Britanya Kahramanları. Maud Isabel Ebbutt. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Maud Isabel Ebbutt
Издательство: Maya Kitap
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 9786258361070
Скачать книгу
Sakson İngiltere’sinde on üçüncü yüzyıl Norman şövalyeliğinin rengini veren karakteristik anakronizmleri fark edecektir.

      Havelok ve Godard

      Danimarka’da uzun zaman önce Birkabeyn adında iyi bir kral yaşıyordu. Tüm krallıkta mutlak yönetim sahibi olan Birkabeyn zengin, güçlü, büyük bir savaşçı ve çok yetenekli bir adamdı. Üç çocuğu vardı. Swanborow ve Güzel Elfleda adlarında iki kızı ve tüm krallığının vârisi olan Havelok adında temiz kalpli genç oğlu. Hiç kimsenin kaçamayacağı o gün zamansız geldi, ölüm Kral Birkabeyn’i çağırdı ve çocuklarını babasız ve korumasız bırakacağı için büyük bir acı duydu. Ancak çokça tefekkür ve seçimine yardımcı olacak bilgelik için Tanrı’ya edilen dualardan sonra kral, güvenilir bir danışmanı ve arkadaşı olan Jarl Godard’ı çağırdı ve Havelok şövalye olup ülkeyi kendi başına yönetebileceği yaşa gelene kadar kraliyetin ve üç çocuğunun bakımını ona emanet etti. Kral Birkabeyn, böyle bir sorumluluğun sadakat ve şeref yeminleri etmemiş herhangi birisi için çok büyük bir baştan çıkarıcı unsur olduğunu hissetti ve arkadaşına güvense de Godard’ın şöyle yemin etmesini istedi:

      “Mihrabın ve kutsal dua kitabının

      Kiliseye sadık olanları çağıran çanların,

      Kutsal yemin ve kutsal ayinlerin

      Holy Rood ve orada ölen kişinin hakkı için

      Benim krallığımı yöneteceksin,

      Yavrularımı sevgi ve sadakatle koruyacaksın,

      Ta ki oğlum büyüyüp şövalye oluncaya dek.

      O zaman ülke yönetimini oğluma devredeceksin.”

      Jarl Godard, ölmekte olan krala ve onun vârisine tam sadakat sözü vererek bu resmi yemini etti ve Kral Birkabeyn, aciz gençlikleri döneminde çocuklarına iyi bakılacağı düşüncesiyle huzurlu bir şekilde öldü.

      Cenaze törenleri yapıldıktan sonra Jarl Godard, ülkenin yönetimini üstlendi ve kralın çocuklarının güvenliğini sağlama bahanesiyle onları hiç kimsenin erişmesine izin verilmeyen heybetli bir kaleye götürdü. Çocuklar burada o kadar sıkı bir gözetim altındaydılar ki kraliyet konutu, ismi konmamış bir hapishaneye dönüştü. Danimarka’yı direnişle karşılaşmadan kendi iradesine alan Godard, tahtın gerçek mirasçılarından kurtulmak için önlemler almaya başladı ve üç çocuğa yetersiz miktarda yiyecek ve giysi verilmesini emretti. Ama çocuklar bu acımasız, işkence edici cinayet biçimine çabucak yenik düşmedikleri için Godard kimsenin ona hesap sormaya cesaret edemeyeceğini bilerek çocukları tek seferde öldürmeye karar verdi. Kalbini tüm acınası düşüncelere karşı katılaştırdıktan sonra kaleye gitti ve zavallı yavrucakların soğuk ve açlıktan titreyip ağlayarak yattığı zindana götürüldü. O zaman bile cesur bir delikanlı olan Havelok, o içeri girer girmez onu nazikçe selamladı ve önünde diz çökerek lütuf diledi.

      “Niçin bu kadar kederli ağlıyorsun?” diye soru Godard.

      “Çünkü çok açız,” diye cevap verdi Havelok. “Çok az yiyeceğimiz var ve bize servis yapan hizmetçimiz yok. Bize ihtiyacımızın yarısını veriyorlar. Soğuktan titriyoruz ve giysilerimiz paçavra halinde. Yazık bize. Keşke hiç doğmasaymışız. Topraklarda insanların bizim için ekmek yapabileceği mısır artık yetişmiyor mu? Açlıktan neredeyse ölmek üzereyiz.”

      Bu acınası sözlerin, merhamet göstermemeye kararlı Godard üzerinde hiçbir etkisi olmadı. Isınmak için birbirine kenetlenmiş bir şekilde yatan iki küçük kızı tutup boğazlarını kesti ve bahtsız yavrucakların bedenlerini kan havuzunun içine bıraktı. Sonra Havelok’a döndü ve bıçağını oğlanın kalbine doğru hedef aldı. İki kızın korkunç kaderinden dehşete düşen zavallı çocuk, adamın önünde diz çöktü ve merhamet diledi:

      “Efendim, acıyın bana, yalvarırım!

      Gençliğime bakın ve merhamet edin bana!

      Ah öldürmeyin beni, her şey sizin olsun

      Danimarka krallığını size bırakıyorum,

      Ve yemin ederim ki hâkimiyetinize asla karışmayacağım.

      Ah, acıyın bana efendim! Merhamet edin!

      Bu topraklardan uzaklara kaçacağım,

      Ve Birkabeyn’in benim babam olmadığına yemin ederim.”

      Jarl Godard, Havelok’un acıklı konuşmasından etkilendi ve hafif bir acıma duygusu hissetti, bu yüzden delikanlıyı kendisi öldüremedi. Ama kendisi için tek güvenli yolun Havelok’un ölümünden geçtiğini biliyordu.

      “Gitmesine izin verirsem” diye düşündü, “Havelok sonunda beni üzecek! Havelok kaçarsa hayatımda huzur olmayacak ve benden sonra çocuklarım Danimarka’nın yönetimini güvenli bir şekilde ellerinde tutamayacaklar! Ama onu kendi ellerimle öldüremiyorum. Onu boynunda bir çapayla denize attıracağım, böylelikle en azından vücudu su altında kalacak.”

      Godard, Havelok’u dehşet içinde diz çökmüş halde bıraktı ve kapıyı kilitleyerek kuleden çıktı. İstediğini yapacağını düşündüğü cahil balıkçı Grim’i çağırttı. Grim geldiğinde bir bekleme odasına götürüldü, Godard korkunç bir bakış ve sesle ona şöyle hitap etti:

      “Grim, benim esirim olduğunu biliyorsun.” “Evet, iyi efendim,” dedi Grim, Godard’ın sert sesi karşısında titriyordu. “Bana karşı çıkarsan seni öldürebilirim.” “Evet efendim ama ben sizi nasıl kızdırdım ki?” “Henüz yapmadın ama senin için bir görevim var ve bunu yapmazsan seni korkunç bir ceza bekliyor.” “Efendim, yapmam gereken iş nedir?” diye sordu zavallı balıkçı. “Bekle. Sana göstereceğim,” dedi Godard. Sonra Godard, kulenin iç kısmındaki odaya gitti ve acı acı ağlayan güzel bir çocukla geri döndü. “Bu çocuğu gizlice evine götür ve gecenin karanlığına kadar orada tut. Sonra kayığını suya indirip denize doğru kürek çek. Çocuğun boynuna bir çapa bağlayıp onu suya at ki bir daha asla görmeyeyim.”

      Grim, ağlayan çocuğa merakla bakıp şöyle dedi: “Sizin için bu günahı işlersem ödülüm ne olacak?”

      Godard cevap verdi: “Ben senin efendin olduğum ve sana bunu yapmanı emrettiğim için günahı benim boynuma ama bunu gizlice yaparsan dostum, seni özgür, soylu ve zengin bir adam yapacağım.”

      Bu şekilde güvence ve rüşvet alan Grim, çocuğu hızlıca yakalayıp yere fırlattı ve cebinden çıkardığı iple çocuğun elini ve ayaklarını bağladı. Çocuğu sağlama almak için ipleri çok sıkı gerince Havelok çok acı çekti. Ağzına ve burun deliği üzerine mendil sokuşturulduğu için bağıramadı. Güç bela nefes alabiliyordu. Sonra Grim zavallı çocuğu iğrenç bir siyah çuvalın içine soktu ve sanki ailesi için eve bozuk yiyecek getiriyormuş gibi onu kaleden bu vaziyette taşıdı. Grim, karısı Leve’nin kendisini beklediği zavallı kulübesine ulaştığında çuvalı omzundan atıp karısına verdi ve şöyle söyledi: “Bu çocuğa gözün gibi iyi bak. Gece yarısı onu boğacağım; bunu yaparsam efendim beni özgür bir adam yapacağına ve bana büyük servet vereceğine söz verdi.”

      Leve bunu duyunca ayağa kalktı ve çocuğu bir köşeye fırlattı. Çocuk toprak zemine çarptığında neredeyse kafası kırılıyordu. Havelok orada çürükleri ve ağrılarıyla yatarken çift uyumaya gitti. Ateşten çıkan kırmızı parıltı dışında oda kapkaranlıktı. Grim gece yarısı efendisinin emrini yerine getirmek için uyandı ve bir ışık yakmak için oturma odasına giden Leve, yerde yatan çocuğun etrafında parıldayan ve ağzından akan parlak gizemli bir parıltı görünce dehşete düştü. Leve derhal, bu mucizeyi göstermek için Grim’i çağırdı