Savaşçıların ruhları, cennetlerini doğu göklerinde buluyorlardı. Burada, sabah doğarken Güneş’le karşılaştılar. Neşeli çığlıklarla kalkanlarına vurarak meridyene yolculuğunda ona eşlik ettiler. Batı göklerinin Savaşçı Kadınları Ciuateteo ya da Ciuapipiltin ve savaşa gitmiş ya da çocuk doğururken ölmüş kadınların ruhları tarafından karşılandılar. Bunlar Güneş’e batı göğünde eşlik ederek onu muhteşem bir tahtırevan üzerinde Tamoanchan’a (İniş Evi) taşıdı. Yeraltı dünyasının kapılarında, Güneş’i meskenlerine taşıyan Cehennemin Efendileri tarafından karşılandılar çünkü burada gün olmayınca, aşağıdaki âlemde gün başlar. Ciuateteo’nun uğursuz özelliklerini muhtemelen yeraltı güçleriyle olan bu ilişkiden elde ettiler çünkü Güneş’in inişini takip eden ve Karanlığın Şeytanları olarak cisimleşen alçalan yıldızlar Tzitzimime ile özdeşleştiriliyorlardı zaman zaman.
Ancak Güneş’in yolculuğunda başka bir yoldaşı daha vardır. Ölmüş bir Azteklinin ruhuna sadık köpeği eşlik edip ölüler diyarına doğru rehberlik ettiği gibi, Güneş de Xolotl köpeğine eşlik eder. Xolotl, tlachtli oyununa başkanlık eden bir tanrıdır. Bu oyun tenise benzer. Bir lastik top bir sahada ileri geri sektiriliyordu. Fırlatılarak veya elle vurularak değil, omuz veya uylukla atılıyordu. Kızılderililerin diğer top oyunlarında olduğu gibi bu da güneşin rotasının simgesi olarak görülüyordu ve Xolotl’un oyunu gökkubeden başka bir yer olamayacak sihirli bir sahada oynadığı söyleniyordu. O, ikizlerin ve diğer canavar formların da tanrısıydı (çünkü ikizler canavar olarak kabul ediliyordu). Tutulma vesilesiyle güneş tanrısının onlara ihtiyacı olduğuna karar verildiğinde Güneş’e kurban edilenler kamburlar ve cücelerdi. Sahagun’un aktardığı bir efsane muhtemelen bu inancı açıklar veya yansıtır. Her şeyin başlangıcında güneş ve ay yoktu ama tanrılardan ikisi kendilerini yakarak feda ettiler. Güneş ve ay henüz hareket etmemiş olsa da küllerinden gece ve gündüzün küreleri doğdu. Sonra tüm tanrılar, gökcisimlerine hayat ve hareket vermek için kendilerini feda etmeye karar verdiler. Yalnızca Xolotl reddetti: “Tanrılar, ölmeyeceğim,” dedi. Kurban rahibi geldiğinde kendini xolotl denilen çift saplı bir mısır bitkisine dönüştürerek kaçtı. Fark edilince tekrar kaçtı ve mexolotl adında bir maguey şeklini aldı. Üçüncü kez yakalanmaktan kurtuldu, suya girdi ve bir larva (axolotl) oldu. Ancak bulunup kurban edildi. Mendieta tarafından kaydedilen efsanenin ikinci bir versiyonu, Xolotl’u diğer tanrılara ve sonra da güneşe hayat vermesi için kendisine ölüm veren kurbanı kutlayan kişi yapar. Yine Mendieta tarafından kaydedilen başka bir hikâyede, ilk insan çiftinin yaratılabilmesi adına atalarının kemikleri için Yeraltı Dünyası’na gönderilen köpek Xolotl’dur. Ama Mictlantecutli tarafından takip edilen Xolotl tökezlemiş ve taşıdığı kemik düşerek parçalara ayrılmış, bu parçalardan çeşitli halklar türemiştir. Bunun gibi hikâyeler, çok kuvvetli bir şekilde kuzey kıtasındaki çakal hikâyelerini anımsatır. Bizzat Xolotl’un düzenbaz ve dönüştürücü, özellikle Ueuecoyotl (Yaşlı Çakal) olarak Çakal’ın özel bir biçiminden ibaret olması mümkündür.
Ölülerle bağlantılı tüm kayıtlı inançlar arasında en etkileyici olanı, çocuk ruhlar arafıyla ilgili kısa açıklamadır (Kodeks Vaticanus A’nın din adamı yorumcusu tarafından bildirilmektedir). Yorumcunun söylediğine göre, bu hayattan göçen ruhlar için üçüncü bir yer vardı; bu yer, yalnızca akıl çağına ulaşmadan önce ölen çocukların ruhlarının gidebildiği bir yerdi. Süt damıtılan bir ağacın varlığını iddia ediyorlardı. Bu yaşta ölen tüm çocuklar oraya taşınıyordu. Zira Tanrı’nın onuruna bu kadar düşman olan şeytan, bu durumda bile rekabetini göstermek istemiştir. Tıpkı kutsal doktorlarımızın vaftiz olmadan veya eski yasanın sünneti olmadan veya doğal insanın kurbanı olmadan ölen çocuklar için arafın varlığını öğretmesi gibi şeytan da bu zavallıların çocukları için böyle bir yer olduğuna inandırıyordu. Bu çocukları geçmesi gerektiğini düşündükleri üçüncü yıkımdan sonra (dünyanın zaten iki kez yok edildiğine inanıyorlar) dünyayı yeniden nüfuslandırmak için geri döndürmek zorunda olduklarına onları ikna ederek başka bir hata daha yaptı. Bebeklerin ruhlarının beslendiği Hayat Ağacı ile yeniden doğacakları günü bekledikleri bir bebek cennetine dair inanç, çoğu Aztek kavramının kâbusa benzer niteliğinden iç rahatlatıcı bir kurtuluştur. (En az, onu kaydeden iyi rahibin dini düşünceleri kadar insanidir.)
İkinci Bölüm
Meksika (Devam)
I. Kozmogoni
Meksika kozmogonileri, yaygın Amerikan tarzına uygundur. İlk olarak, kült içinde çok az önemli olan, evrendeki yaşamı uzaktan sağlayan ve sürdüren kadim bir yaratıcı vardır. Ve ardından, ilkel zamanların varlıklarını biçimlendiren ve dönüştüren ve sonunda dünyayı şimdiki durumuna getiren gerçek yaratıcılar yerine bir tanrılar, büyücüler ve dönüştürücüler kuşağı gelir. Daha önceki dünya çağları ya da Meksikalıların dediği gibi “Güneşler” genellikle dört tanedir ve her biri, Güneş’in ve halklarının feci yıkımıyla sona erer: Arka arkaya meydana gelen yangın ve tufan, yaradılışı yok eder. Bütün bunlar, yekpare bir bütünlük içinde herhangi bir anlatı altında korunmaz ancak bütün, mevcut olan çeşitli parçalardan ve kısaltmalardan makul bir şekilde yeniden inşa edilebilir.
Daha basit hikâyelerden biri (en azından aktarılan haliyle basit) Tarascan tanrısı Tucupacha hakkındadır. “Onu her şeyin yaratıcısı olarak görüyorlar,” der Herrera. “Yaşam ve ölümü, iyi ve kötü talihi verdiğine inanırlar ve sıkıntıya düştüklerinde, orada olduğuna inandıkları gökyüzüne bakarak ona seslenirler.” Bu tanrı önce cenneti, yeri ve cehennemi yarattı sonra çamurdan bir erkek ve bir kadın yarattı ama bu insanlar yıkanırken yok oldular. Tanrı bu defa cüruf ve metal kullanarak bir insan çifti yaptı ve dünya bu insanlarla nüfuslandı. Ama tanrı bir sel gönderdi. Selde rahip Tex-pi’yi ve karısını tohumlarla ve hayvanlarla birlikte gemi benzeri bir kütük içinde yüzdürerek korudu. Texpi, Nuh’un yaptığı gibi kuşlar göndererek karayı keşfetti. Bu anlatılan efsane, büyük ihtimalle tamamen yerli değildir.
Tarz olarak daha ilkel ve biçim olarak daha ilginç olanı, Fray Gregorio García tarafından anlatılan Mixtec kozmogonisidir ve bu efsane şöyle başlar: “Karanlık ve belirsizlik yıllarında ve günlerinde, henüz günlerin ve yılların olmadığı bir zamanda dünya karanlığa gömülmüş bir keşmekeşti; pislik ve balçığın yüzdüğü suyla kaplıydı.” Boşluğu olumsuzlamayla, zamanın başlangıcını ise mezheplerinin yokluğuyla tanımlama çabasıyla bu çıkış, Yaratılış ii’deki yaratılış anlatısını ve benzer Babil kozmogonisini çarpıcı bir şekilde andırır. Üçünde de kullanılan olumsuz üslup, insan düşüncesinin ilk kez soyutlamalarla boğuşmak için mücadele ettiği, onları düşünce alanının sınırlandırılmasından ziyade bir aşındırma süreciyle tanımlamaya çalıştığı aşama için esasen doğrudur. Mixtec