Elene, Konstantin’in dediklerini duyduğunda şaşkına döndü ve şöyle dedi: “Sevgili oğlum, sözlerin beni ziyadesiyle mutlu etti zira ben de bir rüya gördüm ve Kutsal Haç’ı saklandığı yerde seve seve arayacağım.”
Elene’in Rüyası
“Şimdi sana rüyaların en şanlısını anlatayım mı?
Gece yarısı insanlar uykudayken gördüm.
Gökte gezinirken ışıldayan bir Haç gördüm
Görkemli bir şekilde altınla süslenmiş, ihtişamla parıldayan;
Yıldızlı mücevherler dört köşesinde parlıyordu,
Omuz genişliğinden pırıltılı beş mücevher parladı.
Melekler onu kuşattı ve memnuniyetle korudu.
O güzelliğiyle Haç’ı görmek üzücüydü,
Çünkü altın ve mücevherlerden hızla kan aktı,
Siyah damlalarla kirlenene kadar.”
Elene’in bu rüyasında Haç, onunla konuşarak ona insanlığın kurtarıcısının üzerinde insanların ruhlarını kötülükten kurtardığı, insanlığı kucaklamak için kollarını açtığı, didişmekten yorgun düşerek kafasını eğip ruhunu teslim ettiği o talihsiz ağacın sebep olduğu üzücü kaderi anlattı. O vakit tüm kâinat ağlamıştı çünkü Mesih Haç’ın üzerindeydi.
“Yine de arkadaşları yanına geldiler, cesedini yalnız bırakmadılar,
Yüce kralı çok acı çektiği yerden aşağı indirdiler
İnsanların ellerine alçakgönüllülükle boyun eğdim.
Kederli bir biçimde, onu kabaca oyulmuş mezarına yatırdılar,
Kederli bir biçimde, onun için ağıtlar yaktılar,
Kederli bir biçimde, güzel cesedi soğurken onu orada bıraktılar.
Biz, üç Haç, yalnızlık içinde üzgün bir şekilde durduk,
Art niyetli adamlar üçümüzü de yere indirene kadar,
Bizi toprağın derinliklerine batırdılar, bizi gizlediler.”
Elene Görevi Üstleniyor
Konstantin, Gerçek Haç’la ilgili manevi rüya tarafından yönlendirilirken şimdi Elene Yahudilerin ülkesine seyahat edecek ve o Kutsal Haç’ın aslını bulacaktı. Onun ve oğlunun arzusu bu yöndeydi, öyle ki çok geçmeden bütün şehir, hazırlık koşuşturmacası ve gürültüsüyle yankılandı çünkü Elene, Roma İmparatoru’nun annesine yakışan bir şatafat ve maiyetiyle seyahat edecekti.
“Wendel Denizi kıyısında atlar dalgalar halinde durdu.
Gururla suya dalan gemiler okyanus yolunu aradılar.
Tuzlu suya bulanan kürekler ardı sıra çekildi.
Deniz aygırları deniz yılanlarının yolu üzerinden ilerledi
Küpeşteler üzerindeki parlak kalkanlar köpüklü dalgaları kırdı,
Böylesine güzel bir maiyet tarafından takip edilen bir kadın hiç görmedim!”
Elene Yahudiye’ye Geliyor
Kraliçe Elene rahat bir yolculuk yaptı ve Yunanların diyarına vardıktan sonra Yahudiye ülkesine vaktinde ulaştı ve böylece büyük umutlarla Kudüs’e geldi. Orada, imparator namına en yaşlı ve en bilge Yahudileri çağırttı. Kutsal kitapları ve peygamberler hakkında her şeyi bilen saygıdeğer bin hahamdan oluşan bir cemaat toplandı. Gerçek Tanrı’yı bilmeyen putperestlerin dünyasında Seçilmiş Halk olmaktan dolayı gurur duyuyorlardı.
Elene, hahamları ilk başta hem övdü hem azarladı (Seçilmiş Halk oldukları için pohpohlama, yoldan çıkıp kötülük yaptıkları için azarlama) ve nihayet, onlara sorabileceği her soru için mutlak bir cevap talep etti. Yahudiler, geri çekilip imparatorun annesi olarak bu kadar kudretli bir kişinin talebini reddetmeye cesaret edip edemeyeceklerini tartıştılar ve yapamayacaklarına karar verip Elene’in görkemli bir şekilde tahtında oturduğu salona geri döndüler. Her sorusunu cevaplamaya hazır olduklarını ilan ettiler. Ancak Elene, ilk olarak sayılarını azaltmalarını istedi. Hahamlar, sorulara cevap vermek için beş yüz kişi seçtiler. Elene bunları öyle kötü bir şekilde azarladı ki hahamlar sonunda feryat ettiler:
“Hanımefendi, biz İbrani halkının kadim kanunlarını öğrendik
Ki bunları atalarımız Tanrı’nın gerçek sandığından öğrenmişti.
Hanımefendi, bu yüzden bizi şimdi niye suçluyorsun bilmiyoruz,
Yahudi ırkı sana nasıl büyük bir yanlış yaptı?”
Kraliçe Hahamları Çapraz Sorguluyor
Elene yalnızca şu cevabı verdi: “Buradan gidin ve bu beş yüz kişi arasından istediğim her şeyin cevabını gecikmeden gösterecek kadar bilge olanları seçin.” Bunun üzerine hahamlar kraliçenin huzurundan ayrıldılar. Bir başlarına kaldıklarında içlerinden biri, Yahuda, şöyle söyledi: “Kraliçe ne istiyor biliyorum. Bizden, Hıristiyanların Efendisi’nin çarmıha gerildiği Haç’ın nerede saklandığını öğrenmek isteyecek. Ama bu sırrı söylersek adım gibi biliyorum ki Yahudilerin yeryüzündeki hükümranlığı son bulacak ve kutsal metinlerimiz unutulacak. Zira büyükbabam Zacchaeus ölüm döşeğinde yatarken, birisi Kutsal Ağaç’ı sorarsa doğruyu söylememi istedi benden. Milletimizin Kutsal ve Adil Olan’ı kabul etmede nasıl başarısız olduğunu sorduğumda, her zaman kendi neslinin kötülüklerinden kendini geri çektiğini ve liderlerinin kendi adaletsizlikleri yüzünden kör olduklarını ve Cennetin Efendisi’ni katlettiklerini söyledi. Ve sözlerini şöyle bitirdi:
‘Böylelikle ben ve babam bu inancı gizli tuttuk.
Şimdi seni uyarıyorum oğlum,
Benim Stephen’ımın ve Havari Pavlus’un uğruna öldüğü,
Şeref içinde hüküm süren Tanrı’nın Gerçek Oğlu hakkında alaycı bir şekilde konuşma.’”
“Şimdi,” dedi Yahuda, “vaziyet böyle olduğuna göre kraliçe bize sorarsa neyi açığa vuracağımıza ve neyi gizleyeceğimize siz karar verin.”
Kraliçeye Cevap Vermesi İçin Biri Görevlendiriliyor
Diğer yaşlılar cevap verdi: “Sana en iyi görünen şeyi yap çünkü bunu yalnız sen biliyorsun. Biz bu garip sırları hiç duymadık. Yüce bilgeliğine göre davran.”
Hahamlar meseleyi hâlâ görüşürken, gümüş trampetli haberciler gelip boruları üflediler ve sesli bir şekilde ilan ettiler:
“Hahamlar, kudretli kraliçe sizi konseye çağırıyor,
Orada sizin kararınızı dinleyecek.
Tüm bilginize başvurmanız önemlidir.”
Hahamlar, yavaşça ve isteksizce konsey odasına döndüler ve eski kehanetler ve Mesih’in ölümü hakkında sorular sorarken Elene’i dinlediler ama bütün sorular için hiçbir şey bilmediklerini söylediler. En sonunda kraliçe öfkelendi ve onları yakarak öldürmekle tehdit etti. Bunun üzerine Yahuda’yı öne sürdüler: “O, kaderin sırlarını açığa çıkarabilir çünkü o soylu bir ırktan geliyor, peygamberin oğlu.