Shinbe, bir ağaca yaslanarak büyülenmiş bir şekilde kızın günlük ritüelini izledi. Çok zarif ve temizdi… yaptıkları için tekrar suçluluk hissetti. Bu sahneye arkasını dönerek elini, acının sıkıştırdığını hissettiği kalbinin üzerine koydu.
Burada olmaması gerekiyordu… iyi bir insan değildi. Kendisine ne yaptığını anladığı zaman ondan nefret edecekti. Göğsündeki ağırlık artarken kaşlarını çattı. Ama yine de arkasını dönüp özlemle gözlerini dikip bakma isteğine karşı koyamadı. Suya dalışını izlerken hasretle iç çekti.
Kyoko etrafa bakarken, “bu modern dünyanın evlerindeki küçük küvetlerden çok daha iyi,” diyerek sessizliği bozdu. Bu aslında daha ziyade gizli bir yüzme havuzu gibiydi. Bu nokta çok huzurlu ve gözlerden uzaktı. Ağaçlar ve küçük çalılar kaplıcayı çevreleyip kendisine mutlak bir mahremiyet sağlıyordu. Gülümseyerek ‘güneş banyosu yapmak için bir tarafındaki taş bir çıkıntı hoş olurdu,’ diye öylesine düşündü. Kendisini suyun akışına bırakırken memnuniyetle mırıldandı.
Bir dakika böyle kaldıktan sonra temizlenme kısmına geçmenin daha iyi olacağını düşündü. Saçlarını köpürtüp durulamak için suya çöktü ve sonra saçına daha fazla şey döküp bunu tekrar yapmak için su sıçratarak yukarı çıktı. Daha sonra güneşin onları hemen kurutacağını umarak giysilerini temizlemeye biraz vakit ayırdı.
Shinbe daha da yakına süzülerek üç metre uzaktaki bir çalının arkasına sığınıp dikkatle izledi. Bedeninin kıvrımlarına daldı. Tanrım, çok güzeldi… sulardan çıkan bir tanrıça gibiydi. Saçlarını sarmadan önce bedeninin üst kısmına bir giysi sarıp daha sonra yavaşça kurulandı.
Banyo yapmasını daha önce birçok defa gizli gizli izlemişti ama hiç bu kısmın tadını çıkaracak kadar uzun süre etrafta kalmamıştı. Genellikle o banyosunu bitiremeden önce birileri kendisini aramaya geliyordu. Kıyafetini yavaşça uzun bacaklarına indirirken içini çekti. En değerli kısımlarını örten küçük kumaş parçalarını giyerken hissettiği acı dişlerini gıcırdatmasına neden oldu. Yapamadığı tek şey ona uzanma mesafesine erişmesini sağlayacak birkaç adımı atabilmekti.
Bir anda şelalenin diğer tarafından bir çıtırtı sesi geldi. Shinbe bunu duydu, Kyoko olduğu yerde donup kaldığı için belli ki o da duymuştu. İkisi de daha fazlasını duymak için dikkatlice dinledi. Başka bir dal çıtırdadı ama bu defa ses kyoko’ya yakın bir çalılıktan geldi. Kyoko dosdoğru büyük çalılığa yürürken korkuyla izledi, havlusunu bir kalkan gibi önünde tutarak seslendi.
“Tamam, Shinbe! Sen olduğunu biliyorum! Dışarı çık… böylece seni tokatlayabilirim!” Kyoko bezgin bir halde çalılığa bakarak bekledi. Shinbe röntgenci olarak biliniyordu. Kız rahatsız olarak bir kaşını kaldırdı ve etraftaki tek kişi oydu… çalı yavaşça sallandı. “Orada olduğunu biliyorum ve Toya beni gizlice izlediğini öğrendiğinde muhtemelen seni öldürecek. Bundan bahsetmeye gerek yok ama Suki’nin de senin dövülmeni sorun edeceğini sanmıyorum.”
Çalı tekrar sallandı ve birbirine dolaşmış uzuvların arkasından uzun, siyah noktalı bir ayak ortaya çıktı.
“Ne…!” çok büyük şeytani bir akrep çalıların arkasından tırmanırken Kyoko kaçmak için döndü. Çantasındaki yayını bıraktığı yere, kıyafetlerine doğru koştu.
“Kyoko! Yere yat!” Shinbe elinde mızrak gibi tuttuğu büyük bir sopayla karşıdaki çalılardan koşarak geldi. Onu iblise fırlattı. Kırmızı gözlü akrep geldiğini görerek bir ayağını havada sallayıp sivri uçlu silahı engelledi ve havaya gönderdi. Kyoko tam yayını almak için eğildiğinde ayaklarının önüne düştü. Kendisini vurmaya ne kadar yaklaştığını görünce kaşı seğirdi.
Shinbe ona doğru koşup sopayı almak için eğildi. Bir kaşını kaldırarak Kyoko’ya baktı ve çarpık bir şekilde gülümsedi. “Ama Kyoko, bir iblisi öldürmek için biraz az giyinmiş olduğuna inanıyorum.” Yüzündeki bakışı görünce sırıtışı genişledi. Sonra bakışı safi korkuya dönüştü.
Sırtını ürperten bir önseziyle arkasına dönüp akrep iblisi üzerlerine hamle yaparken eğreti silahını vahşice salladı. Tüylü bir bacağo vurabilmişti ama diğer bacağı yan tarafına çarparak onu Kyoko’dan uzağa fırlatmıştı. Ölümcül akrep rahibeye yaklaşırken Shinbe’nin kanı dondu.
İblisin ele geçirdiği yaratığın kızın içindeki gücü hissedebileceğini biliyordu. Hızla bir şey yapması gerektiğini bilerek büyük bir kayayı kaldırıp olabildiğince sert bir şekilde fırlatmak için telekinetik gücünü kullandı, akrebi kafasından vururken gülümsedi.
İblis acı acı bağırıp yaralı koruyucuyu öfkeli bir bakışla mıhlamak için başını salladı. Shinbe, iblis tekrar peşinden gelirken ayağa kalkmak için çabalayarak yerde uzandı. İblis üzerine doğru gelirken tam zamanında dönerek sopanın sivri ucunu ona geçirdi. Shinbe’nin ametist gözleri, iblisin sert etini yumuşatmak için bir büyü fısıldarken parladı.
Kyoko iblisin onun üzerine eğilmesini izlerken panikle Shinbe’nin adını bağırdı. Her şey o kadar hızlı oldu ki gözünü kırpmaya bile vakit bulamadı. Bir an iblis üzerine atlıyordu, bir an sonra aynı sopanın ucu, siyah kanı yere sızarken sırtından çıkmıştı. Ele geçmiş olan iblis, hamur gibi yumuşayıp ağır bir şekilde Shinbe’nin tepesine düşmeden önce seğirtti.
“Shinbe!” Kyoko panik içinde bağırdı. Kanın, korkutucu bir hızla etraflarındaki toprağa aktığını görerek hızla onlara doğru koştu. Bu kanın koruyucusundan gelmediğini umarak zihninde korkuyla sindi ama Shinbe’nin yüzünün bir tarafı dışında heryeri kaplayan aşırı büyük iblisin yanında bundan emin olmak zordu. Gözleri kapalıydı ve bir an için içine korku dolarken kalbi durdu.
Shinbe bunu hissedebiliyordu, Kyoko hala korkuyordu ve böyle hissetmesine sebep olan her neyse onu yok etmeliydi. Acıyla mücadele etmek için ürpererek gözlerini açıp onu yukarıdan, hayalet gibi solgun bir şekilde kendisine bakarken buldu. Kendisi için korktuğunu anlayınca kalbi çarptı. Yaşadığını görerek korkusu azalırken damarlarındaki sıcaklığı hissetti.
Shinbe pürüzlü bir sesle konuştu, “Kyoko, lütfen. Bana yardım et… çek şunu.” Ölü iblisi itmek için çabaladı ama kolları onunla bedeni arasına sıkışmıştı. Ele geçirilmiş bile olsa akılsız iblis bu kadar ağır gelmemeli ve böyle savaşmamalıydı. Çok yakınında parçalanmış bir kristal parçası hissederek gözlerini kıstı, “Kyoko, bir tılsımın gücünü kullanıyor… bul onu.”
Kyoko devasa yaratığı itmeyi bir an için kesip gücünü onun ölü bedenini taramaya odakladı. Koruyucu Kalp Kristali parçalanıp iblis dünyasının üzerine yağdığında her büyüklükten iblis güçlü kırıklarını bulmak için çılgına dönmüştü. Bu bir zamanlar küçük bir akrep olmalıydı… ta ki bir iblis tarafından ele geçirilip daha sonra kayıp parçalardan biriyle karşılaşarak güç patlamasına ulaşacak şansı elde edene dek.
Boynundan gelen elektrik mavisi bir parlaklığı fark edince nefesi kesilerek “burada!” dedi. Kusma isteğine karşı koyarak hala açık olan ağzından içeri baktı. Yüzünü ekşiterek içine uzandı ve kristali kavrayıp akrebin boyutlarının kendiliğinden küçülmesini izledi. Onu çabucak iterek elinden daha küçük bir hale gelmeden önce geri kalanını da yoldan Shinbe’nin çekmesi için yana kaydı.
Kyoko ona doğru baktı, gece yarısı mavisi saçları yüzünü örtüyordu ama hareketlerinden