(MÖ 10.000-8000)
Mezolitik, “orta” anlamına gelen mezoz (μέσος) ve “taş” anlamına gelen lithos (λίθος) kelimelerinin birleşiminden oluşmaktadır ve söz konusu çağ, “orta taş çağı” olarak isimlendirilmektedir ama Anadolu’da bu döneme epipaleolitik dönem de denilmektedir. Epipaleolitik dönem, neolitik döneme geçiş sürecindeki ara dönem olarak kabul edilir. Epipaleolitik dönem, MÖ 20.000-18.000 ile MÖ 10.000-9.000 arasına tarihlendirilmektedir.10 Kimi uzmanlara göre Anadolu tam anlamıyla mezolitik çağda değildi; mezolitik dönem sınıflandırması Avrupa toprakları için paleolitik ve neolitik çağ arasında bir sınıflandırma olurken, Anadolu toprakları için epipaleolitik tanımlaması kullanılmaktadır. Epipaleolitik dönem aslında Anadolu topraklarında paleolitik dönemin sonlarını da yansıtmaktadır.
Artık dünyanın dördüncü buzul çağının yavaş yavaş sona ermesi sonucu sular yükselmiş ve yeni iklimsel koşullarla birlikte insanlar doğaya daha hızlı uyum sağlamıştır. Alet yapım teknikleri geliştiği gibi, alet yapmak için ayrıca üretilen yeni aletler de ortaya çıkmıştır. Bu aletlerin paleolitik döneme kıyasla küçüldüğü görülmektedir, yani mikrolit aletler ortaya çıkmıştır. Obsidyen taşının bu dönemde yoğun olarak kullanılması ise oldukça önemlidir. Ayrıca bu dönemlerde köpeklerin evcilleştirildiği tespit edilmiştir.
Anadolu’da mezolitik/epipaleolitik yerleşimlere örnek verecek olursak Antalya’da Karain, Öküzini, Beldibi, Belbaşı; Gaziantep’te ise Şarklı Mağara yer alır. Kahramanmaraş’ta Direkli, Burdur’da Baradız, Urfa’da Söğüt tarlası ve Biris’de döneme ait detayları belirgin olan mezolitik/epipaleolitik dönem yerleşimleridir.
1. Mezolitik Dönem İnsanının Beslenme Alışkanlıkları: Mezolitik/Epipaleolitik Dönem ve İnsanının Yabani Buğdayla Tanışması
Mezolitik dönem, beslenme alışkanlıkları açısından paleolitik dönemle benzerlikler göstermektedir. Avcılık için yapılan sağlam kesici aletler ve daha minik eşyalar, bu dönemdeki insanların avlanma gücünü artırmıştır. Ayrıca sulak alanlarda konargöçer yerleşimlerin artması sonucu bu dönemin insanları su ürünlerinden daha fazla faydalanmışlardır. Burada unutulmaması gereken bir husus vardır; o da epipaleolitik dönemin sonlarına doğru yabani buğdayın öğütülme ve tüketilme çabasıdır. Ayrıca kimi insan topluluklarının tarımsal arazileri kontrol altına alarak buraları iskân ettikleri bilinmektedir fakat bu durumu günümüzdeki çiftlik hayatına benzer şekilde hayal etmek yanlış olur. Topluluklar, ihtiyaçlarını bu alanlardan karşıladıktan sonra tekrar yaşam alanlarına dönerler ve bitkinin veya meyvenin tekrar olgunlaşma dönemi gelinceye dek de bir daha uğramazlardı.
2. Mezolitik Dönem İnsanının Barınma Sorunu
Mezolitik dönemde yaşayan insanlar, paleolitik dönem insanlarından farklı olarak ağaç dallarından çadırlar yapar ve üstüne de hayvan postlarını koyarlardı. Kimi zaman ise kaya altı sığınaklarını da kendilerine mesken edindikleri bilinmektedir. Yaşamın kolay olmadığı bu dönemlerdeki iklimsel koşullar ve yırtıcı hayvan tehlikesinin de etkisiyle insanlar kendilerini güvence altına alabilmek için kimi zaman büyük ağaç kovukları içerisinde dahi yaşamışlardır.11
V
Anadolu’da İlk Barınma Yerleri
Kıtalar arası geçişte hayvanlar ve insanlar için önemli bir köprü ve kavşak noktası olan Anadolu coğrafyası, birçok hayvana ve insana barınma ve beslenme için kollarını açarken bir yandan da coğrafi şartlarıyla bu canlıları sınamıştır. Günümüzde paleolitik çağ yerleşimlerine Anadolu’nun yedi bölgesinden çeşitli örnekler göstermemiz mümkündür ancak bunlardan bazıları, yapılan araştırmalar ve kazı sonuçlarından elde edilen analizler sebebiyle daha ön planda bulunmaktadır. Bunların başlıcaları şunlardır:
1. Türkiye’nin İlk Modern Arkeolojik Mağara Kazısı: Karain Mağarası
Antalya’nın merkezinden 32-33 kilometre uzakta, Döşemealtı ilçesinin Yağca mahallesinde bulunan kalker tipli mağara, Anadolu coğrafyasındaki ilk insanların barındığı en büyük mağaralardan biridir. Yapılan araştırmalar ve kazı analizlerinden çıkan sonuçlar, bu mağaranın paleolitik dönemden Bizans dönemine kadar belirli zamanlarda yerleşim yeri olarak kullanıldığını göstermiştir. Özellikle geç antikçağ zamanlarında mağaranın duvarlarına çeşitli nişler oyulmuştur ve bazı yazıtlar da mevcuttur. Aslında buradan Karain Mağarası hakkında şu tespiti de yapabiliriz: Her katmanında, Anadolu’nun başka bir dönemini barındırmaktadır.12
Kazılar sırasında ilk insanlara ait bol miktarda uçları sivriltilmiş taşlar ve hayvan kemiklerinden yapılmış, günlük ihtiyaca uyumlu çeşitli alet edevatlar kadar av hayvanlarına ait kemik kalıntıları da bulunmuştur. Burada dikkat çeken bir diğer konu ise Homo Neanderthal’lere ait kemik kalıntılarına da ulaşılması olmuştur.
Karain Mağarası’nı bu kadar önemli yapan sebeplerden biri, sarp kayalıklarda olduğu için güvenli bir barınma yeri olmasıydı. Ayrıca günümüzde tespit edilen ve şu an kurumuş olan sulak alanlara yakındı. Elbette Karain Mağarası katmanlarının günümüze kadar sağlam gelebilmesinin bir sebebi vardı. O da girişinin bir zaman sonra kapanmış olmasıydı. Peki, ne oldu da bu giriş sonradan açıldı? 1946 yılında Kılıç Kökten ve öğrencisi Fikret Ozansoy tarafından keşfedilen mağaranın girişi aslında günümüzden oldukça farklıydı. Mağaranın ağzı dar girişli ve arkeolojik çalışmalar yapmaya hiç müsait değildi. O dönem çalışmaların hız kazanması için mağaranın ağzı dinamitle patlatılarak genişletilmiştir.13
2. İsmini Bir Kabartmadan Alan Barınma Yeri: Öküzini Mağarası
Karain Mağarası’nın bir buçuk kilometre uzağında bulunan Öküzini Mağarası’ndaki yerleşimin, Karain’de yaşayan halkın nüfusunun artması sonucu çevre mağaralara yayılması ve yeni toplulukların burada yeni barınma yerleri seçmesiyle başladığı düşünülmektedir. Kayaçların kalkerli olması, doğal yollarla oluşmuş mağaralar bulunması ve suya yakınlık gibi sebepler, bölgeyi insan ve hayvan türleri için oldukça önemli bir saha haline getirmişti. Mağara 1956 yılında Prof. Dr. İsmail Kılıç Kökten tarafından keşfedilmiştir ve yapılan analizler sonucunda bu mağaranın her dönemde insanlara barınak olduğu anlaşılmıştır. Burada dikkat çeken bir şey, mağaranın havalandırma alanının güzel kullanılması ve barınan grupların kalker blokunu ocak olarak kullanmalarıdır.
Mağaranın ismiyse Prof. Dr. İsmail Kılıç Kökten’in mağarayı tespit ettiği zaman burada gördüğü öküz kabartmasından gelmektedir. O dönem çizimleri yapılarak arşivlenen bu kabartma, zaman içerisinde havayla teması veya iklimsel sebeplerden ötürü aşınmıştır ve şu an yeri net olarak tespit edilememektedir.
3. Kazıma Tekniğinin En İyi Uygulandığı Resimlerle Kurbanağa ve Camuşlu Mağaraları
Sulak Akdeniz coğrafyasında bunlar olurken Anadolu’nun en doğusunda da çeşitli insan grupları barınmaya ve kendini ifade etmeye, yaşam mücadelesi vermeye devam ediyordu.
Kars’ın Kağızman ilçesinin Camuşlu köyünde, Tombultepe bölgesi civarlarında yer alan Kurbanağa Mağarası, başta insanlık tarihine ve sonrasında da Kars tarihine dair önemli veriler taşımaktadır. Yüzey araştırmaları ve arkeolojik çalışmalar sonrasında ilk tabakanın tunç çağına ait olduğu tespit edilmiş