Birinci sınıf öğrencileri olarak D.‘den ve benden daha tecrübeli bir gözlemci senin o günlerdeki haline baksa, şüphe uyandıran bir torpilli için oldukça mütevazı giyinmiş olduğunu anlayabilirdi. Birinci sınıftayken giydiğin eski süveteri ve pantolonu hatırlıyorum. Ben kendi üzerimdeki kotla hava atabilirdim ama benimki lise yıllarımdan kalmaydı ve biraz kısaydı, oysa senin pantolonun belli ki üniversiteye başlamadan hemen önce alınmıştı, o yüzden üzerine iyi oturuyordu. Tam bir inek gibi görünüyorduk. Sanırım öyleydik de.
İtalya’da seyahat ederken John Maxwell Coetzee’nin “Taşra Hayatından Manzaralar” kitabını okudum. Bir bölüm, bana üniversite yıllarımızdaki halimizi hatırlattı: “Çünkü eğer ne zengin, ne yakışıklı, ne de seksiyse – bu niteliklerin hiçbirine sahip değilse – o zaman, üstelik bir de zeki de değilse, geriye ne kalıyordu?”
Şimdi, tanıştığımız günü düşününce, tokalaşmamızın mümkün olamayacağını fark ediyorum. Üniversiteye başladığımızda sen sağ kolunda alçıyla dolaşıyordun. İlginç bir suçlu gülümsemesiyle bizi meraklandırırken, başına ne geldiği sorusuna cevap vermekten kaçınıyordun. William Faulkner’ın “Yoknapatawpha” destanındaki karakteri Buddy McCallem’i kıskandıracak bir ulaşılamazlığın vardı. Birinci Dünya Savaşı’nda onu askeri ödüle götürecek ne tür bir kahramanlık gösterdiğini kimse Buddy’den öğrenememişti.
Hatırladığım son buluşmamız 2019’un yazındaydı. Eskiden ayda iki kez toplanan grubumuzla uzun bir aradan sonra ilk kez buluşmuştuk: Yu., S., sen ve ben. Birkaç yıl boyunca buluşma noktamız olan Smolenskaya6 üzerindeki Pizza Dünyası artık kapanmıştı ve biz de Arbat’ta7 Spasskaya Kilisesi’nin yakınındaki meşhur mantıcıda akşam yemeği yemiştik.
Olağandışı bir şey hatırlamıyorum. S. sakal bırakmıştı, sen ise herkesten sonra gelmiştin. Yemekten sonra her zaman olduğu gibi Arbat metrosuna8 kadar yürüyüş yaptık. Metroda ilk hat değiştiren Yu. oldu, S. ise Kurskaya istasyonunda9 bizimle vedalaştı, ikimiz birkaç durak boyunca yola birlikte devam ettik. Ne konuştuğumuzu unuttum çünkü o buluşmayı son görüşme gibi algılamamıştım, ama senin takım elbise giydiğini hatırlıyorum, kıyafetini ise üzerinde kafatası desenleri olan bir kravat tamamlıyordu. Ne ucuz bir sembolizm, değil mi?
Bu arada, kravatın takım elbiseden çok daha ucuz görünüyordu. Bana Madrid’in herhangi bir yerindeki aile dükkânlarının ürünlerini hatırlatmıştı. Orada, Yu.‘nun söylediğine göre, bu tür ilmekler on beş euroya satılıyormuş.
İşte, X ve Z son kez böyle görüşmüşlerdi. Sonra Z dağlarda kayboldu ve X’in o buluşmadan hatırladığı tek şey arkadaşının zevksiz kravatı oldu.
Ancak, bahsettiğim bu buluşmanın sonuncu olduğunu garanti edemem. Sonuçta, ölümüne iki yıl vardı. Bu kadar sürede bir araya gelme fırsatı bulamadığımızdan emin değilim. Bu soruyu Yu. veya S.‘ye sormak isterdim ama tenis maçı başlamak üzere.
Taylor Fritz, senin ölüm haberini aldığım gün kazanmıştı. Şimdi ise o günkü rakibi olan Reilly Opelka, Stefanos Tsitsipas ile oynuyor. Umarım maç üzücü bir haber almadan oynanır.
Arkadaşın X
…Ağustos 2021, Tver Bölgesi
Sevgili M.!
V. ile Tverskaya Bulvarı’ndaki Puşkin restoranında10 yemek yemeye karar verdik. Şu anda saat 17.30 ama ben çoktan restorana gelmiş oturuyorum; Four Seasons’daki görüşmeler planlanandan erken bitti.
Daha önce buraya yolun düştü mü bilmiyorum. Yemekleri lezzetli, servis özenli ve üstelik bir sürü eski kitap bulunuyor, bu yüzden çocukken saatlerce sayfalarını karıştırdığım Brockhaus ve Yefron Ansiklopedisi’ni okuma olanağı da var. Michel Houellebecq’in “Mücadele Alanının Genişlemesi” adlı romanının kahramanı, tüm hayatını okuyarak geçirmek mümkün olsaydı başka hiçbir şey istemeyeceğini daha yedi yaşındayken bildiğini dile getiriyor. Sanki beni anlatıyor.
Seni arama çalışmalarıyla ilgili haberler azaldı ve iyimserlerin seni bulma umutları tükendi. Bu mektubu okumayacaksın, tıpkı bir öncekini okumadığın gibi.
Kariyerin boyunca hiç kimsenin okumadığı çok sayıda metin yazdın. Benim mesleki yayın listemde de böyle şeyler var, ama seninkinden on kat daha az. Hukuki belgelerin muhtıralardan, raporlardan ve diğer analizlerden daha sık okunduğunu hiç düşünmüş müydün? Muhtemelen, dava işlerine dâhil olmadığın için düşünmemişsindir, oysa senin polemikçi enerjin, hukuki mücadelelerde mükemmel bir kullanım alanı bulabilirdi.
Hukuki belgeler genellikle en azından karşı tarafça okunur; bunlar mahkeme kararına etki edebilir ve bu da insanların yaşamlarını etkileyebilir. Analitik belgelerin okunma şansı çok azdır. Örneğin, bir danışmanlık firmasının çalışanı kendi metnini okumaz. Proje yöneticisi bununla uğraşmak istemez, hele firma ortağı hiç istemez. Böylece el değmemiş belge, müşteriye ulaşır. Orada metne ilgi göstermeleri gerekir çünkü bu belge için bazen oldukça fazla miktarda para ödenmiştir. Ancak, rapor genellikle mevcut durum hakkında değil, potansiyel bir anlaşmayı haklı çıkarmak için hazırlanmıştır. Danışmanlar belgelere erişim sağlayıp analiz ettikçe ek bilgi talep ederler, sonuçlarını ve önerilerini sunarlar, gelecekteki sözleşmenin koşulları defalarca değişir. Anlaşmayı tamamen iptal bile edebilirler. Ben böyle raporlardan onlarca yazdım ve büyük çoğunluğunu kimse okumadı.
Bu, başlı başına bir tür. Yazarın, okuyucusu olmayacağının farkında olduğu bir masa başı çalışması değil, okuyucunun fişek konumunda olduğu bir Rus ruleti çeşidi.
Bu kadar iş konuştuğumuz yeter. Sen zaten menzil dışına çıkmak, bir iki hafta patron ve müşterilerden uzak kalmak istediğin için dağ sporları yapıyordun. Böyle birine yazılan mektubu mesleki konularla doldurmak haksızlık olur. Kadınlardan konuşalım.
Benim kız arkadaşlarımdan G.‘yi görmüştün. Dördüncü sınıfta tez hazırlığı için senden birkaç kitap almam gerekiyordu ve metroda buluşmuştuk. G., benimle birlikteydi. Senin kendisi hakkında bana sonradan bir şeyler söyleyip söylemediğini öğrenebilmek için kulağımı kurutup durmuştu.
Ben de senin kız arkadaşını görmüştüm. Adı N. idi, senin karın oldu, sonra da dul kaldı.
Dokuz sene önce dağ yürüyüşünde bacağını kırmıştın. Bu haberi bana kimin verdiğini hatırlamıyorum. Eğer yine S. ise, o zaman en iyi arkadaşımızı felaket tellalı ilan edebiliriz.
Senin Moskova’da hastaneye kaldırılmandan sonra biz, Yu. ve S. ile seni ziyarete gelmiştik ve odanda N. ile tanışmıştık.
Yaralanmanın ardından seni ilk gördüğünde şöyle demişti:
“Hayatta kaldığın için teşekkür ederim…”
Bu sözleri bize birkaç kez aktarmıştın. Kadınlar, bilirsin, daha duygusal ve tatlı dilli olurlar. Hem de bacağını kırmış erkek arkadaşını gördükten sonra ne yapabilirdi ki? Kafasına tava mı geçirseydi?
Yu. asla tatlı sözlere meyilli olduğunu düşündürecek bir şey yapmazdı. Ölüm haberini öğrendiğinde senin N.‘nin sözlerini tekrarlarken duyduğun coşkuyu hatırlayıp hatırlamadığını bilmiyorum. Yu.‘nun hafızası iyidir, hatırlıyordur belki. Bu durumda, o kelimeleri acıyla, ama aynı zamanda alaycı bir