“Kokular mı?” diye araya girdi Defne yüzünü buruşturarak, “Neyin kokusu Yusuf bunu daha önce hiç söylememiştin. Sen şunu bir kez daha baştan sona, bütün ayrıntılarıyla anlatsana bakayım. Ama biraz hızlı ol, çünkü bugünkü dersi kaçırmak istemiyorum!!”
“Peki, tamam, başlıyorum… Ama araya girmek yok! Rüyamda, her zamanki gibi gökyüzünde, bulutların da üstünde hatta atmosferin de dışındayım. Suyun içinde süzülür gibiyim. Beni çeken ya da iten bir kuvvet yok. Sanki uzaydayım ve orası asıl ait olduğum yer, yuvammış gibi… Yaptığım tek şey aheste aheste boşlukta süzülmek.
Birden kendimi, nasıl göründüğümü merak ediyorum, çünkü o ana kadar elimi ayağımı hiç görmemiş olduğumu fark ediyorum. Gözlerimin önüne doğru elimi ya da kolumu, herhangi bir uzvumu getirmeye çalışıyorum ama hiçbir şey gelmiyor. Kafamı göğsüme doğru eğdiğimde bedenimin balık pulları gibi olduğunu görüyorum, parlak ve gri! Gümüşçünü bilir misin? Gümüşümsü bir renkle kaplı olan ve evlerde yaşayan böcek türüdür. İşte aynen öyle… On ya da on beş metre boyunca yılan gibi uzanan bedenim kuyruğa doğru sivriliyor.”
Yusuf rüyasını anlatmaya devam ederken Defne eline geçirdiği kâğıda robot resim uzmanı edasıyla bir şeyler karalıyordu. Bunu fark eden Yusuf istifini bozmadan ve daha fazla ayrıntı vermeye çalışan bir tanık gibi anlatmaya devam etti.
“Ama yılan kuyruğu değil balık gibi. Japon balıklarının kuyrukları gibi parçalanmış dalgalanan bir bayrak! Kafamı göremiyorum, boynumun hemen altında pulların başladığı yere kadar saçımdaki renk gibi grimsi tüylerim olduğunu görüyorum. Sanki boynumdan yukarısı bir köpeğe benziyordu. Bir an, aslında bir insan ve rüyada olduğumu hatırlıyorum. İşte o an nefesim kesilir gibi oluyor, hızlı hızlı hareket etmeye başlıyorum. Ama birden… Birden bir koku alıyorum, beni kendimden geçirecek bir koku. Yılanlarınkine benzeyen çatal dilimle, kokunun geldiği yeri hemen anlıyorum. O an insanlığımı, ne olduğumu, nerede olduğumu unutuyorum. İçgüdülerim mi açlığım mı bilemiyorum, beni esir alıyor. Kokunun geldiği yöne doğru dümdüz ve çok hızlı ilerliyorum. Atmosferden içeri giriyorum, etrafımda kıvılcımlar saçılıyor. Bulutlardan geçiyorum, o kadar hızlıyım ki…”
Defne bir yandan elindeki kâğıda bir şeyler karalamaya devam ederken, bir yandan da – genelde doktorların hastanın teşhisini koyarken yaptığı gibi – alçak sesle, “Hımm… Bu boşluk anne karnından ayrılışının sembolü olsa gerek, sanırım annene olan özlemin o kadar yoğun ki…” deyiverdi.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.