SINAV BITTI ELLER HAVAYA. BUKET ÇETIN. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: BUKET ÇETIN
Издательство: Автор
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 9789752126497
Скачать книгу
Durmadan gurme olduğunu söylediği için ona Gurumi adını taktık. Kendisinin de söylediği gibi hamburgerleri, cipsleri çok severdi. Yediği bütün yemekler ona yaşamın tek tadı gibi gelirdi. Yaşamın sırrı da onun için yemeklerden başka bir şey değildi.

      “Sen hamburgerini ye Gurumi.” dedim. “Senin beni, benim de seni anlamam çok zor.”

      “Ben seni anlıyorum.” dedi Fiber Esat. Kafasındaki spor şapkanın ucunu yukarı doğru kaldırıp, siyah kıvrık kirpikleriyle göz kırptı. Yeşil gözlerinden biri hızlıca açılıp kapandı. Ah Esat, sen hep böyle söylersin de…

      “Söyle bakalım nasıl anladın Fiber?” diye sordum.

      “Ne var canım anlamayacak?” diye başladı konuşmaya. Konuşurken öyle çok mimiklerini kullanıyor, öyle çok bedenini hareket ettiriyordu ki rap yapanlar gibiydi. Kafasındaki şapka da bu ambiyansa eşlik edince aklımdaki benzetme iyice şekilleniverdi gözümün önünde. Fiber Esat, “Bak şimdi Bilge!” dedi. “Dün gece yeni bir oyun sitesi buldum.” Fiber’in ismi internet ve bilgisayar dünyasındaki dâhiliklerinden gelirdi. Eve kapanıp saatlerce bilgisayar başında, ta uzak uçlardaki bilgisayarlara, sitelere, insanlara ulaşabilirdi. Henüz on üç yaşında olmasına rağmen bilgisayar ve siber dünyanın bilmediği yönü yok gibiydi. Hani şu filmlerdeki “ben burayı avucumun içi gibi bilirim” diyen tiplemeler vardır ya… İşte Fiber Esat için de bilgisayar, internet, kısaca bilişim dünyası, onun avucunun içi gibidir. Gece bulduğu oyun sitesini anlatmaya devam etti. “Ne yapıp edip bu siteye hâkim olmam gerek, dedim. Hâkim olmak, ele geçirmek ile benzer özellikler taşıyor. Anlarsınız ya… Bu pek de kolay değil. Hâlen uğraşıyorum. Ama başarmalıyım, anlıyor musun?” diye sordu. Bir süre yüzüme kararlı bir şekilde bakıp devam etti. “Yani senin birinciliği kafana takman gibi… Ben de bunu eninde sonunda başaracağım. Onun için seni anlıyorum.” dedi.

      Ona gülümseyerek, “Sen de olmasan Fiber, kim anlayacak beni?” deyip ekledim. “Ama tam olarak seninki gibi de sayılmaz!”

      Canan hemen cıvıltılarıyla sordu. “Acaba karamsar kızımız yine neden kendini yalnız hissediyor ki?”

      Hemen cevapladım onu, “Çünkü ben başarılı olmak, daha başarılı olmak, en önde olmak istiyorum. Senin yaptığını herkes ya da bir başkası yapabilir ama benim öyle değil, tek olmak istiyorum. Herkes benim başarımdan söz etsin, beni göstersinler, bütün hocalar beni takdir etsin istiyorum. İstediğim okula da birinci olarak girmek istiyorum, anlıyor musunuz? Hatta bütün okullar beni kendi okullarına almak istesinler. Herkes beni böyle tanısa, bilse… Düşünsenize bütün sınavlarda birinci olduğumu!”

      Sözümü bitirmemle Necdet nağmeli bir ıslık çaldı. “Bilge kızımız pistlere hızlı bir giriş yaptı.” dedi. “Ama bir tuhaflık var bu işte.” diye sözlerini bitirdi.

      “Şimdi anlıyor musunuz beni?” diye sordum. Hepsi de kafasını salladı sallamasına ama…

      Canan, “Sanki bir yerde bana da bir tuhaflık var gibi geldi.” dedi.

      SIRRI NEYMİŞ ÖĞRENECEĞİM

      “Yine de!” diye konuşmaya başladı Oğuz. “Kafayı yedin sanırım. Hadi ben yemek yemeye takıldım. Bir tek bundan zevk alıyorum. Dünyada hiç mi bir şey kalmadı keyif alacak da, sen kafayı buna taktın? Bu söylediğin şeyin hiçbir tadı tuzu yok. Neymiş, birincilik, pöf…” Sözlerini tamamladı. Hamburgerinden gözleri kapalı, keyifle bir ısırık daha aldı. Yine o lezzet cennetinde…

      Canan ekledi. “Yani Bilgeciğim, sen istersen başaramayacağın şey yoktur. Ben bunu biliyorum. Ama…” dedi, sustu. Belli ki beni ikna etmekten vazgeçti. Konuşmaya devam etti. “Eee, ne olacak yani? Nasıl birinci olacaksın? O Oktay mıdır, Okay mıdır nasıl geçeceksin onu?”

      Ah benim Canan’ım… İçimden onun sıcacık arkadaşlığı geçse de aklımda bir tek birincilik vardı. İçimden geçen her şeyi bir kenara itekleyerek ortamı sadece hedefimdeki düşünceye bıraktım.

      “Adı Oktay olan o çocuğu tespit etmekle işe başlayacağım.” dedim. Hepsi de pürdikkat beni dinliyordu. “Hep ismini duyuyorduk. Şimdiye dek kim olduğunu öğrenememiş olabilirim. Ama en kısa zamanda öğrenip işe başlayacağım.” dedim.

      Necdet yanıma kadar sokuldu, fısıltı hâlinde bir sesle, “Hişşşt, ne yapacaksın Oktay’ı? Kafasına bir şey geçirip ortadan mı kaldıracaksın? Sonra da böyle biri bizim okula ya da yeryüzüne hiç gelmemiş gibi mi davranacaksın?” diye sordu. Hepsi birden kahkahayı patlattı.

      “Ne ilgisi var Necdet yaaa?” diye öfkeyle sordum. “Tabii ki onunla tanışıp bu işin sırrı neymiş onu öğreneceğim.” dedim.

      Canan, “Ne yapacaksın peki?” diye sordu.

      Ben bir bilsem ne yapacağımı… “Öff, ne bileyim Canan. Bir çözüm bulmam lazım!”

      Canan, “Bence sınıfına gidip tanışalım.” dedi. “Ben senin gibi birinci falan olmayı düşünmüyorum ama merak ettiğin şeyi ben de merak ediyorum. Belki gerçekten bilmediğimiz bir şey vardır.” dedi.

      Necdet, “Sen Bilge gibi birinci olmayı düşünmüyor musun? Aaa ama neden? Ayıp ediyorsun bak böyle. Sen de düşünmelisin. Ben de düşünmeliyim. Oğuz, oğlum bak bence de yemekler ders çalışmaktan, dereceye girmekten daha keyifli. Bu konuda sana katılıyorum ama sen de birinci olmayı düşünmelisin. Esat sana da bir çift lafım var. İnternetin, sanal âlemin kralı sen olabilirsin. Ama bir öğrencinin asli vazifesi dersleridir bir kere.” dedi.

      “Sen benimle dalga mı geçiyorsun Necdet?” diye sordum.

      “Evet, dalga geçiyorum.” dedi. “Kusura bakma ama sabahtan beri yaptığımız konuşmalara bakılırsa birinin sana bunları söylemesi gerek. Bir kere herkesin birinci olması mümkün mü, bir düşün bakalım. Üstelik şöyle bir baktığında etrafında bulunanların birbirinden farklı olduğunu göreceksin. Herkes birbirinden farklı ise kafa yapıları da farklıdır. Yani aynı kafada değilse, o sınavlarda da her kafaya uygun soru olmadığına göre, bazı kafaların dereceye girmesi normal. Ama şu yönden sana hak veriyorum. Sen de şimdiye kadar ikincilik, üçüncülük falan aldığına göre kafanı az daha zorlarsan birinci olabilirsin.” dedi, bir süre gülerek düşündü.

      “Bak, cümlenin geldiği yere bak. İşte ben senin aradığın sırrı buldum.” dedi, parmağını havada şaklattı. Yarı ilgisiz ve küçümseyen, yarı ilgili ve kuşkulu bakışlarımı üzerinde gezdirirken Necdet, “İşin sırrını Oktay’da falan arama. İşin sırrı senin kafanda.” dedi. Herkes güldü.

      Bakışlarımdaki anlam değişmedi. Necdet haklı olabilirdi. Hatta haklı gibiydi de. Ama ben zaten kafamı tam olarak çalıştıracak o bilmediğim şeyi arıyordum.

      “Sen de benim gibi aynı noktaya geldin Necdet. Ben de kafamı tam olarak çalıştıracak o bilmediğim şeyi Oktay’ın bildiğini düşünüyorum ve bu işin sırrını çözeceğim.” dedim.

      Ertesi teneffüs Fiber Esat hızla yanıma geldi. “Buldum!” dedi. “Oktay’ın sınıfını ve kim olduğunu buldum. Gel peşimden…” Onu takip ettim ve bana Oktay’ı gösterdi.

      Yaptığımız tüm araştırmalar sonucunda Oktay’ın sınıfını bulmuş ve onunla ilgili birçok bilgi edinmiştik. Artık Oktay’la tanışmak için harekete geçmeliydim. Uygun zaman, o gün, okul çıkışıydı. Ben, Ajan Bilge ve Akıllı, ikimiz de hazırdık.

      Ders bitiş zili çaldığında yerimden ok gibi fırladım. Akıllı da… Dersin son dakikalarında hazırlanmış çantam, montum… Montumu bir iki hamlede üzerime geçirip