Budizm Efsaneleri. Winifred Stephens Whale. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Winifred Stephens Whale
Издательство: Maya Kitap
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 9786258361032
Скачать книгу
üzerine genç kıza berberlik mesleğini öğretmeye karar verdiler; böylece Brahmanın kızı, Kral Bindusara’nın saçı ve sakalıyla ilgilenmeye başladı, günden güne de daha yetenekli bir berber oldu. Günlerden birinde Kral, genç kızın berberliğinden memnun kalmıştı; o yüzden herhangi bir dileği olup olmadığını sordu.

      “Efendim,” diye cevap verdi genç kız, “kral olarak beni eşiniz yapmanızı dilerim.”

      “İyi ama sen esnaf kastından bir berbersin!” diye karşı çıktı Bindusara. “Buna karşın ben Kşatriya kastına mensup, asil doğumlu bir hükümdarım. Seni nasıl eşim olarak alırım?”

      “Ben berber kastına mensup değilim,” diye cevapladı genç kız, “bir Brahmanın kızıyım. Babam en başta beni buraya sizin eşiniz olmam için getirdi.”

      “Öyleyse sana berberliği kim öğretti?” diye sordu Bindusara.

      “Sarayın iç odalarındaki kadınlar; ancak bundan böyle bu işle uğraşmak istemiyorum,” diye cevap verdi kız.

      Kral Bindusara, nihayetinde genç kızı ilk eşi olarak yanına aldı. Genç kız, kısa zaman sonra hamile kaldı ve bir oğlan çocuğu doğurdu. Yeni prensin doğumu muhteşem bir festivalle kutlandı; o sırada genç kraliçeye, ”Çocuğun adı ne olacak?” diye sordular. Kraliçe cevap verdi: “Çocuğumu doğururken hiç sancı (asoka) çekmedim; o yüzden ona Asoka adını vereceğim.” Böylece çocuğuna, “kederden uzak” anlamına da gelebilecek Asoka adını verdi. Kraliçe çok geçmeden ikinci bir oğul dünyaya getirdi, onun doğumunda da herhangi bir sancı çekmedi; o yüzden ona da “kederin yanına yaklaşmadığı kişi” anlamına gelen Vigatasoka ya da Vitasoka adını verdi.

      Asoka

      Asoka’nın görünüşü biraz vahşiydi; o yüzden Kral Bindusara’nın ondan çok hoşlandığı söylenemezdi. Kral, günlerden bir gün, oğullarını sınamak istedi ve münzevi keşiş Pingala Vatsajiva’yı yanına çağırdı. Ona, “Ey efendi, gel şu çocukları bir sınayalım; böylece ben ölünce hangisinin hüküm süreceğini öğrenelim,” dedi.

      Bunun üzerine münzevi keşiş cevap verdi: “Hükümdarım, çocuklarınızı altın mandara15 çiçeğinin yetiştiği bahçeye götürün, onları orada sınayacağız.” Kral çocuklarını yanına alarak altın mandara çiçeğinin olduğu bahçeye gitti. Kraliçe, hemen o sırada oğlu Asoka’yı yanına çağırdı ve ona, “Kral oğullarını sınamak istiyor; altın mandara çiçeğinin yetiştiği bahçeye gitti, sen de oraya gitmelisin,” dedi. “Kral benden hoşlanmıyor ki,” diye cevap verdi Asoka, “yüzüme bile bakmak istemiyor; oraya gitsem ne çıkar?” Bu soruya annesi, “Sen yine de git,” diyerek karşılık verdi. Sonra Asoka, “Öyleyse benim için oraya yiyecek bir şeyler gönder,” dedi.

      Asoka çok geçmeden, babasının krallığının başkenti olan Pataliputtra’dan yola çıktı. Yol üzerinde bir zamanlar hükümdarı taşımış olan yaşlı bir fil gördü. Bu filin sırtına atlayıp altın mandara çiçeğinin olduğu bahçenin yolunu tuttu, oraya varınca filin üstünden indi ve diğer çocukların yanına gidip yere oturdu. Çocuklar biraz sonra yemek yemeye koyuldular. Kraliçe, oğlu için toprak bir çanak içinde pilav ve lor peyniri göndermişti.

      Kral Bindusara, münzevi keşişe seslendi: “Ey efendi, hadi, çocuklara şöyle bir bak da benden sonra hangisinin tahta geçeceğini öğrenelim.”

      Pingala Vatsajiva çocukları tek tek incelemeye ve derin derin düşünmeye başladı. “Hükümdar olacak çocuk Asoka,” diye düşündü kendi kendine, “gelgelelim babası onu pek sevmiyor. Eğer onun hükümdar olacağını söylersem başıma bir iş gelebilir.”

      Çok geçmeden ağzını açıp konuşmaya başladı: “Hükümdarım! Kehanetimi kişiler arasında ayrım yapmadan dile getireceğim.”

      “Pekâlâ,” dedi kral.

      Keşiş devam etti: “Efendim, iyi bir bineği olan çocuk hükümdar olacaktır.”

      Çocukların her birinin aklında aynı düşünce belirdi: “Benim gayet iyi bir bineğim var, öyleyse ben kral olacağım.”

      Asoka da kendince düşündü: “Buraya bir filin sırtında geldim, yani iyi bir bineğim var; demek ki kral ben olacağım.”

      Bindusara biraz sonra keşişe seslendi: “Ey efendi, hadi, devam et.”

      Pingala Vatsajiva tekrar konuştu: “Ey efendim, en iyi oturağa sahip çocuk hükümdar olacaktır.”

      Bindusara

      Çocukların her biri yine aynı şeyi düşündü: “En iyi oturak benim oturağım.” Asoka da kendi kendine düşündü: “Benim oturağım yeryüzüdür! Kral olacak kişi benim.” Münzevi keşiş, aynı şekilde çocukların yiyecekleri, içecekleri ve kullanılan kapların malzemesine bakıp bir işaret aradı. Kehanetini belirttikten sonra da oradan ayrıldı.

      Kraliçe oğluna sordu: “Kralın oğullarından hangisi hükümdar olacakmış?”

      “Kehanet, kişi ayrımı yapılmadan dile getirildi,” diye cevap verdi Asoka. “Bineğin, oturağın, yiyeceğin, içeceğin ve yemek kabının en iyisine sahip olan kişi kral olacak dendi. Eğer yanılmıyorsam, kral olacak çocuk benden başkası değil. Çünkü bineğim bir fildi, oturağım yeryüzüydü, yiyeceğim pilav ve lordu, içeceğim suydu, kullandığım kap da topraktan yapılmıştı.”

      Daha sonra münzevi keşiş, Asoka’nın annesine söylevlerde bulunmaya başladı. Bir gün Kraliçe ona, “Ey efendi, Bindusara’nın ölümü sonrasında oğullarımdan hangisi kral olacaktır?” diye sordu.

      “Asoka kral olacak,” diye cevap verdi keşiş.

      Bunun üzerine Kraliçe, “Kral bunu anlarsa seni yakında köşeye sıkıştırıp sorgulayabilir. O yüzden ülkeden gitmelisin, sınırın ötesine sığınmalısın. Asoka’nın başa geçtiğini duyduğun zaman tekrar buraya dönebilirsin,” dedi.

      Sonrasında keşiş ülkeden ayrıldı ve sınırın ötesine sığındı.

      Kral Bindusara, bu olaydan bir zaman sonra Taxila kentini kuşatma kararı aldı. Oğlu Asoka’yı oraya gönderdi ve ona, “Yolun açık olsun oğlum, tez zamanda gidip Taxila kentini ele geçiresin,” dedi.

      Kral ona dört bölüklük bir ordu vermişti vermesine ama adamları silahlarla donatmayı ve atlı birliklerle desteklemeyi reddetmişti.

      Genç Asoka, ordusuyla birlikte başkentten ayrıldıktan sonra, adamları sitem etmeye başladı: “Prensim, silahımız dahi yok; söyler misiniz, neyle savaşacağız?”

      Bunun üzerine Asoka göklere haykırdı:

      “Eğer kaderimde hükümdar olmak varsa ve tahtı kazanacak erdeme sahipsem, önümde zırhlı atlar ve silahlar belirsin!”

      Prens Asoka, daha sözlerini yeni bitirmişti ki ansızın beliren Devatalar,16 zırhlı atlar ve silahlarla birlikte çıkageldiler.

      Prens, biraz sonra zırhlı ve silahlı dört bölüklük birliğiyle Taxila’ya doğru yola koyuldu. Kentin sakinleri, yaklaşık otuz kilometrelik yolu boylu boyunca temizlemişlerdi; ellerinde armağanlarla dolu kaplarla Asoka’yı karşılamak için bekliyorlardı. Huzuruna çıktıktan sonra ona seslendiler: “Hükümdarımıza ya da onun oğluna karşı asla bir düşmanlık beslemiyoruz; lakin hükümdarın nazırları bize zulmediyor.” Asoka, çok geçmeden muhteşem bir coşku seli içinde Taxila kentine girdi. Sonradan benzer şekilde, Svasas


<p>15</p>

Hoş kokulu, güzel bir çiçek.

<p>16</p>

İlahi üç ırktan biri. Diğer ikisi ise Yakşalar ve Nagalardır.