

      Gwen ne kadar arkasını dönüp bir başka yoldan ilerlemek istese de, meydandan gitmenin daha kısa süreceğini biliyordu; korkularına yenik düşemezdi. Kendini doğrudan darağacının, karşısındaki asılmış cesedin yanından geçmeye zorladı. Bunu yaparken, kapkara cüppeli kraliyet infazcısının yoluna çıkışına şaşırdı.

      İlk önce, adamın onu da öldüreceğini sandı ama infazcı eğilip selam verdi.

      “Leydim,” dedi mütevazı bir tavırla ve saygıyla başını eğerek. “Henüz cesedi ne yapacağımız konusunda bir kraliyet emri gelmedi. Ona düzgün bir cenaze töreni mi düzenleyeceğime, yoksa toplu yoksullar mezarına mı atacağıma dair bir emir verilmedi.”

      Gwen bu işin ona yüklendiğine sinir olmuş bir halde durdu; Akorth ve Fulton da tam yanında durdular. Başını kaldırıp güneşe doğru gözlerini kıstı ve tam karşısında sallanan cesede baktı; tam yoluna devam edip adamı duymazdan gelecekti ki aklına bir şey geldi. Babası için adaletin yerini bulmasını istiyordu.

      “Onu toplu mezara at,” dedi. “Nerede olduğunu da işaretleme. Özel gömme ayinlerini de yaptırma. Tarihi belgelerimizde isminin unutulmasını istiyorum.”

      Adam itaatkâr bir tavırla başını önüne eğdi ve Gwen biraz olsun intikam aldığını hissetti. Ne de olsa, o adam babasını gerçekten de öldürmüş olan kişiydi. Şiddet gösterilerinden nefret ettiği halde, Firth için gözyaşı dökecek değildi. Artık babasının ruhunu eskisinden daha da güçlü bir biçimde yanında hissediyor, huzur bulduğunu düşünüyordu.

      “Bir şey daha,” dedi infazcıyı durdurarak.