Toya barakanın dışında dikiliyordu. Kyoko’nun alkol koktuğunu unutmuştu. Bu yüzden, Shinbe’nin başını Suki ile belaya sokmak güzel olsa da onlara aslında ne olduğunu söylemesi gerekmiyordu. Sırıttı. Çok öfkelenirdi, onu gelecek yüzyıla kadar döverdi. Toya ağaca sıçrayıp, kardeşinin ona el kaldırmayacağını bilerek, Suki’nin Shinbe’yi tokatladığı düşüncesi karşısında bir kahkaha patlattı.
Bölüm 5 "Tehlikeli Kıskançlık"
Kyoko sefil durumdaydı. Tek düşünebildiği Shinbe ile Toya ve o aptal öpücüktü. Yumuşak örtülerin altında tamamen uyanık bir şekilde uzanarak ikisi tarafından da öpülmek istemesinin nasıl mümkün olabildiğini düşündü. Birisi, karşılaştığı her kadınla flört eden zampara koruyucu Shinbe idi. Onu öptüğünü düşünmek hala baygınlık geçirmesine neden olsa da muhtemelen elleriyle sayamayacağı kadar çok kadına sahip olmuştu.
Diğeri ise, ona küçük şeyler için bağıran ve her hareketinde ona her zaman patronluk taslamaya çalışan Toya idi. Yine de bazen çok tatlı olabiliyordu. Başını tekrar yastığa gömüp içini çekti. Uykuya dalmadan önce sadece Toya’yı düşünmesi tuhaftı, ama bir süredir bu düşünceleri Shinbe’ye dönmüştü. Shinbe… Uykuya dalarak rüyasında tekrar onu gördü.
*****
Shinbe, başka bir rüya görerek gece yarısı tere batmış bir şekilde uyandı. Ayağa kalkarken inledi. Neden onu düşünüp durmak zorundaydı? Kız sınırlarını zorluyordu. Suki ve Kamui’nin hala uykuda olduğuna emin olmak için etrafına bakındı. Odanın içinde bir hayalet gibi kayarak barakdan çıktı ve gökyüzüne bakarak derin bir nefes aldı. O zaman Toya’nın, barakanın hemen önündeki ağacın alçak dallarından kendisine baktığını gördü.
“Ne?” Shinbe şu anda yeni bir karşılaşma istemiyordu ama Toya’nın öfkeli biçimde kendisine bakma şekli sinir bozucuydu.
Toya havayı koklayıp Shinbe’nin uyarılmış olduğunu hissederek homurdandı, “ne yapıyorsun koruyucu?”
Shinbe kafasını eğip, bir ölümsüz için bu imkansız olsa da başı ağrıyormuş gibi parmaklarını şakaklarına koydu. “Seni ilgilendirmeyen bir geceyarısı gezintisine çıkacağım.”
Toya tekrar homurdanıp Sennin’in barakası üzerinde tünediği yerden aşağı atladı. Avını takip edercesine Shinbe’nin etrafında döndü. “Eminim ki öyle yapacaksın,” diyerek daire çizmeye devam etti.
Shinbe, yüzünde sıkılmış bir ifadeyle ona yan yan baktı ama zihinsel olarak Toya’nın vurmasına hazırdı. “Ne ima ettiğini bilmiyorum Toya. Ama eğer senin için de sorun değilse elimi tutmana ihtiyacım yok.”
Toya tehditkar dönüşünü bırakıp rüzgar oluşturacak kadar hızlı bir şekilde dosdoğru Shinbe’nin önünde durdu. “Kyoko’dan uzak dur, beni duydun mu? Bir an için bile ona dokunduğunu düşünürsem…” Bakışlarını diğer koruyucuya doğru kısarken bir elini hızla aşağı indirip ikiz hançerlerinden birini avucundan aşağı kaydırdı, “kardeşim olsan da olmasan da seni öldürmek için ikinci kez düşünmeyeceğim.”
Shinbe, Toya’nın sertliğine tahammül edemiyordu, “evet, anladım. Şimdi izin ver.”
Toya kenara çekilip Shinbe’nin geçmesine izin verdi. Kendi kendine, ‘bu koruyucuya güvenmiyorum,’ diye düşündü.
Shinbe ormanın içlerine doğru yürüdü. Nereye gittiği umrunda değildi. Yalnızca Toya’nın bilmiş gözlerinden uzaklaşabildiği kadar uzaklaşmak istedi. Evet, ne yaptığını öğrendiğinde Toya’nın kendisini öldüreceğini biliyordu, ama en azından mutlu bir adam olarak ölecekti. Yıldızlarla dolu gökyüzüne bakarak içini çekti, “ah Kyoko. Neden gitmen gerekiyordu? Lanet olası Toya.” Silahını önünde savurup homurdandı. “Lanet olsun sana.”
Shinbe heykelin civarına gitmeye niyeti olmadan yürümeye devam etti ama kendisini burada buldu. Orada olmaması gerektiğini bilerek alanın kenarında dikildi. Toya muhtemelen arkasından geliyordu. Öfkeli kardeşine dair bir iz görmek için canı sıkkın bir şekilde etrafına baktı. Onu hiçbir yerde hissedemeyince heykele doğru yöneldi
Heykelin önünde dikilip hayal kurarak geçmişteki Kyoko’nun görüntüsüne baktı ve arkasından gelen ayak seslerini hiç duymadı.
Toya arkadan yavaş bir tonla, “burada ne halt ediyorsun koruyucu?” diye sordu. Shinbe’yi öyle korkuttu ki dengesini kaybetti ve eğer Toya kolunu kavramasa heykelin kollarına düşüyordu.
Toya’nın elini silkerken, “Toya, gerçekten de insanlara bu şekilde sinsice yaklaşmayı bırakman lazım,” diye homurtuyla söylendi.
“Sana Kyoko’dan uzak durmanı söyledim. Kafanda neler dönüyor bilmiyorum ama içine biraz mantık sokmam gerekirse bunu yapacağım,” kardeşinin Kyoko’ya karşı bir takım duygular beslediği düşüncesi karşısında Toya’nın gözleri öfkeyle delice parladı. Bu hayatta, kendisi bu konuda bir şeyler yapabiliyorken bu olmayacaktı.
Shinbe Toya’nın tehditlerinden bıkmıştı. Kenara çekildi. “Ne oluyor be!” silahını, geriye zıplayan Toya’ya doğru savurdu. “Kyoko ile bir milyon tane fırsatın oldu ama hepsine gözlerini kapatmayı seçtin. Şimdi ona kiminle olabileceğini mi söylemek istiyorsun? Kimi öpebileceğini?” güldü ama sesi öfkeli çıkmıştı. “Bu olmayacak, Toya. Sen kaybettin.” Shinbe başını sallayıp yaklaşan öfkeye karşı silahını sabitledi. Toya’nın neler yapabileceğini biliyordu ama vazgeçmekten bıkmıştı.
Toya şok olmuş bir şekilde Shinbe’ye baktı. Hareket edemiyordu. İkiz hançerleri kullanamayacağını biliyordu… eğer kullanırsa kardeşini öldürürdü. Gözleri kardeşine doğru kısılırken erimiş gümüş görüntüsü aldı, “ne dedin sen? Bana Kyoko’yu istediğini mi söylüyorsun?” diye hırlayan Toya ekledi, “zampara bir koruyucudan başka bir şey değilsin. Kyoko seni asla kabul etmezdi!” Shinbe’ye doğru hamle yaptı.
Shinbe, Toya’nın hamlesini savuşturarak olduğu yerde dikilmeye devam etti, “tek yaptığın onu kontrol etmeye çalışıp duygularına hiç önem vermiyormuş gibi davranmaya devam etmek olduğunda seni hala isteyeceğini mi sanıyorsun?” Toya’nın başka bir saldırısını daha savuşturdu ve güldü. “Yavaşla…” sesi karardı, “yoksa bam teline mi dokundum?”
Toya durup gözlerini Shinbe’ye dikti. Neden ikiz hançerlerini çıkarmadığını bilmiyordu. Ama çaresizce Shinbe’nin kanını akıtmak istiyordu. Bunu yapmak için bıçaklara ihtiyacı yoktu. “Benim ne yaptığımla ilgili konuşmaya hakkın yok,” Toya başını eğerken ses tonu ölümcüldü, kakülleri şimdiden gözbebeklerine yayılan gümüş renge doğru ilerleyen kırmızı tonu gölgeliyordu.
Shinbe Toya’ya doğru bir kaşını kaldırdı. “Aha, demek bam teline dokundum. Ne kadar ilginç. Gümüş koruyucunun da duyguları varmış… rahibesine karşı bir şeyler hissediyor. Ama Kyoko’ya kimi öpeceğini söyleme hakkın yok. En nihayetinde, kendisinin de söylediği gibi, erkek arkadaşı yok. Bu yüzden, bunu adil bir karşılaşma olarak görüyorum.” Shinbe omzunu silkip döndü ve heykele bir bakış attı.
Toya, Shinbe’ye doğru hamle yapmak için bu andan faydalandı, “lanet olsun sana bana arkanı dönme!” Shinbe’ye sertçe vurup yuvarlarken silahı alanda süzüldü.
Shinbe hızla ayağa kalkıp döndü ve Toya ile yüzyüze geldi. Ametist gözleri tehlikeli bir biçimde parlarken uzun, gece yarısı mavisi rengindeki saçları rüzgarla uçuştu. Öfkeli bir şekilde