Katsuno’nun İntikamı
I
Bir adam ve bir kadın, kısmen kar beyazı çiçekleri ay ışığında parlayan unohana ile çevrelenmiş sessiz, ayrı bir odadaki loş ışıkta birbirine fısıldıyordu. Gecenin durağanlığını yalnızca yakındaki çeltik tarlasında vıraklayan kurbağalar bozuyordu.
Adam, Oda Nobuyuki’nin meclis üyesi, Owari vilayetindeki Iwakura Kalesi’nin lordu Sakuma Shichiroyemon’du. Yaklaşık elli iki yaşında, güçlü kasları ve sık gri bıyıkları olan sert görünüşlü bir adamdı. Kibirli, çabuk sinirlenen ve son derece kıskanç biri olduğundan astlarına zulmediyordu ve bu sebepten klanın tamamı ondan nefret ediyordu. Şu anda konuştuğu kişi yaşına yakın bir kadın olan Lort Oda’nın nedimelerinin amiri O-Tora-no-Kata’ydı. Huysuz, kurnaz ve paragöz bir kocakarı olduğundan hizmetçiler ona dehşet ve tiksintiyle bakıyorlardı. “Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş.” Kadın, mevkisini güvenceye almak için saygıdeğer Shichiroyemon’un sinsice gözüne girmiş, adamsa onu lordunun, aynı zamanda meslektaşlarının ve astlarının eylemlerini gözetlemeye göndermişti.
“Ne oldu, Madam Tora?” diye sordu Shichiroyemon, yüzü öfkeyle kızarırken. “Lordumuzun o Hachiyalı toy oğlanı benim yerime baş meclis üyesi olarak atayacağını mı söylemeye çalışıyorsun?”
“Ben duyduğumu tekrar ediyorum, bütün hizmetçiler öyle diyor…”
“Öf! O Hachiya’dan, nerede doğduğu bilinmeyen köylünün oğlundan nasıl nefret ediyorum! Kim bilir nereden geldi! Solgun, kılsız yüzlü, kadınsı delikanlı! Lordumuza nasıl rahatça dalkavukluk ediyor! Hiç savaşa girmedi, savaş döneminde kitap kurdu ne işe yarar? Ama bu tecrübesiz genç adam Baş Meclis Üyesi olacak! Hıh, ne sevdaymış! Ha, ha, ha!”
“Henüz kaynamayacak. Ateş yeterince harlanmadı.”
“Ha! Ateş mi?”
“Ha, ha!” dedi O-Tora nahoş bir gülümsemeyle. “Burada seni tutuşturmak için güzel yakıtım var.”
“Beni böyle sinirlendirmeye çalışma,” dedi adam sabırsızca. “Derhal anlat.”
“Bu sırların sırrıdır. Hemen… eh işte… satamam.” Yavaş konuştu, “satmak” kelimesine özellikle vurgu yapmıştı.
“Ne açgözlüsün! O zaman sırrını bununla satın alacağım.” Bunu söyledikten sonra Shichiroyemon göğsünden bir paket para çıkardı ve minderin üzerine fırlattı. Kocakarı sessizce paraları eline aldı, dudaklarında kurnaz bir gülümseme belirdi.
“Bay Sakuma, tetikte olmayı bırakmalısınız.”
“Ne demek istiyorsun?”
“Ee, K…; ondan vazgeçmelisiniz.”
“Ne! Katsuno’dan vazgeçmek mi?” diye haykırdı Shichiroyemon, ürkmüştü. “Niçin? Çabuk söyle!”
“Şaşırmayın, efendim. Lordumuz onu evlendirerek Hachiya’ya vermenizi istiyor.”
Katsuno, Oda Nobuyuki’nin en sevdiği nedimesiydi. On dokuz yaşında genç bir kadındı; güzelliğin, zarafetin, tatlı huyun nezaket ve ağırbaşlılıkla birleşiminin vücut bulmuş haliydi. Yaşına rağmen Shichiroyemon bu güzel genç kıza delice âşıktı ancak O-Tora aracılığıyla ona her şekilde kur yapmış olsa da kız teklifine cevap vermeye hiç meyletmemişti.
“Hachiyo, Katsuno’yla münasebet mi kurdu?” diye sordu Shichiroyemon endişeyle.
“Öyle değil, ikisinin de son derece dürüst ahmaklar olduklarını biliyorsun. O iş için fazla aptallar. Meyilleri varsa bile uyanık gözlerimden sakınamazlar, onu şeytan dahi yapamaz!”
“O halde lordumuzun emri mi?”
“Öyle. Bugün hanımımız bana dedi ki: ‘Hachiyo’nun daha fazla yalnız kalması uygun değil; Katsuno güzel ve müthiş akıllı bir genç kız, vefakâr hizmetlerinden ötürü yakında onu Hachiya’yla evlendireceğim!’ Evet, kesinlikle bana hanımımız söyledi.”
“Sahiden öyle mi?” dedi Shichiroyemon. Kaşları çatıldı ve gözleri kıskançlığının yoğunluğuyla dik dik baktı. “O toy, köylünün oğlu Hachiya! Benim gibi yetenekli ve tecrübeli biri yerine onu seçmeleri ne rezillik, üstelik onu Katsuno’yla evlendirmeleri bir o kadar yanlış. Nasıl bir hakaret bu! Benim yaşımda biri için nasıl bir aşağılama! Buna katlanamam! O Hachiya’ya, can düşmanıma karşı birkaç adım atmadan rahata ermeyeceğim! İntikamımı alacağım! Beni dokunulmazlığıyla kışkırtamaz!” Öyle şiddetle konuşuyordu ve yüzündeki ifade öyle şeytaniydi ki ihtiyar kadın korktu.
“Öfkeniz son derece doğal efendim ama biliyorsunuz, ‘Öfke kayba yol açar.’ Bu meseleyi daha sakince düşünmelisiniz.”
“Önereceğin bir şey var mı?”
“Eh… Elbette ilk olarak Hachiya’ya suikast düzenlenmeli ve sonra Katsuno’yu bir bahaneyle lordumuzun ellerinden almalıyız. O konuyu ben üstleneceğim.”
“Ben de diğer işin icabına bakacağım! Lakin dikkatli ol, Madam Tora!”
Bunun üzerine serin rüzgâr odayı arşınladı ve lambanın ışığını söndürerek şimdilik konuşmalarına da bir son verdi.
II
Sonbaharın hoş bir öğleden sonrasıydı, Iwakura Kalesi’nin bahçesindeki kızıl akçaağaçlar ve çeşitli renklerdeki kasımpatılar güzelliklerinin zirvesindeydiler.
Bugün Nobuyuki’nin babasının ölüm yıldönümü olduğundan kalede oturanlar sabahın erken saatlerinden beri dini törenlerle, merhumun mezarını ziyaretle meşgullerdi ve bu akşam samurayların tamamına bir ziyafet verilecekti.
Saat neredeyse dört olmuştu ve dinlenme molası vermek için özel odaya çekilen birkaç nedime uzun uzun konuşuyordu.
“Ne çenebazsınız siz, nedimeler! Serçe gibi gevezelik ediyorsunuz.” O anda içeri giren O-Tora neşeli sohbetlerini etkili bir şekilde kesmek için küçümseyen bir yorumda bulundu. Kendisi de oturduğu sırada yılışık, genç bir kız vakur bir gülümsemeyle konuşmaya cüret etti. “Ama Madam, kadınlar doğaları gereği çenebaz değiller midir? ‘bülbüller erik çiçeklerini ziyaret eder’ ve ‘serçeler ve kaplanlar bambu korularını ziyaret eder’, o yüzden biz serçe gibi çene çalarak Madam Tora’yı (kaplanı) yanımıza getirmeyi umarız.”
Bu hazırcevaplık üzerine diğer hizmetçiler yüksek sesle kahkaha attılar ve huysuz mürebbiye bile ekşi bir gülümsemeyi bastıramadı.
“Serçelerden bahsetmen bana Takané’yi (akgözgillerden birinin adı) anımsattı,” dedi kadın. “O kuş gün boyunca tek bir nota bile söylemedi sanki. Yemi verildi mi?”
Kızlar suçlulukla bakıştılar zira bütün gün öyle meşgullerdi ki lortlarının diğer hediyelerle birlikte Şogun’dan askeri hizmetleri dolayısıyla aldığı harika evcil hayvanı olan kuşla ilgilenmeyi unutmuşlardı. Nobuyuki, şarkılarından ötürü, ayrıca kendisine bağışlayan kişi nedeniyle de kuşu pek severdi.
O-Tora, hizmetçilerin donup kaldıklarını fark ederek nispet edercesine onlardan şöyle öç aldı:
“Aylakça çene çalmalarınızı tüm işleriniz bitene kadar bıraksanız iyi edersiniz, beceriksiz kızlar.”
“Hepsinin zavallı küçük kuşu unutması ne utanç verici!” dedi refakatçilerinin yanındaki Katsuno.
“Zavallı şey, ne kadar da açtır! Hemen gidip ona biraz yiyecek vereceğim.”
Bahçeye